Kapadokya’nın Gizemleri

Peri masallarına inandıran, kendine has bir dünyası olan eşsiz bir bölge Kapadokya… İçine girdiğiniz andan itibaren büyülü atmosferinden etkilenmemek mümkün değil.

Tadlem Turizm ile Ayhan Çakmur rehberliğinde yazar Ayşegül Ilgaz, yazar Haluk Özdil ve diğer seçkin gezginler ile ilk Kapadokya deneyimim unutulmazdı. Bu gizemli bölgeyi incelemek ise keyif verici.
İlk olarak Katpatuka Persçe’de Güzel Atlar Ülkesi anlamına geliyor. Günümüze ise Kapadokya olarak evrilmiş.

Sınırları Tuz Gölü fay sınırı güneyinde Niğde, doğusunda Aladağların sınırladığı Ecemiş Dağı merkezi Nevşehir, Ürgüp, Üçhisar, Göreme ve Zelvedir. 20 km bir alan ve 143 vadiye sahip. Bunlardan en önemlisi ise Kızılvadidir. Bu bölge 60 milyon yıl önce Erciyes, Hasan Dağı ve Güllü Dağı’nın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur, rüzgar ve erozyonla aşınma sonucu ortaya çıkmış. Dünyanın başka yerlerinde de bu olaylar oluyor neden buradaki gibi görünüm ortaya çıkmıyor dediğimiz de ise topografya ve iklimine bağlı olduğu söyleniyor.

Yerleşimine bakacak olursak 2.ve 3.yüzyılda Hristiyanların göç etmesiyle yerleşim artmış yaşam 10 bin yıl eskiye Hititlere Paleolitik Çağ’a kadar dayandırılıyor. Yerleşimle beraber bağcılık başlamış. Buradaki bağlarda ise güvercin gübresi kullanılıyor. Yerlilerin anlattığına göre eskiden milyonlarca güvercin varmış o kadar çokmuş ki güneş bile görünmezmiş. Üzüm dışında ise patates, soğan, kayısı ve çekirdeği için kabak yetiştirme yaygın görülüyor.

Kapadokya’nın özelliklerinden biri de Türkiye’de oniks taşının çıktığı tek yerdir. En yakın 4 metre en uzak ise 26 metre derinliktedir.4 rengi vardır. Beyaz, siyah, bej ve en dipteki ise yeşil. Anataşı ise obsidyendir. Çok keskin olan bu taşta buradan diğer yerlere yayılmıştır. Urfa Müzesi’ndeki Urfa Adamı’nın gözünde gördüğümüz siyah taş obsidyendir. Ayrıca ameliyatlarda kullanılan bistürinin ucunda da bulunur. Bu bölgede yüksek miktarda demir ve demiroksit bulunduğu için toprağı kızılımsı ve bölgenin manyetik enerjisi çok yüksektir.

Şimdi gelelim bölgelerine ve efsanelerine Paşabağları Peribacaları buraya aynı zamanda Aşk Vadisi de deniyor. Efsaneye göre burada dağların boyunda devler yaşarmış insanlara kızdıkları zaman dağların tepesinden insanlara alev dalgaları gönderirmiş. İnsanlar bir araya gelip devler zarar vermesin diye dualar ederlermiş. Bir gün periler padişahının yolu Kapadokya’ya düşmüş bu durumu görüp çok üzülmüş. Perilere devleri korkutup yeraltına kaçırmalarını söylemiş. Periler ellerinde kar ve buz taneleriyle devlerin ateş ettiği yere hücum etmişler. Günlerce buraya kar ve buz atarak ateşi söndürmüşler. Devlerde yeraltına kaçmışlar. Böylece periler ve insanlar dost olmuşlar. İnsanlar kayaları oyup mağaralarda yaşarken perilerde bu sivri kayaların tepelerinde küçük odacıklarda yaşamaya başlamış.

Ürgüp Üçgüzeller’e geldiğimizde ise Kapadokya kralının kızı bir çobana aşık olmuş. Ancak babası evlenmelerine müsaade etmemiş. Prenses çobana kaçmış ve çocukları olmuş. Kralda arkalarından askerlerini gönderip öldürmelerini emretmiş. Efsaneye göre prenses ölmemek için bir mucize dilemiş ve üçü de bu Üçgüzeller dediğimiz yere dönüşmüş. Masalda olsa insanın yüreği burkuluyor.
Ve gelelim kimsenin yaşamadığı lanetli, cinli diye anılan Karain Köyüne bu köyü araştırırken karşıma TRT belgeseli çıktı ve 1970’li yılların başında bu köyde herkesin akciğer kanserinden öldüğünden bahsediyordu. Öyle ki 300 civarı insan ölmüş. Nedeni ise volkanik külün suyla birleşmesi sonucu ortaya çıkan enyanit minerali ve insanlar bununla evlerini yapıp duvarlarını örmüşler, bunu solumuşlar sonunda da kansere yakalanmışlar ve köy kapatılmış buradaki insanlar da başka yerlere göç etmişler.

