Antik Roma’dan, Hristiyan Roma’ ya , Osmanlı’ dan bugüne imparatorluklara, tüm inançlara kucak açmış. Çağ açıp çağ kapatmış. İstanbul’un kaderi, fethin ve egemenliğin sembolü gözümüzün nuru Ayasofya.


Pagan dönemde Artemis, Apollon Tapınağı olarak kullanılırken Konstantin’in İstanbul’ u Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan etmesiyle beraber “Megale Ekklesia”(İlâhi hikmet.) inşaatı başlatılmış, oğlu Constantinus tarafından ise M.S 360 yılında tamamlanmıştır. Ahşap olan bu mabetten yangın sonucu ortaya bir şey kalmamıştır. İkinci Ayasofya ise İmparator 2. Theodosius tarafından M.S 415 yılında yine bazilika şeklinde inşa ettirilmiş İmparator Justinianus zamanında çıkan Nika isyanı ile yıkılmıştır. Bu yapıdan günümüze kalan kalıntıları ise bahçesinde görebilirsiniz.

İsyan sonrası kaçmak isteyen Justinianus’ u engelleyen eşi Theodora kendilerine yakışacak en güzel rengin imparatorluk rengi mor olduğunu söyleyerek hatasından döndürmüştür. Ve hemen inşaat başlatılıp 10.000 işçi ve 1000 kalfanın çalışmalarıyla dünyanın en eski ve en hızlı inşa edilen katedrali ünvanına sahip olmuş. İlk kubbeli katedral olup Kudüs’ te ki Süleyman Tapınağı’ na ithafen meşhur sözü ‘Ey Süleyman seni geçtim.’ sözünü söylemiştir.
4.Haçlı Seferi sırasında ise Venedik Cumhuriyeti’nin 41. Doçesi Dandalo Komutasındaki Haçlılar İstanbul’ u ele geçirip yağmalıyorlar. Kutsal emanetleri alıp, gümüş ve altın kapıları söküp, içeride dansöz oynatıp içkiler içip rahibelere tecavüz ediyorlar. Ayasofya en kötü günlerini yaşıyor.
1453’ te Fatih Sultan Mehmet’ in İstanbul’ u fethettiğinde Ayasofya harap bir haldeydi. Askerlerine de zarar vermemelerini emretti.
Ayasofya’ ya sığınmış korkudan titreyen halka ise ‘Bugünden itibaren hayatınız ve hürriyetiniz hususunda gazabımdan korkmayınız.’ dedi. Roma İmparatorluğu boyunca imparatorun inancı ne ise halkın inancı da o olmak zorundayken inanç özgürlüğü de verdi. Artık İstanbul’ da tüm dinler kardeşti. Osmanlı geleneği olarak fethedilen şehrin en büyük mabedi camiye çevriliyordu. Fethin simgesi olarak kılıç hakkıyla artık kilise değil camii olacaktı. Ayasofya; Kutsal Bilgelik anlamına geldiği için ismini değiştirmeden camiye çevirip zafer için dua edip, namaz kıldılar. Bir ana kubbe yanına iki yarım kubbe eklendi. Çökmesini önlemek amacıyla Mimar Sinan tarafından payandalarla güçlendirildi. İçine ise mihrap,minber, müezzin mahfili,vaiz kürsüsü inşa edildi. Çinilerle süslendi.
Dünyanın en büyük levhası özelliğini taşıyan 7.5 metre boyunda Allah, Hz.Muhammed, Hz.Ebubekir, Hz.Osman , Hz.Ali, Hz.Hasan ve Hüseyin’ in isimleri hat sanatı ile yazdırıldı. Kapıların 7 metre olmasından dolayı içeride yaptırıldı ve böylece vaktiyle çıkartılmak istenildiğinde de çıkartılamadı.
Aynı zamanda Hristiyanlara ait hiçbir yapıya, mozaiğe zarar vermeden korunmasını emretmiş ve günümüze dek bu miraslara sahip çıkılmıştır. Sadece camii yapmakla kalmamış külliyeye çevirmiş medrese (ilk üniversitemiz) inşa ettirmiş. Tebriz’den Ali Kuşçu’ yu, Vatikan’ dan ise baskıdan kaçan bilim ve sanat insanlarını getirtip eğitime ve gelişime de ne kadar çok önem verdiğini göstermiştir. Günümüzde dışarıda bulunan tuvaletler yerinde ise Kimsesizler Yurdu bulunuyormuş. Tüm bunları vakfa bağlamış ve vakfiyesinde ise buranın başka bir amaçla kullanılmamasını yazdırmış.
Günümüze gelmeden önce efsanelerine bir bakalım. İlk olarak meşhur Hızır Aleyhisselâm’ ın eliyle kıbleyi çevirdiği sütun hikayesinden bahsetmek istiyorum. Hristiyanların kıblesi Kudüs olduğu için yönünü Fatih Sultan Mehmet’ in hocası Hızır Bey hesaplayarak şurası demiş ve günümüze ise Hızır Aleyhisselâm olarak rivayet olarak gelmiştir.
Hz.Meryem’ in gözyaşları olan mermer diye adlandırılan ıslak sütun ise altında sarnıç olup mermerin de yapısı itibariyle suyu çekmesinden dolayı ıslak olmasıdır.
Hristiyan kaynaklarında Fatih Sultan Mehmet Ayasofya’ ya girdiğinde papazın vaaz verdiği o an elinde kutsal kâse ile kapıdan geçip görünmez olduğu Roma tarafından tekrar alınıp kilise olduğunda vaaza kaldığı yerden devam edeceği inancı vardır. Ayrıca o sırada balık kızarttıkları ve balıkların da taş kesip duvarda resim olarak hapsolduklarından da bahsederler. Bir inanca göre de inşası sırasında duvardan şeytan çıkıp vesvese vererek işçilerin işine engel olurmuş orası metal ile kapatılmış ve şeytan sonsuza dek oraya hapsedilmiş.
Ayasofya’ da Hz. Hızır tarafından yazıldığı düşünülen kıyamet tarihi: “On Sekizinde Yevm-i Pazar, sene 1038” bulunur. (Doğrusunu Allah bilir.)
Ortada bulunan tabutun yerinden oynamasıyla Ayasofya’ nın yıkılacağı inancı var. Söylenceye göre yaklaşıp ellemeye kalktıklarında ürkütücü gürültüler meydana gelmiş. Doğu Roma kaynaklarında ise İmparator kapısının Nuh’ un Gemisinden yapıldığı söylenir. Ve kapılar sırlıdır, tılsımlıdır. 361 kapı vardır bunların 101’i büyüktür ki her sayımda bir fazla çıkar.
Hz. Isa’ nın asıldığı haç’ın parçaları ve çivisi de burda diye söylenir. Kudüs'ten gizlice getirildiği söylenen bu emanetleri 40 bin yıl sonra Hz. İsa'nın Ayasofya'ya gelerek alacağına inanılıyor.
Deisis mozaiğinde ise Hz.İsa’nın sağ kaş üstündeki yara izinin 11’i göstermesi Pisagor’u tarikat işareti olarak Apollon’ u işaret ediyor. Paganlıktan zorla Hristiyanlığa geçirildikleri için işçilerin Hz.İsa’ yı yapar gibi görünüp Apollon’ u resmettikleri söylenir.
Zoe mozaiğine baktığımızda hikayesi biraz ilginçtir. İmparatoriçe Zoe İsa ve yanında eşi ile mozaik yaptırır. İlk eşi ölünce sadece başı değişir ikinci eşinin resmi yapılır. O da ölünce üçüncü ve son eşinin. Yani vücudu ilk eşe başı ise son eşe aittir.

