Mükemmeliyetçilik Molu’nun En Temel Değerlerinden Biridir

Mükemmeliyetçilik Molu’nun En Temel Değerlerinden Biridir Mükemmeliyetçilik Molu’nun En Temel Değerlerinden Biridir

Molu Mücevher Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Molu ve Yönetim Kurulu Üyesi Enes Molu, dünyanın en saygın mücevher firmalarından biri olmayı nasıl başardıklarını Klass’a anlattı...

Mücevher güven işidir ve Molu bu güveni son derece titiz çalışmasıyla 61 yıldır büyük bir başarıyla sağlamış bir aile şirketi. Bugün dünyanın en saygın ve köklü mücevher markalarından biri olmanın yanında Türk mücevherciliğinde Molu Ekolü olarak yerini almış olan Molu Mücevher, bir aile şirketi olarak bu mirasını gelecek nesillere bırakmak için büyük bir uğraş veriyor. Her “Molu Mücevheri”, Molu Aile üyelerinin yönetiminde ve deneyimli sanatkarlarının titiz çalışmalarıyla tek tek elde üretiliyor. Mükemmeliyetçiliğin Molu’nun en temel değerlerinden biri olduğunu söyleyen Molu Mücevher Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Molu ve Yönetim Kurulu üyesi Enes Molu ile değerli taşların titizlikle seçiminden tasarım felsefesine, mücevher sunumlarından mağaza içi ikramlara, satış sırasındaki bilgilendirmeden satış sonrası hizmetlere kadar Molu dünyasının her detayını Klass okurları için konuştuk.   

 

İLHAN MOLU:

“Uygun kıyafetle uygun mücevheri eşleştirme konusunda çok doğrular yapılmıyor. Tarz uygun olmalı ama bir şekilde farklılık da oluşturulmalı. Mesela siyah kıyafette zümrüt olağanüstü güzel durur. Ama o zümrüdün bütünleştiği altının rengi de önemli. Mücevherin kalitesi de bunu çok etkiler. Mücevherin ışıltısı bambaşka bir şey. Salona girdiği zaman bir hanımın kıyafeti istediği kadar güzel olsun üstünde o mücevher ışıltıları gözü okşayacak gibi değilse sönüp kalıyor.”

 

İLHAN MOLU:

“Bizdeki ürünler olabilecek en üst kalitedeki ürünlerdir. Hem işçilik yönüyle hem taş kalitesi yönüyle hem mıhlama işçiliği yönüyle hem de tasarım yönüyle her şeyin en iyisini yapmak için uğraşıyoruz. Adeta işimize kalbimizi veriyoruz.”

 

ENES MOLU:

“Hem kendimize hem de işimize saygı duyuyoruz. Yaptığımız işi yapmak için değil, gerçekten sevdiğimiz ve önemsediğimiz ve de bir fark yaratıp iz bırakmak için yapıyoruz.”

 

İLHAN MOLU:

“Hitap ettiğimiz kesim üst düzey kesim. Kültür düzeyi yüksek insanlar iyi mi yaptınız, çok iyi mi yaptınız, doğru mu yaptınız, yanlış mı yaptınız bunu fark edebiliyorlar. Onun için doğrusunu yaptığınız zaman başınız dimdik dolaşıyorsunuz ve takdir ediliyorsunuz. Ve mücevher güven işidir. Biz de bunu 61 yıldır sağladığımızı düşünüyoruz.”

 

İlhan Bey, öncelikle 61 yıldır kusursuzluğu mücevhere taşıyan Molu’nun malzeme, tasarım ve kalitede yarattığı farklılığı bizlerle paylaşabilir misiniz?

İLHAN MOLU: Molu geçmişinden bu yana işini layıkıyla yapan ve bunu mücevher dünyasına kanıtlamış bir marka. Molu imzalı mücevherlerde kullanılan taşlar en üst düzey taşlardır. Bunu tabi dışarıdan insanların fark etmesi kolay değil. çok meraklı olan kesim fark edebiliyor. Ama fark etmeyen de “Sizin taşlarınız bir başka parlıyor” diyor. Hatta isim vermeyelim tanınmış bir isim mağazamızın önünden çok sık geçer. Bir gün içeriye girdi “Siz bu taşların üstüne bir şey mi sıkıyorsunuz? çok fazla parlıyorlar” dedi. Nedeni kesimiyle ilgili, kalitesiyle ilgili, madeniyle ilgili. ürettiğimiz mücevherler kalite anlamında dünyanın en iyi mücevherleri. Onun için bize mücevherden çok iyi anlayanlar ‘çok kaliteli ürün yapıyorlar müthiş ürünleri var’ derler. Ama mücevherden anlamayanlar da orası pahalı derler.:)

 

Peki, sizin ürünleriniz diğer markalara veya firmalara göre neden farklıdır?

