.jpg)
Mescid-i Haram’ın tam ortasında bulunan Kabe-i Muazzama, Beytullah (Allah’ın Evi); Yeryüzünün ilk yerleşim yeri, Allah’ın yeryüzünde kendine ayırdığı tek toprak parçası, Hz.Adem ile Hz.Havva’nın buluşma yeri, yeryüzünün ilk mabedi,mayası,ana kaynağı,insanlığın neşet ettiği ilk bağ ve sılası. Yeryüzü yaratıldığından beri mukaddes olan Kainatın Efendisi Hz. Muhammed’in doğduğu ve uzun yıllar yaşaması İslam’ın yayıldığı ilk topraklar olmasıyla da milyonlarca müslümanın akın ettiği,müslümanların kıblesi Mekke’nin göz bebeği Kabe. Tavaf yerinde 70 e yakın peygamberin kabrinin bulunduğu rivayet edilen sahabe ve peygamberin enerjisinin yaşadığı ve havasını soluduğumuz, iç enginliğimize doğru yolculuğa çıktığımız, gökte ne varsa yerde de o vardır. Dışarı da ne varsa içeride de o vardırı hissettiren anlatılmaz yaşanır bir mekan.
Kuran-ı Kerim de Ümmül Kura (yeryüzünün anası) ve Batnul Ard (yeryüzünün göbeği) ifadeleri ile anılırken enlem,boylam ve altın oran hesapları ile dünyanın merkezi olarak hesaplanması da bu bilgileri maddeten de doğrular.
Kabe’nin oluşumu ibda,ihya ve inşa olarak üç süreçten gerçekleşir. İbda süreci Hz.Adem ile başlar cennetten kovulan Hz.Adem gökyüzünde meleklerle beraber sütunun etrafında yaptığı tavafı yeryüzünde de yapmak ister ve böylece ilk temeli atılmış olur. Kuran-ı Kerim de bu olay Al-i İmran Suresi 96.ayette ‘Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan ev Bekke(Mekke)’de o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Kabe’dir).’ Diye anılır. Nuh tufanı ile kaybolan Kabe, Hz.İbrahim ile beraber tekrar bulunur ve ihya süreci başlar. Urfa’da Nemrut’ un ateşi, ardından evlat sahibi olmak ve evladı ile hanımını bu vadide bir başlarına bırakmak ve evladını kurban etmek gibi büyük imtihanlara tutulmuş Hz.İbrahim ile ihya edilmiştir. Hatta Kabe’nin önünde Hz.İbrahim’in iskele olarak kullandığı taş, Hz.İbrahim makamı (kadem-i saadet,mühür,imza) olarak korunmaktadır ve orada ayak izi bulunur. Umre ve hac ibadetlerinin başlangıcı olarak kabul edilen Hacerül Esved taşının ise cennetten geldiğine inanılır. Başlangıç noktasını belirlemek amacıyla koyacak taş ararken Ebu Küveys tepesinde bembeyaz parlak daha önce hiç görülmemiş bir taş olduğu ve insanların günahları ile kirlenerek karardığı söylenir. Ve bu taş çokça kez kaçırılmış hatta parçalanmış 4 küçük parçası Sokullu Paşa Camii de, bir parçası da Kanuni Sultan Süleyman Türbesinde muhafaza edilmektedir.
Yemen’e bakan köşesine Rükn-i Yemani, Kabe’nin kapısı ile Hacerül Esved arasına ‘Mültezem’ denir ve burada yapılan duaların kabul olunduğu söylenir. Yağmur sularının akması amacıyla yapılan altın oluğun olduğu köşe de Türkiye’nin kıblesidir. Altın oluğu da Osmanlı padişahı Abdülmecid yaptırmıştır. Kabe’nin önünde yarım çember olarak bulunan alçak duvarda yapım aşamasında malzemeler yetmeyince o şekilde inşa edilmiş Kabe‘nin içi olarak sayılır ve buraya da Hicr-i İsmail ya da Hatim denilir. Hz.Hacer ve Hz.İsmail buraya defnedilmiştir.