Omphalion da 12 yuvarlak var. Yani imparatorlar kendilerini havarilerle eşleştirirdi. Burada taç giyme törenleri yapılırdı. Ingiltere’ de hala devam eden bu gelenekte törenlerinin yapıldığı yere dikkat ettiğinizde aynı plan orada da vardır.

Viking yazılarından, vefklere ,denizler ve depremler Tanrısı Poseidon burayı korusun diye yapılan balık sembollerine Ayasofya’ nın gizemleri anlatmakla bitmez ve her gittiğinizde farklı bir şey dikkatinizi çeker ve sizi büyülemeyi başarır.
Daire sonsuzluğu, kare ise sınırlılığı ifade ederken bu yapı gök ile yeri birleştirir.
Kubbede ise Nur Suresi 35.ayet “Allah göklerin ve yerin nurudur.” der Sembolizmi anlatan en güzel mâna ile kubbeye çok yakışmıştır.


481 sene camii olması ardından 86 yıl kapalı kalmasıyla Müslüman aleminin gönlünde hüzne yer açmıştır. 24 Temmuz 2020 yılında cuma namazı ile beraber tekrar camii olmuştur. Müslümanlar ibadetini yaparken, ziyaretçilere de kapısını açarak dünyaya ev sahipliği yapıyor. Tekrar ezanlarını bizlere duyurup, ibadetimizi yapabilme imkanı sağlayıp açılmasına vesile olan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ a çok teşekkür ediyorum. Ayasofya’yı sıradan bir camii olarak görmek çok sığ kalır. Vatana ve millete aidiyetin, egemenliğin simgesidir. Fatih’in emaneti, fethin sembolüdür. Kültürel mirasımıza sahip çıkmaktır. Bu sadece madde olarak değil orada yaşayan ruhu yeniden canlandırmaktır. Buradan geçen ley hatlarının olması ile de burada yapılan duaların kabul olduğu söylenir. Peygamber efendimizin de Ayasofya, Mescid-i Aksa ve Kabe de dua edilmesi gerektiği üzerine sözü vardır.
26 asırdır Yahudilerin ve Tapınakçıların peşinde olduğu Ahit Sandığı( Tabut- u Sekine) ye gelecek olursak ta Ayasofya’da olduğuna dair söylentiler çoktur. Yazar Serhat Ahmet Tan kitaplarında 2028’ e kadar Ahit Sandığı’nın bulunacağından ama bir süre gizli tutulacağından bahseder. Ahit Sandığı kimin eline geçerse 9 kat güçleneceği söylenir. Kim bilir belki de Ayasofya’ da dır. Belki bulundu ve gizleniyor belki de bulunmak üzeredir. Ayasofya’ mızı ziyaret edelim, duâsız, namazsız bırakmayalım. Emanetimize sahip çıkalım. Bir sonraki gizemli mekânda görüşmek üzere.



  Diğer Tüm Yazılar