Beni Evliliğe İten En Önemli Şey Eşimde Bulduğum Huzurdu

Beni Evliliğe İten En Önemli Şey Eşimde Bulduğum Huzurdu Beni Evliliğe İten En Önemli Şey Eşimde Bulduğum Huzurdu

Kare Anaokulu Sahibi Aydan Gömügen Tuncay ve eşi Etimesgut Şehit Ömer Halisdemir Anadolu Lisesi Beden Eğitimi Öğretmeni Muhammed Abdullah Tuncay büyük aşklarını ve yeni kurdukları Down İstanbul Derneği’nin projelerini Klass’a anlattılar...

Okul öncesi eğitimde Türkiye’nin lider eğitim kurumları arasında yer alan Kare Anaokulu’nun sahibi Aydan Gömügen Tuncay kısa bir süre önce ‘son kez evet’ diyerek ömür boyu mutluluğa yelken açtığı eşi başarılı eğitimci Muhammed Abdullah Tuncay ile mutlu yuvalarının kapılarını ilk kez Klass’a açtı. Birçok ortak yöne sahip olan Tuncay çifti birbirlerini tamamlayan ve tıpa tıp aynı olan yönlerini anlatırken adeta gözlerinden eğlence, neşe ve huzur akıyordu. Her ikisi de eğitimci olan ve bir sosyal sorumluluk projesi etkinliğinde tanışarak gönül birliklerini gönül ilişkisine dönüştüren Tuncay çifti evliliklerinin ardından uzun süredir üzerinde çalıştıkları Down İstanbul Derneği’ni kurdular. Aydan Gömügen-Muhammed Abdullah Tuncay çifti Down Sendromlu bireylerin eğitim ve istihdamına yönelik projeleri hayata geçiren Down İstanbul Derneği’nin çalışmalarını ve mutlu evlilik hikayelerini Klass’a anlattı.

  • Aydan Gömügen Tuncay: “2 yıldır tanışıyorduk ama yüz yüze değil sadece sosyal medya aracılığıyla tanışıyorduk. Bir vakfın üyesiyim ve Abdullah Bey’de o vakıfta çalışmalar yaptığından bu durum tanışmamıza vesile oldu. Abdullah Bey bıkıp usanmadan peşimden gelen, beni devamlı izleyen bir eş adayı oldu. Ama ben evlenmeyi hiç düşünmüyordum. Sonra bir gün bir kardeş okul projesiyle alakalı olarak bir araya geldik ve baktık ki biz birbirimize aşığız neden evlenmeyelim dedik.”

 

  • Muhammed Abdullah Tuncay: “Aydan Hanım’ın öncelikle kendi ayakları üzerinde duran, güçlü bir kadın oluşu ve eğitimci kimliği önemliydi benim için. Fotoğraflarından yaşantısına baktığımda gizli bir merhamet, yardımseverlik duygusu fark ediliyordu. üçüncüsü eğitimci olması bana daha büyük bir keyif verdi. Ve biraz da benim gibi deli dolu olması, çılgın olması, yaşama bakışındaki özgüveni bizi ortak paydada buluşturdu.”

 

 

  • Aydan Gömügen Tuncay: “ ‘Down İstanbul’ adını verdiğimiz bir dernek kurduk. Derneğin başkanı eşim ve ben de başkan yardımcısıyım. Down İstanbul Derneği ile Downlular Federasyonu’nu kurmaya yönelik ilk adımları da atmış olduk. Şimdi 3 Aralık 2016 Dünya Engelliler Günü’nde Başbakanımıza ve Meclis Başkanımıza çıkıp derneğimizi anlatacak ve projelerimizi paylaşacağız.”

 

  • Muhammed Abdullah Tuncay:Down İstanbul Derneği’nin ilk önemli projesi “Down Şefler” adını taşıyor. Bu proje için Türkiye’de ve dünyada olmayan bir ilk tanımlaması yapabiliriz. 23 Hafta boyunca İstanbul ve Ankara’da 6 tane Down’lu çocuğumuz akademik düzeyde şeflik eğitimi alacaklar. 23 Hafta sonunda Avrupa’nın en iyi gurmeleriyle, en iyi şefleriyle bu çocuklarımız yeteneklerini ortaya koyacaklar.”

