SAĞIR KAPLUMBAĞA ROLÜ

SAĞIR KAPLUMBAĞA ROLÜ SAĞIR KAPLUMBAĞA ROLÜ

Sağır kaplumbağa hikayesi belki de hepimizin bildiği bir hikayedir. Hani kaplumbağaların kuleye çıkmak için yarıştığı hikayedeki o birinciliği göğüsleyen kaplumbağa… Yarıştaki tüm kaplumbağaların; seyircilerin “yapamayacaklar, başaramayacaklar, mümkün değil…” sözleri sayesinde yarışı bıraktıkları ama bizim sağır kaplumbağamızın tüm bu konuşulanları duymadığı için yarışı kazandığı… İşte o mükemmel hikayeden bahsediyorum.

 

Basit bir hikayedir ama beni çok etkiler. çünkü etrafındaki kişilerin laflarına bakmadan yolunda yürümüş bir insan olarak bu hikayenin gerçeğini birebir yaşadım. Ve birçok insanın da başarı merdivenlerini çıkarken bu hikayedeki seyircilerin sözlerinden etkilenip yere düştüklerine sıkça şahit oldum. çok şükür ki olumsuzluklarla bedenim arasında ciddi bir duvar ördüm. Dolayısıyla birinin benim yürüdüğüm yol hakkında yaptığı olumsuz sözlerin bana ulaşmasına izin vermedim. Yoksa böylesi zor bir sektörde, herkesin bol bol konuştuğu camiada ayakta durmam zor olurdu. Eleştiriler ise her zaman önemsediğim bir konudur. Eleştiriyi alır, zihnimde ve ruhumda demler, niye böylesi bir eleştiriye maruz kaldığımı anlamlandırırım. Haklı bir eleştiriyse dersimi alır, uygulamaya sokarım.

 

 

 

Hep söylerim insanlar olumsuzluklardan ders almalı ama onların peşinden hayıflanıp durmamalı. Karşımıza olumsuzluklar çıkar, hata yapabiliriz… Bunlar çok normal. Birçok insanın överek söylediği “Mükemmelliyetçi bir yapım var” sözleri aslında ne kadar zarar verici bir yöndür. çünkü Allah bile bizi kusurlarımızla yaratırken biz niye mükemmelliyetçi olma derdindeyiz. Bu dünyaya büyümek, gelişmek, farkındalıklarımızı arttırmak ve ders almak üzere gelmedik mi? O zaman mükemmelliyetçiliğin peşinden gidip hayatı kaçırmayalım. Dersimizi alalım, çevremizdeki bir işe yaramayan ama bizi çökertmeye yönelik olan sözlere ise hiç ama hiç kulak asmayalım. Ben şahsen öyle yapıyorum ve gayet mutluyum. Başımı akşamları yastığa koyduğumda da sık sık dinlediğimi vicdanım o kadar rahat ki... çünkü hayatımı başkalarının sözleriyle heba etmiyorum. Benim en büyük sorumluluğum kendime diye düşünüyorum. Kendimi mutlu ettikten sonra ailemi ve sevenlerimi mutlu edebilirim. Dolayısıyla vicdanımı önce kendi hayatıma karşı rahat ettirmem lazım. 

 

İşte benim en sevdiğim günler geldi. Eylül ayı demek Klass için sezonun açılması demek. Okullar açılıyor, herkes işinin başına tam anlamıyla dönüyor ve İstanbul hareketleniyor. İşte bütün yaz bunu çok özledim. çünkü çalışmayla, hareketle beslenen bir insanım. Masamdaki gündem defterimde programın yoğunluğundan dolayı yazı yazacak yer kalmayınca mutlu oluyorum. İşte bu yüzden Eylül ayı da tam benlik bir aydı. Sanat sezonu açıldı, Contemporary İstanbul sayesinde sanat camiası gözlerini İstanbul’a odakladı. Birkaç özel galeri kapılarını açtı. önemli sergiler oldu. Türk moda dünyasının en önemli organizasyonu Mercedes-Benz Fashion Week İstanbul gerçekleşti. Sanat ve moda dünyası bu kadar hareketliyken iş dünyası da geri kalmadı ve özel kutlamalar ve törenlerle İstanbul sosyal yaşamına hareket kattılar. Bir de biliyorsunuz Eylül ayında ünlü televizyoncu Acun Ilıcalı ve Şeyma Subaşı Ilıcalı’nın beklenen düğünü gerçekleşti. Dergimiz sayfalarında düğün töreninden en sıcak karelere de yer verdik… Kısacası Eylül ayı Klass ailesi için çok yoğun ama bir o kadar da keyifli geçti. Birbirinden keyifli organizasyonları takip ederek her zaman ki olumlu haber anlayışıyla sizlere sunmaya çalıştık. Umarım kahvenizi yudumlarken Klass’ı okur, keyif alır, meşguliyetlerinizden arınırsınız. Biz Ekim ayı boyunca yine çok çalışacağız. Ve yaşamın en renkli anlarını sizler için takip edeceğiz. Bir sonraki aya kadar sevgiyle kalın…

 

 

 

Klass Alın, Klass Okuyun, Klass Olun…