Kabe’nin etrafındaki kubbeli(revaklar) Mimar Sinan tarafından hazırlanmış ve 2.Selim tarafından yaptırılmıştır. Ve Hürrem Sultan’ın da Mekke’den Medine’ye bir çok vakıf eseri yaptırdığı ve Mimar Sinan’ın imzası olduğu bilinmekte ve Osmanlı’nın bu bölgeye saygısı ve hizmeti tarihe geçmiştir. Ve bu süreçte hiçbir yapı Kabe’den büyük olmamıştır. Suud’ lara geçmesi ile beraber yüksek oteller yapılmış ve ne yazık ki sahabelerin evleri ve mescitlerin bile yerlerine yüksek oteller inşa edilmiştir. Bu durum da kıyamet alameti olarak bahsedilen musannef hadis ‘Mekke dağları delinmiş,binaları dağlara erişmiş,SAAT’ in gölgesi inananların üzerine düşmüş gördüğünde,vakit gelmiştir.’i düşündürdü.
Dünyevi tüm arzu ve hislerden arınıp saat yönünün tersine tavaf ederken saat kulesi de dünyayı hatırlatan nefse benziyor. Bir yandan da ahir zamanı hatırlatıp çok geç olmadan arınma ve yenilenmen gerektiğini hatırlatan bir sayaç gibi. Kabe solumuza alınıp Hacerül esved den başlanıp tekrar aynı noktaya gelmek bir ‘şavt’, bunu 7 kez yapmak ta ‘tavaf’ ibadetidir. Dünyanın güneşin etrafında, elektronların çekirdek etrafında dönmesi gibi Kabe etrafında döneriz. Bu dönüş dıştan içe, bedenden ruha,öze ve Yaradan’ a dönüştür.7 kat gök ve 7 kat yer,7 nefis mertebesi vardır. Her dönüşte bir merhale, bir menzil aşılır ve göklere yükselişi temsil eder. Küp şekli kare madde, yuvarlak-daire ise mana alemi ve madde aleminden mana alemine geçeriz. Kürede bir zerre oluruz. Alemde bir Adem olur. Birlikten bütünlüğe ulaşarak yeni bir hayata başlarız. Ölmeden önce ölmeyi deneyimlemek gibi mahşer kalabalığını yaşar ve kimse kimseyi tanımaz. Orada cinsiyet,ırk,dil,makam,mertebe yoktur. Zenginde fakir de, gençte yaşlı da herkes birdir,kuldur ve tek amaç; Allah’ın evini ziyaret etmek,ibadet etmek ve kavuşmanın sevincini yaşamaktır. Kabe’yi ilk gördüğünde yapılan dua kabul olurmuş. Kabe’yi görünce ettiğin duanın bile lezzeti, heyecanı bambaşka. Orası dünyaya ait değil gibi. Orada yorgunluk, kırgınlık, halsizlik, uyku gibi hiçbir hissin, duygun kalmıyor. Her gidişimde bembeyaz parlak bir ışığın içine çekilmiş, tanıdık ve çok özlediğim bir yere kavuşmuşum gibi hissettim. Otele döndüğümde duramadım tekrar tekrar Kabe’ye döndüm ve Kabe’yi izlemenin bile sevabı varmış. Demek ki o çekiciliğinin de bir hikmeti var. Ve döndüğümde de tekrar gitmenin düşüncesi aklımdan çıkmıyor. Bir hafta üzerinden geçmiş olmasına rağmen dün gibi etkisindeyim. Sadece o manevi coşku ve ibadetlerin hazzı, orada ki namazın ve Kuran-ı Kerim’in havasının tadı için bile gitmeye değer. İstanbul’ da sabah ezanlarını duymazken orada her ezanı duyuyor ve secdeye koşarak gidiyorsun. Enerjisi, havası burada herkesi bunu yapmaya istettiriyor. Avm’ ler de namaz vakti ticaret yapılmıyor. Hatta insanlar arabalarından inip yol kenarlarında namazını kılıyor, kimse geciktirmiyor, ertelemiyor.Şansım ilk gidişimin Dr.Erkan Aydın gibi donanımlı bir ilahiyatçı-yazar, Hacı-iş insanı İsa Kofraz’ın düzenlediği kandil programında ve Wittour gibi profesyonel bir grup eşliğinde gidip bilgilenerek, yaşamak oldu. Aklında olanlar için tüm kalbimle tavsiye ederim. Memnun ve mutlu döneceğinizden hiç şüphem yok.