 

Aydan Hanım evliliğinizle birlikte hayatınızda yeni bir dönem başladı. Evlilik kararını nasıl aldınız?

Aydan Gömügen Tuncay: Açıkçası hiç evlenmeyi düşünmeyen bir insandım. Evliliğe soğuk bakıyordum. Ama bir anda aşık olursunuz ya… İşte bende eşime aşık olarak evlendim. Eşim de ben de Elazığlıyız. Elazığ’ın plakası 23 ve Evlilik tarihini de ona göre aldık. 23 Eylül’de evlendik. Yani böyle güzel tesadüflerle hayat bizi bir şekilde bir araya getirdi. Birinci evliliğimden sonra bunca yıl evlenmedim ve Abdullah Bey ikinci evliliğim oldu. Ama iyi ki de evlenmişim diyorum. çok hoş görülü ve işime hiç müdahale etmeyen, kendi işini yapan ve devamlı beni destekleyen bir eşe sahibim.

 

Abdullah Bey, Aydan Hanım ile birlikteliğinizin nasıl başladığını nasıl ilerlediğini anlatır mısınız?

Muhammed Abdullah Tuncay: Aydan Hanım ile ilişkimiz öncesi 2 yıl 12 günlük bir izleme sürecim oldu. Sessizce takip ettim onu ve 2 yıl 12 gün sonra bir organizasyonda karşı karşıya geldik ve arkadaşlık adına başlayan bir ilişkimiz oldu. O süreçten yaklaşık 8 ay sonra 23 Eylül 2016 tarihinde ilişkimiz evlilikle sonuçlandı. Ankara’dan İstanbul’u takip eden bir süreçti benim için. O 2 yıl içinde ara ara küçük yazışmalar, sohbetler oldu. Ama asıl ilişkimiz 22 Ocak’ta başlayıp 23 Eylül’de evlilikle mutluluğa erişti. Sekiz ay gibi hızlı bir süreç oldu. Tabi Aydan Hanım evliliğe soğuk bakıyordu. Benim Ankara’da olmam, devlette görev almam, mesafeler, işler, güçler derken evlilik için güç bir zemin vardı karşımızda. Açıkçası aklımızda olmayan ama sonu güzel olan bir birliktelik oldu. Şimdi de tayin sürecini bekliyoruz. İnşallah o da önümüzdeki dönemde hallolursa artık tamamen İstanbullu olacağım ve eşimle mutluluğun keyfini doyasıya yaşayacağım.

 

Aydan Hanım, Abdullah Bey sizi evlenmeme kararınızdan nasıl vazgeçirdi?

A. G.T. : çok ilginç oldu. 2 yıldır tanışıyorduk ama yüz yüze değil sadece sosyal medya aracılığıyla tanışıyorduk. Bir vakfın üyesiydim ve Abdullah Bey’de o vakıfta çalışmalar yaptığından bu durum tanışmamıza vesile oldu. Abdullah Bey bıkıp usanmadan peşimden gelen, beni devamlı izleyen bir eş adayı oldu. Ama ben evlenmeyi hiç düşünmüyordum. Okula gelmiş, çiçekler yollamış ama tabi benim hiç aklıma bile gelmiyordu. Sonra bir gün bir kardeş okul projesiyle alakalı olarak bir araya geldik ve baktık ki ‘biz birbirimize aşığız neden evlenmeyelim’ dedik. 8 ay içinde de evlendik.  

 

Peki, Aydan Hanım nasıl birisi? Ne oldu da böyle 2 yıl Aydan Hanım’ı düşündünüz, onu incelediniz, ardından böyle bir ilişki başladı ve derken evlilik oldu. Nasıl bir kadın vardı karşınızda?

