Bütün dünyada, her şeye erkekler hâkimdir. Hatta “It's a man's world” yani “Bu, erkeklerin dünyasıdır” diye şarkı bile vardır. Çünkü fiziksel kuvvet, onlara her istediklerini yapma hakkı vermiştir. Kontrolü elde etmişler; dediğim dedik davranmış, yüz yıllarca esmiş, gürlemişlerdir. Kadın okula bile gönderilmemiş ve “eksik etek”, “elinin hamuru ile erkek işine karışma”, “kadının karnından çocuk, sırtından sopayı eksik etme” gibi küçültücü aşağılayıcı tabirlerle hep arka plana itilmiştir.
Ancak, 1970'lerde “Kadınlara Özgürlük” “Women's Liberation” denilen sloganlarla kadınlar başkaldırmaya başlamışlardır. Amerika'da dahi durum bu merkezde iken, Türkiye'de çok daha gerilerdeydik. Ancak bütün dünya ile birlikte Türkiye'de kadınlar konusunda epey yol katetti. Bu konuda pek çok şey yazabilirim. Ancak şu anda kitabın konusu dışına çıkmadan, evlilikte erkeklerin kendilerini niçin üstün gördükleri üzerine yoğunlaşalım.
Erkek çocuklar dünyaya geldiğinde babası “erkek adamın erkek çocuğu olur” diye övünür. Bunu çok ileri götüren geri kafalar olabilir; ama genelde hep duyarız, oğlan olana kadar aileler çocuk yapar. Yani, bir yerde ailenin devamı için ille de erkek olsun istenir. Kardeşleri sorarsanız, çoğu illerimizde yalnız erkekler kardeşten sayılır. Bazı yerlerde daha da ileri götürüp mirastan kız çocuklara pay bile verilmez. Genelde bu adetlere ve ananelere rağmen, erkek ve kız çocuklarını ayırmayan aileler de vardır. Ama ne çeşit aileden gelinirse gelinsin, erkek kendini ailesinin reisi kabul eder. Soyadı onundur; kadının itibarı, başkaları tarafından saygı görmesi gibi konular her zaman için kocaya endekslenmiştir. Karısı çocukları ile arasında köprüdür; babaya hep korku ve saygı ile yaklaşılır. Anne de sıkıştığı zaman hep, “babana söylerim” diye korkutur. Erkek serbesttir, rahattır, çoğu zaman ekonomik özgürlük ondadır. Çapkınlık bile yapsa hoş görülür. Hep ona hizmet edilir; alttan alınır ve aman sinirlendirmeyelim, üzerimize saldırtmayalım diye uğraşılır. Kadınlara biçilen rol ev kadınlığı, çocuk bakıcılığı ve buna benzer pasif işlerdir. Çalışan kadın hem evde hem işte hem anne olarak hem de kocasına karşı sorumluluk taşır.
Ama erkek çalışıyorsa; yorgundur, rahat ettirilir, onun istediği yapılır ve sürekli olarak egosu bilenir, parlatılır. Bu böyle gelmiş böyle de gitmektedir. Direnen, hak arayan, isteyen kadına dırdırcı denir. Hatta erkek karısına ihanet etse dahi, kadına unutmak düşer. Daha da üstüne gidilirse vahşileşip el kaldırırlar; işkenceye başlarlar. Gazetelerde görürüz, dayak, öldürme, taciz olaylarında erkek her zaman başroldedir. Kadın nazlıdır, kuğudur ve çok çok akıllıdır. Bu dünyada belki ezilir ama evde aklını kullanan kadın daima öndedir. Erkekle yarışa kalkmadan; alttan alarak, kışkırtmadan, kendisini kırdırıp dövdürtmeden; zarafetini, kadınlığını kaybetmeden erkekleri fevkalade idare ederler.
Kadın huzurunu korumak uğruna bağıran erkeğe cevap vermez. Ama bu onun taviz verdiğini, ezildiğini ve altta kaldığını göstermez. Bilakis ne akıllı ne tatlı ne saygıdeğer bir kadındır denir ve baş üstünde taşınır.
Erkekler evlenene kadar anneleri, sonra karıları tarafından idare edilir. Akıllı bir kadın erkeğin egosunu tatmin ederek, ona her istediğini yaptırır. Unutmayalım, yalan, dolan, entrika ile değil; severek ve sayarak, kendimizi saydırırız.
Diğer Tüm Yazılar