Kabe’ den bahsetmişken Safa ve Merve tepelerinden bahsetmemek olmaz. Hz.İbrahim; Hz. Hacer ve Hz.İsmail’i vadide bırakıyor. Kimseler yok, yemekleri suları yok. Anne yavrusuna su aramak için iki tepe arasında koşuyor 7.sinde ise bakıyor ki Hz.İsmail’ in üstünde kuşlar var geri dönüyor. Bir bakıyor ayağının altından su fışkırıyor. Hz.Hacer Zemzem (Dur dur) diye bağırıyor. O gün bugündür zemzem suyu kuyudan geliyor. Ve kıyamet kopana kadar tavafın da zemzemin de devam edeceği söylenir. Bilim adamları hala zemzemin sırrını çözebilmiş değil ve faydaları saymakla bitmez. Peygamber efendimiz ‘Zemzemi ne niyetle içerseniz ona fayda olur.’ demiştir. Zemzem içmenin usulü ayakta,kıbleye dönerek, üç yudumda ve niyet ederektir.
Safa ve Merve tepesinde 7 kez gidip gelmeye ‘say’ denir. Ve derin kısımda ki yeşil ışıklı yerde hızlı yürümeye de ‘hervele’ denir. Böylece Hz.Hacer’i yad eder ibadetimizi yaparız. Bu İslam’ın anneye verdiği değeri simgeler. Beşeri olandan ilahi olana koşmak, mana suyu yani ab-ı hayatı aramak,kalplerde ki boşluğu doldurmak, maneviyatı, ilmi ve hakikati yeşertmektir.
Ve bu say ibadeti sonrasında saç ucundan kestirerek ‘umre’ ibadeti tamamlanmış olur. Bu da ‘Eski beni bıraktım. Yeni bir yaşama başladım.’ demektir.
Arınmış bir kalp,zihin,beden,ruh ile yeni bir hayata başlamak isteyen herkese nasip olması dualarımla.
Mekke ve Medine’nin diğer etkileyici yerleriyle görüşmek üzere.
Diğer Tüm Yazılar
Kuran-ı Kerim de Ümmül Kura (yeryüzünün anası) ve Batnul Ard (yeryüzünün göbeği) ifadeleri ile anılırken enlem,boylam ve altın oran hesapları ile dünyanın merkezi olarak hesaplanması da bu bilgileri maddeten de doğrular.
Kabe’nin oluşumu ibda,ihya ve inşa olarak üç süreçten gerçekleşir. İbda süreci Hz.Adem ile başlar cennetten kovulan Hz.Adem gökyüzünde meleklerle beraber sütunun etrafında yaptığı tavafı yeryüzünde de yapmak ister ve böylece ilk temeli atılmış olur. Kuran-ı Kerim de bu olay Al-i İmran Suresi 96.ayette ‘Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan ev Bekke(Mekke)’de o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Kabe’dir).’ Diye anılır. Nuh tufanı ile kaybolan Kabe, Hz.İbrahim ile beraber tekrar bulunur ve ihya süreci başlar. Urfa’da Nemrut’ un ateşi, ardından evlat sahibi olmak ve evladı ile hanımını bu vadide bir başlarına bırakmak ve evladını kurban etmek gibi büyük imtihanlara tutulmuş Hz.İbrahim ile ihya edilmiştir. Hatta Kabe’nin önünde Hz.İbrahim’in iskele olarak kullandığı taş, Hz.İbrahim makamı (kadem-i saadet,mühür,imza) olarak korunmaktadır ve orada ayak izi bulunur. Umre ve hac ibadetlerinin başlangıcı olarak kabul edilen Hacerül Esved taşının ise cennetten geldiğine inanılır. Başlangıç noktasını belirlemek amacıyla koyacak taş ararken Ebu Küveys tepesinde bembeyaz parlak daha önce hiç görülmemiş bir taş olduğu ve insanların günahları ile kirlenerek karardığı söylenir. Ve bu taş çokça kez kaçırılmış hatta parçalanmış 4 küçük parçası Sokullu Paşa Camii de, bir parçası da Kanuni Sultan Süleyman Türbesinde muhafaza edilmektedir.