M. A. T. : Aydan Hanım’ın öncelikle kendi ayakları üzerinde duran, güçlü bir kadın oluşu ve eğitimci kimliği önemliydi benim için. Fotoğraflarından yaşantısına baktığımda gizli bir merhamet, yardımseverlik duygusu fark ediliyordu. Bir insanın içinde Allah korkusu ve merhamet var ise o insandan kolay kolay yanlış bir hayat çıkmıyor. Tabi günümüzde de nadir bulunan çok önemli vasıflar bunlar. Allah korkusu, merhamet ve yardımseverlik varsa kişi doğru insandır. Ve beni Aydan Hanım bu iki özelliği etkiledi. üçüncüsü eğitimci olması bana daha büyük bir keyif verdi. çünkü birlikteliklerde ortak dil konuşmak çok önemli. Konuşabilmek, sohbet edebilmek, farklı fikirlerde, farklı duygularda ortak olabilmek çok önemli. Ve bunu yaparken kırmıyorsunuz, dökmüyorsunuz, incitmiyorsunuz. Tabi Aydan Hanım’da bunlar fazlasıyla var. Ve biraz da benim gibi deli dolu olması, çılgın olması, yaşama bakışındaki özgüveni bizi ortak paydada buluşturdu.

 

“BENİ ABDULLAH BEY İLE EVLİLİĞE İTEN EN öNEMLİ ŞEY ONDA BULDUĞUM HUZUR OLDU”

Aydan Hanım anladığımız kadarıyla Abdullah Bey ile uyuşan çok fazla yönünüz var. Eğitimcisiniz, sosyal sorumluluk projelerine olan yatkınlığınız ve çalışmalarınız derken birlikte birçok paylaşımda bulunuyorsunuz. Peki Tuncay çiftini biraz da sizden dinleyebilir miyiz?

A.G.T : Biraz şanslıyım herhalde bu konuda. Benim eğitimci kimliğim eşimin eğitimci kimliğiyle örtüştü. Belki ikimizde öğretmen olduğumuz için aynı perspektiften bakıyoruz olaylara. çok uyumlu bir çift olduk. Ama tabi ki biz, birbirine karışmayan, birbirinin işlerine müdahale etmeyen yapımız sayesinde birlikte olabildik. Şu ana kadar da hep öyle devam etti. çünkü evliliklerde kişiler birbirlerine çok fazla müdahale ettikleri zaman arada sorunlar çıkıyor. Bizim evliliğimiz de herkes kendi işini yapıyor. Bundan dolayı da aramızda hiçbir sorun çıkmıyor. Şu ana kadar hiç çıkmadı, umarım da çıkmaz. Ama tabi ikimizde yaşını başını almış kişileriz. Hani kâmil olmuşuz deriz ya, neyin ne olduğunu, birbirimizin nelerden hoşlanmadığını biliyoruz. Mesela eşim, çok fazla üzerine gidilmemesi gereken bir yapıya sahip. Bir şeye evet derse evettir, hayır derse hayırdır. Ben de eşimin bu yönünün çok iyi bildiğim için fazla üzerine gitmiyorum. Ben gençlere de bunları söylüyorum. çiftler arasında tabi ki anlaşmazlıklar olur ama biri evet ya da hayır dediğinde diğeri de susmayı biliyorsa o zaman o evlilik yürüyor. Ben aslında kendime çok şaşırıyorum. Dominant bir kadınımdır. Abdullah Bey de öyle biri. Ama biz birbirimizi her şeyimizle anlayabildiğimiz için tamamladık. Mesela o ‘hayır’ dedi mi ben ‘evet’ demiyorum. Biraz zaman geçtikten sonra benim dediğim zaten oluyor:) Ama hiçbir zaman tartışmaya girmem. çünkü ben hayatım boyunca kavgadan, huzursuzluktan bıkmış ve uzak durmaya çalışan bir insanım. Dolayısıyla beni Abdullah Bey ile evliliğe iten en önemli şey onda bulduğum huzur oldu. Mesela beni çok güldürür ve çok huzur verir bana. Yorgun olduğum zamanlarda bile hiç üstüme gelmeyip, bilhassa beni çok güldüren, neşelendiren bir yapısı vardır. Bunlar beni çok etkiledi. Ve evlendiğim için hiç pişmanlık duymadım. Evliliği düşünmeyen bir insandım. Birden arkadaşlarıma evleniyorum diye haber verdiğimde inanamadılar. “Bize şaka yapıyor. Hepimizi bir yere toplayacak, ondan sonra size şaka yaptım diyecek” diye düşünenler dahi olmuş. Ama şaka değildi. İnsan demek ki doğru kişiyi bulduğu zaman her şeyi unutabiliyor. Hani şöyle bir söz var ya ‘Biri gelir ve geçmişi size unutturur’ ve gidenlere siz teşekkür edersiniz. Ben de Abdullah Bey sayesinde hayatımdan gidenlere teşekkür ettim.

