Her şey! Evet bize güzel gelen; her ikimizi de mesut eden, birlikte zevk aldığımız her şey, evliliğimizi besleyen unsurlardır. Beraber gülünen bir şaka, fıkra, nefis bir müzikte yanak yanağa yapılan bir dans, birlikte paylaşılan bir zevk anı (güzel bir günbatımı, şahane bir tabiat; enfes bir ay ışığı); sıklıkla birbirine dokunmak, okşamak ve tabii ki neşeli bir partner her zaman o evliliğin ana damarlarıdır. Kırıcı olmayan şakalar, bol kahkaha veya sakin, sessiz anları el ele, göz göze geçirmek, çok güzel yemekler yemek, çok güzel yemekler yapan bir eşle birlikte olmak da etkilidir evlilikte. Tat alma, duyma, dokunma duyularımıza hizmet eden her an, evliliğimizi besler. Ruhumuzu besleyen şeyler ne oranda paylaşılıyorsa; yani partnerimizi de mutlu ediyorsa, o kadar iyi bir evliliğimiz var demektir. Çocuklarımızı yetiştirirken çekilen sıkıntılar, birlikte paylaşılan kriz anları, uykusuzluklar, iyi zamanlarda da kötü zamanlarda da tek vücut olup bunları yaşamak, paylaşmak, destek alışverişinde bulunmak evliliği ayakta tutan etkenlerdir.
  
Evlilik budur. İyisi ile kötüsü ile el ele, diz dize, kafa kafaya, birlik olmaktır. Bunlar evliliğimizin besleyici vitaminleri gibidir. Bizi birbirimize daha çok bağlar. Aşk ve sevgiyi yoğunlaştırır. Tabii her güzel evliliğin temelinde mutlaka doyurucu bir seks atar. Ama o arzuyu, isteği kaybetmemek için çok uğraşmak gerekir. Yani bu bir sarmaldır. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıktı sorusunun bilinmeyen cevabıdır. Aşksız, sevgisiz, dokunmadan, sevgi sözcükleri etmeden, birlik ve beraberlik olmadan bir evlilik olamaz. Kardeş kardeş birlikte yaşamak varken dırdırla, şiddetle devam eden bir ilişki benim için evlilik değildir. Kadın erkeğin korumasına, erkek de kadının şefkatine ihtiyaç duyar. Birbirimize ne kadar arka çıkarsak; eşimizle birlikte hak ve hukukumuzu ne kadar gözetirsek; öncelikle "birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" dersek o kadar güzel bir aileyizdir. Geldiğimiz aileleri, sevgi ve saygı ile yavaş yavaş ikinci plana aldığımız oranda küçük ailemizin kök vermesini sağlarız. Anne ve babalarımızı tabii ki seveceğiz, sayacağız ama herkesin yeri ayrıdır. Elmaları ve armutları karıştırmayalım. "Benim ailem, senin ailen," deyip hizipleşmeyelim. Bizim bir ailemiz var, o da bizim kurduğumuz küçük yuvamızdır.

Bir ev ne kadar yuva ise, o kadar mutludur. Yuvayı yapan da dişi kuştur. Sadece ben değil, atalarımız da aynı şeyi söylüyor. Erkekler evlenene kadar anneleri tarafından, evlendikten sonra ise karıları tarafından idare edilirler. Demek ki neymiş? Eşimiz ruh hastası değilse; bize şiddet uygulamıyorsa, bu ailenin saadeti bizden, yani kadınlardan sorulur. Günahı ile sevabı ile kadın esastır ve aileyi bir arada tutan, saadeti perçinleyen, kocasını çekip çeviren kadınlardır. Ben her zaman "akıllı kadının" evliliğin temel taşı olduğunu söylemişimdir. Ve aileyi kadına yani, "Akıllı Kadına" emanet etmişimdir.
  Diğer Tüm Yazılar