İ.M.: Bu işler Türkiye’de alaylı bir şekilde yapılıyor. Ve maalesef biraz tüccar mantığıyla yapılıyor. 10 liraya aldım azıcık üzerine kârımı koyayım, satayım diye düşünülüyor. Ama aldığın şeyin değeri gerçekten nedir ya da ben ne aldım diye çok fazla umursanmıyor. çünkü bu işin eğitimini alarak yapan çok insan yok. Türkiye’de gerçekten pırlantadan, diğer renkli taşlardan zümrütten, yakuttan, safirden anlayan çok az insan var denilebilir.

 

“MüCEVHERİN HARWARD’I DENİLEN GIA’DE EĞİTİM ALDIM”

Enes Bey, sizin Amerika’da yıllarca süren özel bir eğitim aldığınızı biliyoruz. Bu eğitiminizi okuyucularımız ile paylaşırmısınız?

E.M.: Dünyada çok az sayıda yüksek gemolog var. Mücevherin Harward’ı denilen GIA’de bu eğitimi aldım. çok zor bir eğitimdi ve geçiş notu 99 olursa kalıyorsunuz 100’le geçebiliyorsunuz. Sıfır hata ile çalışmak zorundasınız. Ve birçok kişi zaten okulu yarıda bırakıyor. Bizim sınıfın yarıya yakını belki hatta yarısı okulu bıraktı, atıldı, tamamlayamadı. çok zor bir eğitim. Ancak çok sebat ederseniz başarılı oluyorsunuz. Zaten yüksek gemolog denildiği zaman bütün dünyada mücevheri bilen herkes saygı duyuyor. Mücevherde alınabilecek en yüksek derecedeki prestijli diploma. Ben ve kardeşim Ahmet de bu eğitimi aldık. Hatta Ahmet aldığı notla GIA’in 50 yıllık rekorunu kırdı dediler. Sınava hazırlanırken bizden değerli taşları değerlendirmemiz isteniyor. Ahmet arka arkaya 285 tane farklı taşı doğru değerlendirdi ve bu da GIA’in 50 yıllık tarihinde bir ilkti. Kardeşimden önce bunu yapabilen 150’de kalmıştı. Ahmet rekoru 2’ye katlayarak bunu başardı. çünkü biz işin içinde de büyüdüğümüz için ve babamla amcam bu konuda çok hassas oldukları için bizim gözümüz kuvvetli. üzerine eğitim de gelince bizim kadar anlayan Türkiye’de değil hatta dünyada çok çok az sayıda bir elin parmağını geçmeyecek kadar az kişi var.

 

İ.M: Enes orada okurken çok önemli dünya mücevher markalarının ailelerinin çocukları da orada okuyordu. İyi bir çevre de edindi. Orada gene bu sektörün dünyada çok tanınmış ünlü bir ailesinin oğlu da okuyordu. O ilk sene başarısız olmuş. İkinci sene Enes’le beraber okudular, dost oldular, iyi arkadaş oldular. Tabi Enes sene sonunda bitirip başarılı olunca babasının dikkatini çekmiş. Babası sonra Enes’i bırakmadı. Enes okulu bitirdikten sonra orada aylarca yanında adeta staj görür gibi bulundu ve Enes’e firmanın bütün sırlarını açtı.

 

E.M.: Kendi tarihleri boyunca hiç kimseye yapmadıklarını bana yaptılar diyebilirim. Her departmanında uzunca bir süre çalıştım. Bütün muhasebe defterlerine varana kadar bütün sırlarını bana anlattı. çok da başarıya önem veren bir adam. “Birini işe almam gerekirse oğlumu değil seni işe alırım” dedi. Hala çok yakınız ve görüşüyoruz. çok istedi orada kalıp çalışmamı ama kendi aile işimiz olduğu için gelmek durumundaydım. Ama ben kalmak istiyorum desem bizimle kal çalış derdi.

