Boğazın incisi, aşkın kalesi, aşk kulesi, üstü tarih altı sır…
Eski adıyla Leander, bugünün adıyla Kız Kulesi.
Antik çağdan Bizans’a, Bizans’tan Osmanlı’ ya Üsküdar açıklarında Dünya Mirası Listesinde yer alan bir ada. Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı’nın kesişimin de stratejik bir değer.
Defalarca kez restore edildi, çok efsanelere konu oldu. Şairlere, yazarlara ilham oldu. Şehrimizin simgesi, boğazımızın süsü oldu. Çeşitli amaçlarla kullanıldı. Geçmişten bugüne ne amaçlarla kullanılmış, ne efsaneler anlatılmış. Ne gizemleri var. Ne kadarı çözülmüş, ne kadarı hala insanları düşündürmeye devam ediyor. Tarihi yolculuğumuza başlayalım.


Tarihi M.Ö 4.yy’ a kadar dayanıyor. O dönem Atina’ lı komutan Alkibiades tarafından gelen gemileri denetlemek ve vergi almak amacıyla yapıldığı söylenir. 12.yy’da Roma İmparatorluğuna geçince 1. Manuel Komnesos ise burayı savunma kulesi haline getirmiş. Fatih Sultan Mehmet’in fethinden sonra yeni yapılar ekleniyor. 1660 yılında fener ekleniyor gemilere ışık tutan fener görevi görüyor. 1830’ da kolera salgınında ise karantina hastanesi olarak kullanılıyor. Osmanlı tarihinde Hekimoğlu Ali Paşa için ise hapishane olarak kullanılıyor. 1926’ da Cumhuriyet’ in ilanı sonrası İstanbul Liman İdaresi’ ne bağlanıp gaz deposu olarak kullanılıyor. 1964’te Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı gözetleme ve savunma kulesi,1983’ te siyanür deposu, 1995’ te bir holdinge 49 yıllığına kiralanıyor. 2000’li yıllarla restoran olarak kullanılmaya başlanıyor. Kule holding ten alınıp Kültür Bakanlığı’na devrediliyor. Günümüzde ise restorasyon halinde. Müdahale edilmeseydi yıkılacak bir hale gelmiş. Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Ersoy ‘ 1940 restorasyonunda o günün gözdesi, bugünün sakıncalı malzemeleri kullanılmış olup 18.yy sonu 2. Mahmut döneminde ki orijinal haline bilime uygun çalışmalarla getirileceğini söylüyor. Ülkemizde işinin ehli uzmanlar yakından takip ediyor. Çalışma sonrası ise müze olacağı bilgisi ve değerimizin korunması sahip çıkılması hepimizi mutlu etti.

Gelelim efsanelere, rivayetlere, düşünülenlere. En çok bilinen efsane imparatorun uzun süre sonra doğan kızının kahinin söylediğine göre 18 yaşına geldiğinde bir yılan tarafından öldürüleceğini duymasıyla kızını buraya yerleştirmesi. Ve burada da kendisine getirilen üzüm sepetinden çıkan yılanın sokarak öldürmesi. Kızın tabutu Ayasofya ya yerleştiriliyor. Yılan prensesi mezarında bile bile rahat bırakmamış. Tabutta iki ayrı delik var. Yılanın bir taraftan girip, diğer taraftan çıktığı söyleniyor. Acaba kahin doğru mu bildi, yoksa bu kendini gerçekleştiren kehanet miydi bilinmez. Ama İstanbul efsanelerinde hep bir kahin vardır ve sonunda söyledikleri gerçekleşir. Bu da ayrı bir konu.

Diğer bir efsane de iki kule, bir efsane. Yakışıklı Galata Kulesi ile güzeller güzeli Kız Kulesi’nin birbirlerine aşık olmaları ama aralarına boğazın girmesiyle kavuşamamaları.
Battal Gazi ile ilgili hikayede şöyledir. Battal Gazi tekfurun kızına aşık olur. Ve Kız Kulesi önünde 7 yıl kalır. Ve bir gün askerleri ile beraber kuledeki hazinelerle beraber kızı da kaçırır. Tekfur kızını kuleye kapatmış olsa da olanlara engel olamamıştır. ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti.’ Sözü de buraya dayanır.
Leandros ile Hero efsanesi ise, rahibe Hero burada yaşar ve Leandros la birbirlerine aşıklardır. Hero ışığı yakar Leandros yüzerek yanına gelir ve geceleri görüşürler. Fırtınalı bir gece de yine ışık yanar. Leandros Hero zannederek denize atlar. Bu kez ışığı yakan onların beraberliğini istemeyen bir başkasıymış. Işık hemen söner ve Leandros boğularak ölür. Hero da bu acıya dayanamayarak kuleden atlayıp canına kıyar. Aşıkların bu yaşadıklarından sonra deniz feneri yapılır.
Günümüze en yakın ve ilginç gerçekleşmiş bir olayı da Nobel ödüllü bilim adamı Sır Francis Crick  yaşamıştır. Kapısına gelen bir satıcının kendisine sattığı bir defteri inceler. Kız Kulesine ait çizimler ve yazılar vardır. Fakat burada kız kulesi 3 katlı inşa edilmiş ve mahzeninden aşağıya inen bir geçit vardır. Defterde çizili olan bir de anahtar. Sır Francis inceleme yapabilmek için 1960 yılında gerekli izinleri alır ve kuleye girer. Çizimdeki gibi alt geçitten geçer bir kapak görür yaptırdığı anahtar ona uyar ama bu yeterli olmaz altta bir kapak daha vardır. Onu kıramayacağı için asitli bir madde ile kapağı eritmek ister. Söylenene göre yanına verilen bekçiye rüşvet verir ve yardımcısı ile kalarak o kapağı eritip geçmeyi başarırlar. Bu sırlar kendisiyle beraber mezara gider. 2004 yılında ölümü sonrası torunu kilitli kasasında defterleri ve çizimleri görüp açığa çıkartır.
Kız kulesinin altında geçitler olduğu hep söylenir. Dünyanın en çok kuşatılan şehri tabi ki tahliye, tasfiye gibi nedenlerle geçitler yapılmıştır. Enteresan olan iddialar şunlardır ki yer altında farklı uygarlığın yaşadığı, Nevşehir’ de ki gibi İstanbul’da da yer altı şehirlerinin olduğu. Kız Kulesinin altından Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya, Çemberlitaş bölgesine gidildiği ayrıca bir taraftan Büyükada’ ya , Anadolu’ya giden geçitlerin olduğudur. Bazı teorisyenler de buranın restorasyonu öncesi Yerebatan Sarnıcı’nın restore edilmesiyle aslında geçitler ve yer altı şehirleri ile ilgili çalışmalar yapıldığını düşünüyorlar.
Benim bakış açım ise özel bir kuruma ait olmasındansa Bakanlığa devriyle en doğru kararın gerçekleştirilip müze yapılmasının daha değerli olması. Tarihi değerlerimizin, simgelerimizin en iyi şekilde korunup üzerine yoğunlaşmasını görerek sahip çıkıldığına olan inancım. Diliyorum ki en sağlam, en güzel şekilleriyle bugünlere taşındığı gibi yarınlara da taşınsın. Efsaneler anlatılsın, değerlerimiz sevilsin ve korunsun.


  Diğer Tüm Yazılar