.jpg)

On iki yılın birikimi, kırk yılın yankısı, tek bir şehrin kadim kalp atışında hayat buldu. Dolce & Gabbana, moda tarihinin belki de en büyüleyici anlarından birine Roma'nın kalbinde, Via Sacra'nın taşlarında imza attı. Bu sadece bir defile değil; kutsal bir ayin, bir çağrının yankısıydı: Güzelliğin yeniden doğuşu.
.jpg)

Roma bu kez sadece fon değil, anlatının kendisiydi. Antik Forum, bir zamanların harabesi değil; zanaatkârlığın ve ihtişamın katedrali oldu. Kardinal kırmızısının kadifesiyle açılan gösteri, Capitoline Kurdu'nun parıltısıyla kutsandı. Ardından antik çağın gölgesinden yükselen gladyatör ruhu, pirinç korselerle ve şifonun nazik dansıyla sahneye taşındı.
Stefano Gabbana fiziksel olarak orada olmasa da, her ilmekte, her kıvrımda onun nefesi hissediliyordu. Vizyonu... her yerdeydi. Eserine uzaktan tanıklık eden bir sanatçı gibi, zamanın içinden geçen her detayı seyretti. Bu koleksiyon bir moda gösterisinden öte; geçmişin, bugünün ve yarının aynı kumaşta birleştiği bir zamansal geçitti.


Gösteri ilerledikçe Roma'nın antik ihtişamı yerini savaş sonrası modernizmin sinematografik rüyalarına bıraktı. 1950'lerin zarafeti, Kleopatra'nın rüyalarıyla iç içe geçti. Trevi Çeşmesi, şifonla yeniden hayat buldu; adeta suyun kendisi kumaşın içinde çağladı.
Moda burada nostaljiye değil, geleceğe hizmet etti. Dolce & Gabbana, sıradanlığa başkaldırdı; ironiyi, yüzeyselliği ve ruhsuzluğu reddetti. Bunu pullarla, kadifeyle, tüylerle, işlemelerle değil; bir geleneğe duyulan saygı ve bir millete duyulan sevgiyle yaptı.
Roma'da o akşam 600'ü aşkın Alta Moda müşterisi ayakta alkışladı. Şehir yeniden doğdu. 10.000'in üzerinde otel konaklaması, 2.500 kişilik dev bir ekip ve yüzlerce yerel zanaatkâr bu mucizeyi mümkün kıldı. Roma bir müze değil, yaşayan bir efsaneydi. Ve Dolce & Gabbana, o efsanenin anlatıcısıydı.
.jpg)

Bu koleksiyon sadece Roma hakkında değildi. Roma'nın ta kendisiydi: gücü, baştan çıkarıcılığı, çelişkileri ve kutsallığıyla. Bir yanda Satyricon’un çılgınlığı, diğer yanda La Dolce Vita’nın disiplinli rüyası.
Ve en güçlü söz? Sessizlikti. Mermerin kumaşa dönüştüğü o an, nefeslerin tutulduğu, gözlerin yaşardığı an…
Alta Moda artık bir moda türü değil. Bir bağlılık manifestosu. Bir antlaşma: Tarihle, zarafetle ve İtalya'nın sonsuz tutkusu ile yapılan bir yemin.