Yemen’e bakan köşesine Rükn-i Yemani, Kabe’nin kapısı ile Hacerül Esved arasına ‘Mültezem’ denir ve burada yapılan duaların kabul olunduğu söylenir. Yağmur sularının akması amacıyla yapılan altın oluğun olduğu köşe de Türkiye’nin kıblesidir. Altın oluğu da Osmanlı padişahı Abdülmecid yaptırmıştır. Kabe’nin önünde yarım çember olarak bulunan alçak duvarda yapım aşamasında malzemeler yetmeyince o şekilde inşa edilmiş Kabe‘nin içi olarak sayılır ve buraya da Hicr-i İsmail ya da Hatim denilir. Hz.Hacer ve Hz.İsmail buraya defnedilmiştir.
Kabe’nin etrafındaki kubbeli(revaklar) Mimar Sinan tarafından hazırlanmış ve 2.Selim tarafından yaptırılmıştır. Ve Hürrem Sultan’ın da Mekke’den Medine’ye bir çok vakıf eseri yaptırdığı ve Mimar Sinan’ın imzası olduğu bilinmekte ve Osmanlı’nın bu bölgeye saygısı ve hizmeti tarihe geçmiştir. Ve bu süreçte hiçbir yapı Kabe’den büyük olmamıştır. Suud’ lara geçmesi ile beraber yüksek oteller yapılmış ve ne yazık ki sahabelerin evleri ve mescitlerin bile yerlerine yüksek oteller inşa edilmiştir. Bu durum da kıyamet alameti olarak bahsedilen musannef hadis ‘Mekke dağları delinmiş,binaları dağlara erişmiş,SAAT’ in gölgesi inananların üzerine düşmüş gördüğünde,vakit gelmiştir.’i düşündürdü.
Dünyevi tüm arzu ve hislerden arınıp saat yönünün tersine tavaf ederken saat kulesi de dünyayı hatırlatan nefse benziyor. Bir yandan da ahir zamanı hatırlatıp çok geç olmadan arınma ve yenilenmen gerektiğini hatırlatan bir sayaç gibi. Kabe solumuza alınıp Hacerül esved den başlanıp tekrar aynı noktaya gelmek bir ‘şavt’, bunu 7 kez yapmak ta ‘tavaf’ ibadetidir. Dünyanın güneşin etrafında, elektronların çekirdek etrafında dönmesi gibi Kabe etrafında döneriz. Bu dönüş dıştan içe, bedenden ruha,öze ve Yaradan’ a dönüştür.7 kat gök ve 7 kat yer,7 nefis mertebesi vardır. Her dönüşte bir merhale, bir menzil aşılır ve göklere yükselişi temsil eder. Küp şekli kare madde, yuvarlak-daire ise mana alemi ve madde aleminden mana alemine geçeriz. Kürede bir zerre oluruz. Alemde bir Adem olur. Birlikten bütünlüğe ulaşarak yeni bir hayata başlarız. Ölmeden önce ölmeyi deneyimlemek gibi mahşer kalabalığını yaşar ve kimse kimseyi tanımaz. Orada cinsiyet,ırk,dil,makam,mertebe yoktur. Zenginde fakir de, gençte yaşlı da herkes birdir,kuldur ve tek amaç; Allah’ın evini ziyaret etmek,ibadet etmek ve kavuşmanın sevincini yaşamaktır. Kabe’yi ilk gördüğünde yapılan dua kabul olurmuş. Kabe’yi görünce ettiğin duanın bile lezzeti, heyecanı bambaşka. Orası dünyaya ait değil gibi. Orada yorgunluk, kırgınlık, halsizlik, uyku gibi hiçbir