 

İ.M.: Oğluyla çok samimi arkadaşlar. Bir gün kıyafet almak için alışverişe gitmişler. Alışverişi yapmışlar eve gelmişler. Enes bakmış ki paketten bir pantolon fazla çıkmış. Enes demiş ki “Ben bu pantolonu alıp geri iade edeceğim”. Adamın oğlu da neden iade edeceksin onlar vermişler bunda bir şey yok demiş. Oğlu bunu normal görmüş ama Enes’in ısrarla bu pantolonu geri vermek istemesi onların çok hoşuna gitmiş.

 

“BİR RENK GöRSEK 5 SENE SONRA O RENGİ TEKRARDAN HATIRLARIZ.”

Dünyada 7 milyar insan olmasına rağmen bu işi iyi yapabilen kişi sayısının çok az olduğu bilgisini verdiniz. Peki, gemolog olmak için ne gibi özellikler gerekiyor, neden herkes bu işi yapamıyor?

E.M.: Göz hafızası çok önemli. Bir renk görsek 5 sene sonra o rengi tekrardan hatırlarız. çünkü binlerce farklı renk tonu var. Bunların hepsini hatırlayabilmek çok önemli. 1 ton bile fark ettiği zaman o taşa verilen kıymet ve fiyat inanılmaz değişebilir. Bunları tabi bizim göz hafızamız kuvvetli olduğu için bir defa anlayabilmemiz çok önemli. Onun dışında birçok teknik özellikler var. özelikle pırlantada... Şu anda artık bütün pırlantalar aşağı yukarı 1 karatın üzerinde. Türkiye’de de o hale geldi, sertifikayla satılıyor. Ama baktığımızda sertifika denilen 2 sayfa bir kağıt. Bütün özellikleri bir kağıda aktarmak mümkün değil, kafa da karıştırır. Fakat fiyata çok etki eden ve orada anlatılamayacak çok özellik var. İşte biz bunların hepsini çok iyi biliyoruz. Taşlarımızı bizzat gidip tek tek tek seçiyoruz. Bu da aldığımız eğitimden kaynaklanıyor. Bazen öyle oluyor ki 2 tane aynı sertifika 2’sini yan yana koyuyorsunuz hiçbir fark yok ama arada ciddi bir fiyat farkı var. İşte biz onları biliyoruz, hakimiz. O yüzden de ona göre seçiyoruz. Bunlar çok detaylı işler.

 

Siz şu anda her gördüğünüz pırlantayı her detayına göre yorumlayabiliyorsunuz değil mi?

E.M.: Uzaktan görüp değerlendirmek mümkün değil. Uygun ortamda ve uygun şartlar altında incelememiz gerekiyor. Işık önemli, taşın montürde olmaması, ortamın çok renksiz çok soft tonlarda olması gerekiyor. Giydiğiniz kıyafetlerin bile çok renkli tonlar içermemesi gerekiyor. Bunlar olmadan doğru bir şey söylemek kolay değil.

 

Peki, bu profesyonelliğinizi sadece Molu’ya mı aktarıyorsunuz? Başka yerlere danışmanlık veriyor musunuz?

E.M.: Hayır sadece Molu için çalışıyorum.

 

İlhan Bey, kıyafete göre mücevher seçimi çok fazla önem taşıyor. Türk kadınını bu konuda nasıl değerlendiriyorsunuz?

İ.M.: Uygun kıyafetle uygun mücevheri eşleştirme konusunda doğru seçimler yapılmıyor. Genellikle çok sık rastladığımız; eğer yeşil bir kıyafet giyecekse mutlaka bir zümrüt takayım, kırmızı bir kıyafet giyecekse kırmızı taşlı bir şey olsun isteniyor. Halbuki bu o kadar sıradan olmamalı. Kıyafete göre taşların rengi, mücevherde kullanılan altınların rengi, küpelerin boyutları; bileziğin, yüzüğün, gerdanlığın bir arada mı yoksa ayrı ayrı mı kullanılacağı sorularına en uygun cevabın bulunması gerekir. Tarz uygun olmalı ama bir şekilde farklılık da oluşturulmalı. Mesela siyah kıyafette zümrüt olağanüstü güzel durur. Ama o zümrüdün bütünleştiği altının rengi, etrafındaki taşların rengi ve kalitesi de önemli. Mücevherin kalitesi de bunu çok etkiler. Mücevherin ışıltısı bambaşka bir şey. Salona girdiği zaman bir hanımın istediği kadar güzel kıyafet olsun üstünde o mücevher ışıltıları gözü okşayacak gibi değilse sönük kalabiliyor.

