Bazı şeyler vardır ki bunlar evlilikle asla bağdaşamaz. Modernlik uğruna veya medeniyet, batılılık gibi laflarla bazı şeyler evlilik müessesine sokulur. Mesela başka birinin eşi ile dans etmek, en yakın arkadaşın karşı cinsten olması, eş yokken gezme-ye gitmek, partilerde dağıtmak, başkasının yanında eşini küçük düşürmek, eşini başkaları ile kıyaslamak, paylaşılan problemler- de, karşı tarafa hak verip eşi suçlamak; her ne şekilde olursa olsun flört etmek, el şakası yapmak, burun buruna konuşmak... Bunun gibi sayfalarca örnek verilebilir. Ama bilhassa bunlara konsantre olmak gerekir. Bayan olarak hiç farkında olmadan bazı şeyleri yaparız, eşimizden reaksiyon görünce de şaşırırız; kıskançlık deriz, anlayışsız, tutucu, geri, aklımıza ne gelirse sayarız. Ama gerçek hayatta, bütün bunlar ve bu tarzdaki davranışlar evliliğe aykırıdır. Araya şüphe, kıskançlık, güvensizlik girdiğinde evlilik çatırdar.
Evlilik bir nevi sahiplenmektir. Size ait olarak gördüğünüz bir şeyi bile paylaşmak istemezken; eşinizi paylaşmanız çok daha garip bir durumdur. Şimdi bazılarınız modern takılıp bu düşünceleri çok geri ve saçma bulabilirler. Dünyanın her yerinde birtakım değişmeyen kıstaslar vardır. İhanet bunlardan tarz biridir, ihanete yol açabilecek tehlikeli sulara atılmamak gerekir. İşin sonunun neye varacağını görüp tedbirli davranmak en uygun tercihtir. Gece vakti bir erkeğin evine gitmek, bazı konulara en azından sarı ışık yakmaktır. Herhangi bir "iş kazası" olursa, burada buna teşebbüs eden kadar, sebebiyet veren veya imkân yaratan da eşit oranda suçludur. "Bir kahve içmeye gittim" veya "Filmi biraz seyredip gidecektim" vs. laflar kendimizi kandırmaktır. Bir de evliyseniz, böyle bir durum evliliğe hiçbir şekilde uymaz. Gruplarla bile olsa eşsiz gezmek, partilere gitmek, çok yakın vücut teması yaratacak (dans gibi) durumlara girmek daha sonra meydana gelebilecek hissi durumlara zemin hazırlar ve sizi bir anda en ummadığınız durumla karşı karşıya bırakır. Nasıl, ne zaman oldu şaşar kalırsınız. Eşimizi severken bile, bazen ilgisizlikten ya da yalnızlıktan kapılıp gideriz ve bir de bakarsınız ki kaderiniz değişivermiş.
Özellikle son zamanlarda genç erkeklerin çoğunun "en iyi arkadaşım" dedikleri kişiler karşı cinsten oluyor. Bazen böyle bir ilişki, en iyi niyetle; kadın erkek ayrımına bakılmaksızın, çok iyi anlaşmanın bir sonucu olabilir. Ama yine de "ateş ve barut yan yana durmaz" misali, doğru bir zemin değildir. Şahıslardan sadece biri evli olsa bile bu sonu görülmeyen bir macera demektir. Eşine söylemediği sırları diğeri ile paylaşması ya da eşinden şikâyetçi olup o yakın arkadaşına içini dökmesi; hassas ve üzgün anlarında ona ihtiyaç duyması evlilik yönünden tehlikeli sularda gezinmek demektir. Eşinizin haberi yoksa çok tehlikelidir, varsa eşiniz içten içe karşı tarafa kin besler. Bir şey yokmuş gibi davransa bile o şahıs eşiniz ile aranızda bir gölgedir. Evlenmeden önce bu arkadaşlık var olmasına rağmen evlenilmişse bile artık devam etmemesi veya duyguların ve sırların o kişiyle paylaşılmaması gerekir. Artık doğru adres eşimizdir. Diyelim ki eşimiz gibi yakın hissediyoruz o kişiyi, yine de bu tarz ikili kombinasyonlar tehlikelidir; er geç evliliğe zarar verir. Birbirimize konsantre olup birlikte hayatı yaşayacağımıza, araya hep birini sokmuş oluyoruz. Artık o kişinin bizi teselli ederken, eşimize karşı nasıl tutum alacağına bakmış oluyoruz. Deşarj olmak için anlatırken, tesir altında kalırız ve "zavallı evliliğimiz, zavallı eşimiz" deriz.
Bazı evliliklerde ise derdini eşi ile paylaşan taraf, eşinin karşı tarafı tutup kendisini haksız çıkarmasından çok şikayetçidir, Öyle ya, "Ben senin eşinim, senin bana hak vermen gerekir" diye düşünülür. Eşi ise "Ben yalan söyleyemem, o haksızsa bunu ona söylerim" der. Peki ideali nedir? Doğrucu olacağız diye eşimizi haksız mı görelim? Yoksa onun hatırı için ona taraf mı olalım karşı tarafa inanmasak bile yüklenelim mi? Bence en iyisi eşimize moral verelim, teselli edelim, dinleyelim. Ona güvendiğimizi gösterip "Herhalde böyle davranmam için neler yapılmıştır, şeklinde yaklaşalım. Onun karşısına geçip eleştireceğimize yanında olarak hadiseyi birlikte analiz edelim. Bakalım ne kadar doğru ne kadar yanlışız; doğru karar verelim, kendimizi kandırmayalım.
Dikkat ederseniz hep "biz" diyorum. Eşimizi karşımıza almayalım; aynı taraf olup birlikte durumu inceleyelim. Ayrıca hiç kimse başkası ile karşılaştırılmak istemez. İnsanlar bir önceki durumları ile kıyaslanmalıdır (eğer mutlaka kıyaslanacak ise). Hele yemeğini, yaşantısını, eşine davranışını, kazancını karşılaştırmak; o tarafa prim verirken eşimizi küçümsemek bunu başkalarının yanında yapmak, tek kelime ile evliliği baltalamaktır. İzzetinefsi kırılan, küçümsenen, beğenilmeyen eş çok yaralanır ve müthiş kinlenir. Tabii başkalarının yanında azarlanmak, kötü laflara muhatap olmak bir yana; en kötüsü de eşinin başkalarına iltifat etme pahasına, ona o kişiyi örnek göstermesidir! Tabii beterin beteri de eşin karşı cinsle el şakaları yapması, dalga geçmesi, kısaca flört etmesidir. Sonra da "Aaa, o ben-im arkadaşım" veya "Şaka yapıyordum" tarzında "çevir kazı yanmasın" misali kendini savunmasıdır.
İş veya sosyal yaşamda bazı davetlerde burun buruna, karşı cinsle konuşmak da evliliğe zarar verir. Her ne sebeple olursa olsun belirli bir mesafe konmalı ve paylaşılan konular özel olmamalıdır. Aşırı kahkahalar, dokunmalar evliliği gereksiz yere yaralar. Karşınızda oturan eşinizi üzer. Zaten sosyal mecburiyetler dışında pek fazla yan yana oturulmadığı gibi bazılarının da söylediği "yanımdaki yanımda, karşımdaki canımda" laflarına da pek kulak verilmemelidir. Çünkü güzel bir müzikte, ay ışığında, romantik anlarda içkinin de etkisi ile size kur yapan, dokunan kişi bırakın eşiniz olsun. Her an aşk tazelemek evliliğinize güç katar.
  Diğer Tüm Yazılar