 

“TENCERE YUVARLANMIŞ KAPAĞINI BULMUŞ DERLER YA İŞTE öYLEYİZ”

Aydan Hanım eşinizle aranızdaki uyuma hayran olmamak mümkün değil. Bize Abdullah Bey’in özelliklerinden bahseder misiniz?

A.G.T: Biz Abdullah Bey ile tanıştığımızda ilk fark ettiğimiz şeylerden biri ikimizin de mor renk sevmesiydi. Mor; bereket, bolluk, lüks ve asaleti simgeler… Mesela, Abdullah Bey benim gibi kavgayı, gürültüyü, tartışmayı sevmeyen bir insan. Kendisi mümkün olduğu kadar bu negatif olgulardan kendini soyutlamaya çalışıyor, ben de öyleyim. Yok denecek kadar az farklı yönümüz var. En önemli özelliği gecenin bir vakti “Hadi kalk biz yurtdışına gidiyoruz” demesi. Ben de “Tamam” diyorum, gidiyorum. çünkü beni bilen bilir, ben de böyleyim. Beni böyle kabul edecek insan çok nadir çıkar. Abdullah Bey’de de bu özellikler var. Mesela kafasına esiyor “2 günlük yurtdışına gidelim” diyor ve gidiyoruz. Başka bir gün “İstanbul dışında başka bir yerde kahvaltıya gidelim” diyor. Aynı benim yaşam tarzım yani. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş derler ya işte öyleyiz. Bu özellikleri beni çekti. Bir de çok yumuşaktır, yani karakteri hep sulha, barışa doğru gider; hiç kavgaya gitmez. Her şeyi birbirine oturtmaya çalışır. Ona yanlış yapsalar da unutur gider. Yani aynı benim özelliklerimi taşıyor. Bu yüzden çok iyi anlaşıyoruz.

 

“DüNYA ENGELLİLER GüNü’NDE BAŞBAKANIMIZA VE MECLİS BAŞKANIMIZA çIKIP BİZ BU DERNEĞİ TANITMAK İSTİYORUZ DİYECEĞİZ”

 

Evliliğiniz büyük bir hayra da vesile oldu. Evlendikten sonra Down İstanbul Derneği’ni kurdunuz. Bize derneğinizden bahseder misiniz?

A.G. : Ben bir eğitimciyim. Kare Anaokulu’nun sahibiyim ve okulumu en iyi şekilde yönetmeye çalışıyorum. Biz Kare Anaokulu olarak bir sosyal sorumluluk projesinin içinde bulunduk ve Down Sendromlu çocuklar ile çalıştık. Abdullah Bey de Downlular ile çalışıyordu. Biz bu proje sayesinde güzel çalışmalar yapmıştık. Evlendikten sonra da “Biz neden kendi derneğimizi kurmuyoruz? dedik ve ‘Down İstanbul’ adını verdiğimiz bir dernek kurduk. Derneğin başkanlığını eşim, ben ise başkan yardımcılığını üstlendim. Down İstanbul Derneği ile Downlular Federasyonu’nu kurmaya yönelik ilk adımları da atmış olduk. Şimdi 3 Aralık 2016 Dünya Engelliler Günü’nde Başbakanımıza ve Meclis Başkanımıza çıkıp derneğimizi anlatacak ve projelerimizi paylaşacağız.” Yine o tarihlerde diğer Downlu dernekler; Down Malatya, Erzincan, Elazığ, Samsun, İzmir gibi derneklerin temsilcileri ve o illerdeki Down Sendromlu bireyler de gelecek. Bu derneklerin Ankara’daki karşılamasını biz yapacağız. Bir de yurtdışından iki dernek geliyor. Yine Down İsviçre ve Kosova. Daha önce Kosovalılarla çalıştık. İsviçre’yi ilk kez tanıyacağız. Biz bu derneklerin konaklamasını, ulaşımlarını, yemesini, içmesini karşılayacağız ve Türkiye’yi tanıtacağız. Türkiye’deki Downlu çocuklar ile İsviçre ve Kosova’daki Downlu çocukları kaynaştıracağız. Bu proje çok hoşuma gitti. Abdullah Bey de proje adamıdır. İlk tanıştığımızda bana öyle demişti: “Ben proje adamıyım. İlk önce projeyi yaparım, adını koyarım, ondan sonra sponsor ayarlarım.” Yani tamamen tersini yapıyor. Halbuki herkes önce sponsorunu ayarlar ondan sonra projeyi oluşturmaya başlar. Hayır, bizim çalışma şeklimiz öyle değil. İlk önce Abdullah Bey projeyi yapıyor, konuyu buluyor, güçlendiriyor ve daha sonra sponsora gidiyor. Bu da beni çok etkiledi. Bu projede böyle oldu. Birkaç sponsor bulduk. Sponsorlar arasında Kare Anaokulu da bulunuyor.