 

E.M.: Anlatırsak çok kafa karıştırır belki anlaşılmaz diyoruz ama son halini aldığı zaman hiç anlamayan biri bile “Bunda bir farklılık var, bu benim gözüme farklı geliyor” diyor. İşte o ufak birkaç teknik detay, birçok estetik detay, üretimin kalitesi, taşın kalitesi, tasarımın kalitesi bunların hepsi bir araya geldiği zaman hiç anlamayan bile bu farklı bir şey diyor. Mesela başımıza çok gelen bir şey, bizimle tanışmadan önce alışverişler yapılmış bir şeyler alınmış. Bizden aldıktan sonra duyduğumuz söz; “Ben mücevheri Molu’da tanıdım” oluyor. Bu arada şunu da eklemek isterim. Mücevher işi güven işidir ve ben müşterilerime her zaman şunu öneririm. ‘Siz mücevherden anlamasanız da olun. Siz mücevherciden anlayın.’ Emin olun iyi bir mücevherciniz varsa size iyi olan mücevheri servis edecektir.

 

“İYİ OLMAYAN BİR ŞEYİ HEM İŞİMİZE HEM DE öZEL HAYATIMIZA SOKMUYORUZ”

Türkiye’deki en kaliteli mücevheri ürettiğiniz söyleniyor. Bunun sebebi nedir?

İ.M.: Bizdeki ürünler olabilecek en üst kalitedeki ürünlerdir. Bizde sıradan kaliteli ürün asla olmaz. Hem işçilik yönüyle hem taş kalitesi yönüyle hem mıhlama işçiliği yönüyle hem de tasarım yönüyle her şeyin en iyisini yapmak için uğraşıyoruz. Adeta işimize kalbimizi veriyoruz. İşin üretim aşamasında benim kardeşim Mehmet Servet Molu var. Taşların temini ona ait. Taşları tek tek seçer. Sonra toplanırız, çıkacak koleksiyonun teması belirlenir. Onunla ilgili görüşmeler yapılır ve tasarım aşamasına geçilir. Tasarım ekibimiz çalışmaya başlar. Temayla ilgili yüzükler, kolyeler, bilezikler ve her şeyin tasarımı hazırlanır. İlk tasarımlar bittikten sonra tekrar bir toplantı yaparız. Bakarız içlerinden bazılarını eleriz. Beğendiklerimiz üzerinde daha güzel nasıl olabilirdi diye tekrar bir çalışma yaparız. En sonunda neyin üretime geçeceği, hangi tasarımın olacağı belirlendikten sonra koleksiyon tek tek seçilen taşlarla oluşturulmaya başlar. Tabi burada işçilik çok önemli. O iskeleti yapan ustanın işçiliği o kadar önemli ki… Aynı kumaştan bir terzi kıyafet diker, başka bir terzi de aynı kumaştan kıyafet diker ama sadece bir tanesi kişinin üzerinde bambaşka durur. Ustalarımız dünyanın en iyi ustaları arasında yer alıyor. Mıhlama aynı şekilde çok basit gibi görünüyor ama iyi bir mıhlayıcının yetişmesi için 10 yıla ihtiyaç vardır. Neticede tabi ki ortaya mükemmel ürünler çıkıyor. Ve bütün ürünler tamamlandıktan sonra son toplantıyı yaparken en ufacık bir hata gördüğümüzde o ürün hiç istisnasız bozulur. Bir de işimizi gerçekten çok severek yapıyoruz. Onun için şimdi Enes’de Ahmet’de en güzel zamanlarında gittiler. Amerika’da aileden uzak orada çalıştılar. Ahmet şu anda Amerika’daki eğitimini bitirdi İtalya’ya geçti. çocuklarımız ailelerinden bir müddet uzakta kaldılar ama işimiz böyle bir fedakarlığa değerdi.  

