Ani Harabeleri, 40 Kapılı Şehir, 1001 Kiliseli Şehir diye bilinen uygarlıkların harmanı, önemli bir coğrafya ve kültürlerin birleşiminin etkileyiciliği ile muazzam bir ören yeri. Efsaneleri, masalları, tarihi yapıları ve büyüleyici atmosferi ile kendimi Hollywood film setinde ve geçmişe yolculuk yapar gibi hissettim.
Kars; kelimesi ‘kapı’ anlamına geliyor. Kafkaslar’dan Anadolu’ya geçişte kapı görevi görmüş. Serhat şehri diye de geçiyor. Bu da ‘sınır boyu’ anlamına geliyor. Kars; bir çok medeniyetin kapısı olmuş.
Ani; ise adını Urartular’ın yer tanrıçası ‘An’ ve Ermeniler’in şifa, bereket,bilgelik ve su tanrıçası ‘Anahit’ ten alıyor. Ani Harabeleri 4500 metre uzunluğunda ve 8 metre yüksekliğinde surlar ile 78 hektarlık plato üzerinde yer alıyor. 7 kapısı var.(Çifte Beden Kapısı, HıdırellezKapısı, Acemoğlu, Mığmığ, Divin, Suyolu ve Aslanlı Kapı)
Ziyaret için gittiğimizde giriş yaptığımız kapı Aslanlı Kapıdır. Adını Selçuklu Hükümdarı Alparslan’ın simgesi olan aslandan alır. Ahiyan Nehri, Bostanlar deresi ve 7 kapılı surlar ile üçgen yapılı olan Ani; Kars’ a 48 km uzaklıkta Ermenistan sınırında yer alan 1000 yıllık geçmişi olan ve geçmişi Urartulara dayanan kadim değerimiz. Kale yapısına baktığımda taşların çapraz döşenip arasına horasan alçısı konulması Urartu stilini gösterirken, duvarlara çizilmiş olan hayvan ve yaşayış figürleri ise geçmişini erken demir çağına kadar götürüyor. Nüfusu 100.000’ e kadar ulaşmış.1200’lü yıllarda Moğol istilası ile de nüfusunun %99’unu kaybetmiş. İpek Yolu’ nun Anadolu’ya giriş yaptığı ilk köprünün ise sadece ayakları kalmış. Ermenistan ile aramızda sadece bir çay ve bir köprünün olmasıysa aslında dünyadaki ülkelerin sınırının ne kadar basit olduğunu göstermeye yetiyor. Doğu ile batının geçişi, önemli yerleşme, uzlaşma ve savaşın toprağında yer alıp sadece kalıntılarını görmek ise hayatta her şeyin bir sonu olduğunu bir kez daha hatırlattı.
1045 yılında Ermenistanlılardan, Doğu Romalılar alıp yönetimini Kekaumenos’a veriyorlar. Ardından 1065’te Alparslan ele geçiriyor. Artık burası Doğu Romalılar dan alınıp Büyük Selçuklu’ya geçmiş oluyor. Burada Ermeniler, Gürcüler ve Kürtler yaşıyordu ve Alparslan burayı sünni müslüman Şeddadi Hanedanı’nın başındaki Ebu’l Menuçehr’e emanet etti. Alparslan burayı fethinden sonra Büyük Katedral’i camiye çevirmiş ve ilk cuma namazı burada kılınmış. Anadolu’nun ilk fetih camisi ve ilk cuma namazı kılınan yeri olup adı ise Fethiye Cami olmuş. Aynı Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra Ayasofya’ da yaptığı gibi. Hatta kilise mimarı Ayasofya’nın da tamiratını yapan Tiridat ustaymış. Ayrıca Ebu’l Menuçehr’in yaptırdığı Ebu’l Menuçehr (Ani Ulu Camii) ise Anadolu’da Türklerin yaptırdığı ilk cami olmuş. Yapı malzemesi olarak volkanik tüf taşı ve trakit taşı kullanılmış, minaresi Selçuklu mimarisine uygun sekizgen yapıda ve minaresinde Allah yazısı durmakta günümüzde ise ibadete açık olup korunmuş olması ise mutluluk verici. Ani Ören yerinde görülmesi gereken diğer yerlerden Halaskar/Yıkık Kilise dönemin prensi Konstantinopolis’ten kutsal haçı alıp buraya getirdiği söyleniyor. Bakireler Manastırı, Kız Kalesi, Gagik Kilisesi, Abulhamrants Kilisesi, Ateşgede Tapınağı(4.yy da inşa edildiği düşünülen harabenin en eski yapısı ve en eski ibadet yeri olup sadece baldaken şeklinde 4 sütünu kalmış), Selçuklu Sarayı, Gürcü Kilisesi, İç Kale, Küçük Hamam, Surp Amenap’rkıtch Kilisesi ve Bostan Deresi’nin iki yakasındaki tüf kayalıklara oyulmuş çok sayıda mağara hepsi görülmeye değer ve kıymet bilmemiz gereken tarihimiz.
