LVİV 3

LVİV 3 LVİV 3

Lviv’deki son günümüze yine karlı bir sabahla başladık. Günümüzü alışveriş ve son gezilecek yerleri tamamlamaya ayırmıştık. Kahvaltıdan sonra şehrin merkezinde yer alan Roksolana adlı alışveriş merkezine gittik. Alışveriş merkezi derken, bizdeki gibi birçok mağazayı bünyesinde barındıran, dış cephesi normal binalardan farklı olan yapıları düşünmeyin. Daha çok pasaj gibi olan bir yere “alışveriş merkezi” diyorlardı.

Ukrayna’dan Ne Alınır?

 

Binanın en alt katındaki markete indiğimizde alkollü içeceklerin sudan daha ucuz olduğunu gördük. Gerçekten fiyatları görünce şaşırmadan edemedik. Türkiye’de yüksek vergi nedeniyle bir bira aldığımız fiyata Ukrayna’da en kaliteli ve büyük şişe votka alınabiliyordu. Biz uygun fiyatlarla şok olmuş raflardan gözümüzü ayıramazken, insanlar da bizim neye şaşırdığımızı anlamak için bir bize, bir rafta bakışlarımızın takılı kaldığı noktaya bakıyorlardı.

Yılbaşı öncesi hazırlıklar olduğu için bizdeki şeker bayramı gibi stantlar kurulmuş, şeker ve çikolatalar satılıyordu.

Marketten çıkıp Roshen adlı çikolata mağazasına uğradık. Caddede yer alan bu mağazayı görmemek imkansızdı. Bir oyuncakçı dükkanı vitrini misali mekanik şekilde hareket eden hayvanlar, hediye paketleri izlenmeye değerdi. Mağazanın tam dışına kurulan çam ağacı, altında hediye paketleri ve başında Noel baba şapkalı kocaman bir zürafa da çocuklar kadar büyüklerin de ilgisini çekiyordu.

İnsan Ukrayna’ya gelip Roshen Mağazası’na uğramadan bu ülkeden ayrılmamalıydı. İçinde rengarenk, çeşit çeşit çikolatalar olan bu mağazada insan fark etmeden elindeki sepeti dolduruyor ve kasaya gidiyordu. öylesine güzellerdi ki...

Roshen çikolatalarının tadı da ambalajları kadar başarılıydı. Uzun zamandır bu kadar lezzetli çikolata yememiştim.

 

Ukrayna’dan Ne Alınır?

  1. Roshen çikolataları
  2. Votka

 

Asilzade Kadının Konuk Ağırlaması

 

Alışverişimiz bittikten sonra Potocki Sarayı’nın yolunu tuttuk. Bu saray 1888 yılında Avusturya Başbakanı olan Polonyalı asilzade ve toprak sahibi Alfred Jozef Potocki tarafından hiçbir masraftan kaçılmadan yapılmıştı.

1919 yılında saraya bir Amerikan uçağı çarpmış ve bunun sonucu 1921 – 1924 yılları arasında yapıda restorasyon çalışmaları gerçekleşmişti.

1941 – 1944 yılları arasında Alman Askeri Yönetimi tarafından kullanılan saray, 1945 yılında Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tarafından Bilimsel Araştırma Enstitüsü olarak kullanılmaya başlanmıştı.

1972 yılına kadar da sarayda evlilik törenleri yapılırken, sonrasında 2001 yılına kadar tekrar restore edilip müze haline getirilmişti.

Kısacası saray bile ne olduğunu unutacak kadar karmaşık bir geçmişe sahipti. Sanki bölgenin yakın tarihinin temsili olarak yaşandığı bir yapı olmuştu.

İki katı da gezilebilen bu yapının her bir katı için ayrı bilet kesiliyordu. Alt katını gezerken, 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyıl başında yaşayan asilzadelerin hayatını gözümün önüne getirdim.

Duvarlarda dönemi yansıtan yağlıboya tablolar, taşların kusursuz biçimde oyulmasıyla oluşturulan şömineler, kocaman bir yemek masası, yemek odasının tam yanında minik bir konser salonu...

O dönem yaşayan bir asilzade olsam, aşçıbaşına pişirmesini istediğim yemekleri söyleyip, en güzel kıyafetlerimi giyip, en gösterişli takılarımla misafirlerimi ağırlayıp, yemekten sonra yandaki salonda piyano dinletisi ile geceyi noktalardım. Sonra da ardımdan “asilzade hanım bizi çok iyi ağırladı” ya da “şampanya sanki yeterince soğuk değildi, o ne biçim kolyeydi” gibi yorumlar yapılırdı.  

 

1 Euro İçin Uçak mı Kaçırılır?

 

Bu düşüncelerdeyken dışarı çıktığımda kar tüm soğukluğu ile beni hayallerimden sıyırıp gerçekle yüzleştirdi.

Şehri yürüyerek keşfetmeye devam ettik. Ivan Franko Parkı’na vardık. O kadar büyük bir parktı ki, saatlerce yürüseniz her yerini gezemezdiniz. Karla kaplanmış zemindeki toprak yerini beyaz rengin hakimiyetine bırakmıştı.

Upuzun ağaçlar yıllara meydan okuyordu. çocuk parklarında çocuklar oynarken, aileler de temiz havanın keyfini çıkarıyordu.

Otele dönüp eşyalarımızı alarak havaalanı yolunu tutma zamanımız gelmişti. Geldiğimizdeki gibi dönerken de taksi bulma konusunda sıkıntı yaşamıştık. Gelirken nasıl 100 grivnaya geldiysek, 150 grivnadan düşük fiyata hiçbir taksici ile anlaşamamıştık. 1 Euro için uçak mı kaçıracağız diyerek, kazıklanmayı göze alıp, gezginlerin “60 grivnadan fazla vermeyin, taksiciler peşinizden koşuyor” yorumlarına da küfredip bindik bir taksiye.

Lviv’i çok sevmiştim. Tekrar gelirdim kim bilir!

 

SON