Anadolu yarımadasının ortasında yer alan İpek Yolu gibi önemli yollar üzerinde bulunan Kapadokya birçok kültürün, felsefenin ve inancın da harmanlandığı yerdir. Burası Hristiyanlar için ayrı bir önem taşır. İlk 3.yüzyıl da pagan Roma’nın baskı ve tahribatı sonucu birçok Hristiyan burada yeraltı şehirlerine ve mağaralara sığınmışlardır. Böylece bölgede Hristiyanlık yayılmış zamanla sinodların ve kilise toplantılarının yapıldığı önemli bir teolojik merkez haline gelmiş.

Önemli kiliselerine bakacak olursak; Göreme Açık Hava Müzesinde Çarıklı Kilisesi, Tokalı Kilisesi, Elmalı Kilisesi, Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise ve Karanlık Kilise bulunuyor. En önemlileri bir çok dini motif ve fresklere sahip olan Yılanlı Kilise diğeri ise Karanlık kilisedir. Karanlık Kilise adından da anlaşıldığı gibi küçük bir yerden ışık aldığı için karanlıktır. Çavuşin Köyünde ise Çavuşin Kilisesi ve Vaftizci Yahya Kilisesi bulunuyor.

Zelve Vadisi Açık Hava Müzesinde ise 8. ve 9.yüzyıldan kalma 15 tane kilise bulunuyor. Bunlar arasında Geyikli Kilise, Balıklı Kilise ve Aziz Nichitos kilisesi olarak da bilinen Üzümlü Kilise başta geliyor.

Kapadokya’nın yeryüzü olduğu kadar yeraltı da görülmeye değer. Açığa çıkan 7 yeraltı şehri var ve daha çıkacak olan şehirlerin varlığı söyleniyor. Hatta Antakya’dan buraya ulaşan çok kısa sürede buraya varılan yeraltı yollarından bahsediliyor. Öyle ki bu şehirler arasında tünellerin olduğu acaba bir yeraltı ülkesi mi var sorusunu sorduruyor. En bilinenleri Derinkuyu ve Kaymaklı yeraltı şehirleridir. Derinkuyu’nun henüz onda birinin açığa çıkartıldığı ve 7 katlı olup derine doğru inildikçe 170 metre kadar derinliği olduğu söylenirken Kaymaklı ise yüzeysel bir yayılım gösteriyor. Yeraltı birçok din ve inançta kötü tanrıların bulunduğu, ölümle beraber gidilen ve diğer dünyaya yolculuğu gösteriyor. Türk mitolojisine baktığımızda eski Türklerin inancında cehennem yerin altındadır ve cehennemin efendisi yeraltı tanrısı ise Erlik Han’dır. Erlik Han insanlara salgın hastalıklar ve felaketler gönderir. Erlik, Roma ve Yunan mitolojilerinde Hades ve Pluton’u karşılar.

Bu inançlar günümüze yaklaştıkça olumluya evrilmiş insanın kendi içine dönebildiği dünyanın maddi olaylarından uzaklaşıp maneviyatına yönelebildiği yere dönüşmüştür. Jung’a göre ise önemli olan ortak bilinçdışıdır. Mağaralarda tüm insanlık boyunca bilinçdışına yolculuğu temsil ediyor. Düşündüren asıl meseleler ise Hristiyanlar bu yeraltı şehirlerini kurdularsa o günün teknolojisi ile çıkan molozları nasıl ve nereye çıkarıp taşıdılar?
Tibet ve Orta Asya geleneklerinde sözü edilen efsanevi yeraltı ülkesi Agarta, Bilgeler Ülkesi olarak da bilinen Şambala yeraltı ülkeleriyle bağlantısı var mı?

Agarta’nın yeryüzüne açılan 7 kaynağı olduğu söyleniyor. Burası o kaynaklardan olabilir mi?
Bazı kaynaklar ise Kapadokya’nın boyut kapısı, yıldız geçidi, stargate olduğunu söylüyor. Dini birçok yerin metafizik açıdan da öneme sahip olmasıyla bu bölgeyi Hristiyanların özellikle seçmiş olması da bu söyleme yaklaştırıyor.

1968’de arkeologların ufolojide nordik olarak bilinen dünya dışı varlıkları görmesi,1980,1981 ve 1982 yıllarında UFO gözlemlerinin yapılmış olması hepsi bir merak konusu. Tabii bunların çoğu soru işareti olarak kalmış zamanla her şeyin daha çok netleşeceğine inanıyorum. Her gerçek açığa çıkacağı vakti bekler.
  Diğer Tüm Yazılar