En çok etkilendiğim yapı ise Surp Krikor(Tigran Honents/Sırlı Kilise) oldu. Kilise Ermenistan’da Hristiyanlığın yayılmasını sağlayan Aziz Grigor’ a ithaf edilmiş. Kilisenin iç yüzeyi çoğunlukla Aziz Grigor ve Hz.İsa’nın yaşam sahnelerinin işlendiği fresklerle kaplanmış. Dış yapısında ise güneş saati ve duvarda yapıya ait bilgilerin işlendiği kitabe ve kuş, melek ve aslan figürleri oldukça ilgimi çekti. 2016 yılı itibariyle UNESCO Dünya Mirasları Listesinde yer alan bu bölgede en çok üzüldüğüm konu ise kiliselerin, yapıların duvarlarına insanların isimlerini kazımaları yazılar yazmaları oldu. Koskoca tarih, onca başarı ve geçmişe saygı duyup korumamız gerekirken zarar vermemiz bu kadar kıymet bilmeyen bir toplum olduğumuzu görmemiz gerçekten çok üzücü. Dilerim hepiniz gitme ve tarihi soluma fırsatı yakalarsınız.
Efsanelerine gelecek olursak zamanında burada Kıllı Orhan adında bir kral yaşarmış. Bu kral, evlenecek olan kızlarla bir gece geçirirmiş. Bir gün bir adam oğlunu gizlice evlendirmiş ve kral bunu duyunca öfkelenip idam ettirecek olmuş. O an yaşlı adam ‘Ey Ani! Bu zulümle yaşayacaksan bat yıkıl’demiş. Ve burası harabe olmuş.
Şahmeran hikayesine Anadolu’nun başka yerlerinde olduğu gibi burada da sahip çıkılıyor. Üç arkadaş burada bir kuyudan sürekli bal çıkartıp bölüşüp satarak geçimlerini sağlar. En son bal tükenirken öksüz Bozok’u kuyuya bal alması için indirip balı alıp en yakın arkadaşlarını bırakarak ihanet ederler. Bozok kuyuda bir aydınlık görüyor ve oradan Şahmeran’ın ülkesine geçiş yapıyor. Şahmeran ilk gördüğünde içi ısınıyor. Bozok; hikayesini anlattığında ise ‘İhanete uğrayan ihanet eder. Senin yeryüzüne çıkmana izin veremem.’der. Zamanla aralarında aşk gerçekleşir. Bir gün Bozok; ‘Annemi çok özledim. İzin ver, yanına gideyim’ der. Şahmeran ise; ‘Biliyorum dönmeyeceksin. Ama ben yine de aşkla ve umutla seni bekleyeceğim’ der. Bozok annesinin yanında olduğu dönemde kral bir hastalık geçiriyor ve tek şifası Şahmeran’ın etinden yemek olduğu söyleniyor. Müneccim de ‘Şahmeran’ı gören kişinin üzerine su döktüğünde derisi pul pul dökülür.’ der ve böylece tüm evler gezilip herkesin üzerine su dökerler. Bozok’un derisi yılan derisine dönüşünce ilk başta direniyor. Ardından kral servetini öne koyunca kabul ediyor. Ve Bozok, Şahmeran’a götürüyor. İlk başta sevdiğim geldi diye sevinirken arkasındaki adamları görünce anlıyor ve ‘Ben sana demiştim. İhanete uğrayan, ihanet eder’diyor. Şahmeran’ ı alıp Polatoğlu Kilisesinin oraya yatırıp, parçalara ayırıp etini pişirip krala yedirirler. Bozok ise pişmanlığını canı ile öder. Yamaçtan ‘Şahmeran’ diye bağırarak atlar. Yerliler hala uçurumdan çığlık seslerinin geldiğini söylerler. Bölgenin hem şanlı hem kederli bir geçmişi var. Bugüne kalan ise sadece kalıntılar...
Önerim ise kış tatili için bölgenin müşteri memnuniyeti en yüksek, ilgili personellerinin bulunduğu, çam ağaçları arasında bulunan Duja Chalet’ te kalıp sadece Alpler’de bulunan kar kalitesine ve dünyanın en uzun kayak pistlerinde karın tadını çıkartmanız. Bir gününüzü de Ani Ören Yerini ziyaret ederek geçmişe yolculuk yapmanız olur.
Diğer Tüm Yazılar