 

“DOWN İSTANBUL OLARAK ŞUBAT AYINDA, İŞ VE SPOR DüNYASININ çOK öNEMLİ İSİMLERİYLE DERNEĞİMİZ çATISI ALTINDA DOWN’LULARI BİR ARAYA GETİRECEĞİMİZ MUHTEŞEM BİR MüSABAKA GERçEKLEŞTİRECEĞİZ”

Abdullah Bey dernek çalışmaları konusunda engin bir bilgiye ve tecrübeye sahipsiniz. ‘Down İstanbul’ derneği nasıl kuruldu ve nasıl bir yol kat etmeyi planlıyorsunuz?

M. A. T. : Yaklaşık 19 yıldır engelliler ve sokak çocuklarıyla ilgili çalışmalar yaptım. Hep Ankara’daydım ve sosyal sorumluluk projelerimi çalışma hayatımla birlikte yürüttüm. Down Sendromlu çocuklarla ilgili çalışmalarımın olması Aydan Hanım ile bu ortak noktada buluşmamız da bizi biraz daha yakınlaştırdı. Fikir anlamında birbirimize daha fazla destek olduk ve birçok projeyi beraber yaptık. Tayinimin çıkmasıyla birlikte İstanbul’a geleceğim hali hazırda Ankara’da başkanlığını üstlendiğim dernek ve zihinsel engelliler spor kulübünü kapattım. Bir vakfın Ankara Şube Başkanı’ydım ve onu görevi de bıraktım. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda da Down İstanbul Derneğini sivil toplum hayatına kattık. Şimdi inşallah uzun soluklu bir şekilde İstanbul’daki Down’lu gençlere ve bireylere eğitim ve istihdama yönelik birtakım projeleri Aydan Hanım ile birlikte hayata geçireceğiz. İlk olarak Şubat ayında, iş ve spor dünyasının çok önemli isimleriyle derneğimiz çatısı altında Down’luları bir araya getireceğimiz muhteşem bir müsabaka gerçekleştireceğiz.

 

“TüRKİYE’DE VE DüNYADA BİR İLK OLAN ‘DOWN ŞEFLER’ PROJEMİZ VAR”

Derneğin çalışmaları tam olarak ne yönde olacak?