hissin, duygun kalmıyor. Her gidişimde bembeyaz parlak bir ışığın içine çekilmiş, tanıdık ve çok özlediğim bir yere kavuşmuşum gibi hissettim. Otele döndüğümde duramadım tekrar tekrar Kabe’ye döndüm ve Kabe’yi izlemenin bile sevabı varmış. Demek ki o çekiciliğinin de bir hikmeti var. Ve döndüğümde de tekrar gitmenin düşüncesi aklımdan çıkmıyor. Bir hafta üzerinden geçmiş olmasına rağmen dün gibi etkisindeyim. Sadece o manevi coşku ve ibadetlerin hazzı, orada ki namazın ve Kuran-ı Kerim’in havasının tadı için bile gitmeye değer. İstanbul’ da sabah ezanlarını duymazken orada her ezanı duyuyor ve secdeye koşarak gidiyorsun. Enerjisi, havası burada herkesi bunu yapmaya istettiriyor. Avm’ ler de namaz vakti ticaret yapılmıyor. Hatta insanlar arabalarından inip yol kenarlarında namazını kılıyor, kimse geciktirmiyor, ertelemiyor.Şansım ilk gidişimin Dr.Erkan Aydın gibi donanımlı bir ilahiyatçı-yazar, Hacı-iş insanı İsa Kofraz’ın düzenlediği kandil programında ve Wittour gibi profesyonel bir grup eşliğinde gidip bilgilenerek, yaşamak oldu. Aklında olanlar için tüm kalbimle tavsiye ederim. Memnun ve mutlu döneceğinizden hiç şüphem yok.
Kabe’ den bahsetmişken Safa ve Merve tepelerinden bahsetmemek olmaz. Hz.İbrahim; Hz. Hacer ve Hz.İsmail’i vadide bırakıyor. Kimseler yok, yemekleri suları yok. Anne yavrusuna su aramak için iki tepe arasında koşuyor 7.sinde ise bakıyor ki Hz.İsmail’ in üstünde kuşlar var geri dönüyor. Bir bakıyor ayağının altından su fışkırıyor. Hz.Hacer Zemzem (Dur dur) diye bağırıyor. O gün bugündür zemzem suyu kuyudan geliyor. Ve kıyamet kopana kadar tavafın da zemzemin de devam edeceği söylenir. Bilim adamları hala zemzemin sırrını çözebilmiş değil ve faydaları saymakla bitmez. Peygamber efendimiz ‘Zemzemi ne niyetle içerseniz ona fayda olur.’ demiştir. Zemzem içmenin usulü ayakta,kıbleye dönerek, üç yudumda ve niyet ederektir.
Safa ve Merve tepesinde 7 kez gidip gelmeye ‘say’ denir. Ve derin kısımda ki yeşil ışıklı yerde hızlı yürümeye de ‘hervele’ denir. Böylece Hz.Hacer’i yad eder ibadetimizi yaparız. Bu İslam’ın anneye verdiği değeri simgeler. Beşeri olandan ilahi olana koşmak, mana suyu yani ab-ı hayatı aramak,kalplerde ki boşluğu doldurmak, maneviyatı, ilmi ve hakikati yeşertmektir.
Ve bu say ibadeti sonrasında saç ucundan kestirerek ‘umre’ ibadeti tamamlanmış olur. Bu da ‘Eski beni bıraktım. Yeni bir yaşama başladım.’ demektir.
Arınmış bir kalp,zihin,beden,ruh ile yeni bir hayata başlamak isteyen herkese nasip olması dualarımla.
Mekke ve Medine’nin diğer etkileyici yerleriyle görüşmek üzere.