 

E.M.: Biz iyi olmayan bir şeyi hem işimize hem de özel hayatımıza sokmuyoruz. Her parçanın eşsiz güzelliği ve farkı olduğu için genelde ürünleri tek adet üretiyoruz.

 

Kuşaklar arası sıkıntılar oluyor mu peki?

İ.M.: Genellikle olmuyor. Onlar bizim tecrübelerimizi biz de onların aldıkları güncel eğitime saygı duyarız. Dolayısıyla ortaya çok güzel işler çıkıyor. İşimizi bu kadar sevmesek bu çocuklar gidip neden oralarda bu mücadeleyi versinler. Masraf ediyorsunuz, zaman harcıyorsunuz ve onlar da geliyor buraya işin başına geçiyor. O yüzden işimizi en iyi şekilde yapacağız. Şimdi dolaşın bütün mücevher piyasasını genellikle ‘Molu’ deyince tanırlar ve hepsi saygıyla bahseder. çünkü işimizle ilgili her şeyin hakkını fazlasıyla veriyoruz. Geçenlerde ilk defa mağazamıza uğramış olan bir Japon müşteri Japonya’ya gittikten sonra bize oradan e-posta attı. Diyor ki: “Ben bütün dünyayı dolaşmış biriyim. Mağazanıza geldim ve bana öyle güzel bir sunum yapıldı ki çok etkilendim, size yazmadan edemedim. Bunun için tekrar teşekkür ederim.” Geçenlerde çok önemli bir şirketin başında olan sonradan çok iyi dost olduğumuz bir müşterimiz o da 2,5-3 sene evvel bir mail atmıştı “Ben alışveriş için dolaşırım, Avrupa’ya da giderim. Genellikle hatalar görürüm. Hatalar gördüğüm zaman da yazarım. Sizin orada öyle güzel karşılandım, öyle güzel servis aldım ki nasıl hataları yazıyorsam bunu da yazmaktan kendimi alıkoyamadım. Bunun için size teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum” demişti ve servis aldığı arkadaşımızın da ismini oraya yazmıştı. Yaptığınız işin A’dan Z’ye en iyisini yapmanız gerekiyor.

 

Peki, mağazalarınızın dekorasyonlarını nasıl tasarlıyorsunuz?

İ.M.: Mağazamızın dekoru için dünyanın en iyi mimarlarından Zeynep Fadıllıoğlu ile çalıştık. Diğer mağazalarımızı da o yapmıştı ve çok güzel oldu, herkes çok beğeniyor. Hatta ilk mağazayı açtığımızda daimi müşterimiz olan bir müşterimiz içeri girdi; “öyle bir atmosferin içine girdim ki özlediğim bahar havasını hissettirdi burası bana” dedi. Bu bizim aileden gelen bir özelliğimiz ‘Yapıyorsan en iyisini yapmak’. Hepimiz o kadar titiziz ki bir ürün çıkmıştır bir yerinde bir hata görmüşüzdür ama bu kimsenin fark edemeyeceği kadar küçük bir hatadır. Ama biz bunu kabul etmiyoruz. Bunu görüyorsak atölyeye geri gönderiyoruz, sökülüp geri yapılıyor. Bazı ürün 10 gün sonra bazı ürün üç gün sonra gelir. Yapılan hataya göre değişiklik gösterir bu. Bazen hiç yapılmaz tamamen iptal edilir. çünkü hitap ettiğimiz kesim üst düzey kesim. Kültür düzeyi yüksek insanlar ve iyi mi yaptınız, çok iyi mi yaptınız, doğru mu yaptınız, yanlış mı yaptınız bunu fark edebiliyorlar. Onun için doğrusunu yaptığınız zaman başınız dimdik dolaşıyorsunuz ve takdir ediliyorsunuz. Ve mücevher güven işidir. Biz de bunu 61 yıldır sağladığımızı düşünüyoruz. Bizim avantajımız üretimde kardeşlerimin olması, satışta da benim ve şimdi Enes’in bulunmasıdır. Aynı zamanda Enes Amerika’daki satışlarımızı yönetiyor. çok yakında aramıza Ahmet de katılacak. Tabi bu bizim için büyük avantaj.

 

E.M.: Hem kendimize hem de işimize saygı duyuyoruz. Yaptığımız işi yapmak için değil, gerçekten sevdiğimiz ve önemsediğimiz ve de bir fark yaratıp iz bırakmak için yapıyoruz.