M.A.T. : Down İstanbul Derneği tamamen Down Sendromlu bireylerin eğitim ve istihdamına yönelik projeler yapacak. Türkiye’deki sivil toplum algısında maalesef hep para toplama kültürü var. Bitmeyen bir para kültürü ve bitmeyen bir yardım kültürü. Ama maalesef hala bir sonuca bağlanamıyor. Ben Başbakanlığın çıkardığı özürlüler kanunda da bulundum. özel Sporcular Federasyonu’nda başkan vekilliği de yaptım. İşitme Engelliler Spor Federasyonu’nda Asbaşkanlık yaptım. Yani vakıf, dernek ve federasyonlarda üst düzey görev aldım ve maalesef Türkiye’de sivil toplum kültürü para toplama kültürü haline gelmiş. Geri dönüşümü çok fazla olmayan bu konu su istimale açık bir alan. Biz dernek olarak asla bir para toplama derneği değil, çocuk ve hedef kitle amaçlı, nokta atışlı, tamamen Down Sendromlu çocuklarımızın eğitimiyle mesleki istihdamını birleştirip iş garantili projeler yapmayı hedefliyoruz. Biz eğitim vereceğiz. Amacımız Downlu gençlerimizi kendi kapasitelerinde seçtikleri meslek dallarında hazırlayıp ihtiyaç duyulan alanlarda iş dünyasına kazandırmak. Bunun içinde açıkçası paraya çok fazla ihtiyaç duymuyoruz. çünkü eğitimin karşılığı para değildir. Eğitim, gönüllülük ve hizmet işidir. Biz bunu kendi eğitim kadromuzla ve dışardan alacağımız gönüllü eğitimcilerle çözeceğimize inanıyoruz. Down İstanbul Derneği’nin ilk önemli projesi “Down Şefler” adını taşıyor. Bu proje için Türkiye’de ve dünyada olmayan bir ilk tanımlaması yapabiliriz. 23 Hafta boyunca İstanbul ve Ankara’da 6 tane Down’lu çocuğumuz akademik düzeyde şeflik eğitimi alacaklar. 23 Hafta sonunda Avrupa’nın en iyi gurmeleriyle, en iyi şefleriyle bu çocuklarımız yeteneklerini ortaya koyacaklar. Ve hepsine de Aşçılar Federasyonu’nun desteğiyle otel ve restoranlarda iş garantisi vereceğiz. Bu proje sonrasında Down Şefler Takım Ordusu yaratmayı düşünüyoruz. Bu şu anda en büyük projemiz ve eğitim, mesleki eğitim ve istihdam konusunda nokta atış yapan bir proje. Ve bunun için de sadece iş dünyasından destek olan çok ciddi sponsorlarımız var. Onların destekleriyle derneğe sıfır maliyetle, sıfır kazançla doğru bir iş yapacağımızı düşünüyoruz.

 

Down sendromlu çocuklar hakkında daha önceki röportajlarımızda Aydan Hanım ile detaylı konuşmuştuk.  Bizlerden tek farkları sadece bir adet kromozomlarının fazla oluşu. Bu da maalesef hayatlarını çok etkiliyor. Peki, iş sahibi olma konusunda ne gibi bir tutum sergiliyorlar?

M.A.T. : Down sendromlular üç gruba ayrılıyor. Mozaik dediğimiz grup üniversite eğitimine kadar tüm eğitimlerini alabiliyor. Yani şu an Ankara’da benim geçmişte sporcu olarak hayata kattığım milli sporcular var. Kpss sınavına girip, engelli sınavına girip Milli Eğitim Bakanlığı’nda memur olan, Türk Telekom’da çalışan çok ciddi başarılı olan gençlerimiz var. Yani siz doğru örneklemeyi çocuklara sabırla verirseniz diğer çocuklardan da hiçbir fark olmadan çok iyi bir eğitim alabiliyorlar. Ve bunların hepsi hijyen eğitimi almış, tek başına ulaşılabilirliği yapabilen ve görev sorumluluğunu algılayabilen çocuklar. O yüzden doğru örneklemelerle ve onların yapabileceği kapasitedeki iş gruplarını doğru seçersek çok verimli sonuçlarla karşılaşabiliyoruz. Ama siz çok ağır gruptaki bir çocuğa yapamayacağı kapasitedeki bir işi yaptırmaya kalkarsanız orda sorun başlar. Bizler de her işi yapamayız, herkesin bir kapasite var. Siz doğru ihtiyaç grubuna yönelik doğru analiz yaparsanız, çocuklar o yönde başarılı oluyorlar. Ve Downlular bizden sadece 1 kromozom fazlalar ama kalp gözleri çok açık. Sevgi ve nefretlerini çok net belirtiyorlar. çıkarı asla düşünmeyen, birine rol yapmayı asla düşünmeyen, tüm tavırları net bir insan modeli.

 

Fotoğraflar: Yavuz Kaynar