Sabırlı olmak benim için her zaman en zor hayat sınavlarından biriydi. Kendimi bu konuda eğitemezsem en fazla zararı görecek olan yine bendim ve bunun farkındayım! Ruhsal hocam Anton’un her zaman söylediği gibi: “Sabırlı olmak yaşamakta olduğu hayat içerisinde arzuladığın noktaya getirebilecek bir anahtar.” İster pandemi süreci olsun, ister pandemisiz bir hayat..

Bazı zor zamanlarla başa çıkabilmek için kendime notlar alırım. Olayların dışına çıkıp anlamaya, gerçekliği görmeye, bakış açımı değiştirmeye ve kendi versiyonumu yükseltmeye çalışırım. Zamanın, olayın ve durumun dışına çıkarak gözlemlemek inanılmaz işliyor.

Sabır, olayların kendi zamanları içinde gerçekleşeceğini anlamak ve kabul etmek anlamına da gelen bir çeşit bilgelik.

Küçük bir çocuk kelebeğin kozasını açıp kabuğundan çıkmasına yardımcı olmaya çalışabilir. Çoğunlukla kelebek bundan zarar görür, bilgi sahibi olan herkes kelebeğin ancak doğru zaman geldiğinde kozadan çıkacağını ve bu işlemin hızlandırılamayacağını bilir.
Zihnimizi sürekli yargılarken bulduğumuzda, bir türlü rahatlamayı başaramayıp sürekli gergin, kızgın yada huzursuz hissettiğimizde ve hatta çaba sarf edip bir türlü sonuç alamadığımız zamanlarda sabırlı olmak gerektiğinin genellikle farkına varamayız. Bazen herhangi bir geçiş, bir hissediş, bir duyguya girmeden her şey hemen, hızla, sindirmeden olsun isteriz. Bu en iyi bildiğimiz, bize öğretilmiş kaçış yöntemi.  Kendimize bu geçiş sürecini duygusal farkındalıkla yaşamak için özgür bırakma hakkını tanımayız. Paldır küldür olur ve gerçekte ne olduğunu, ne hissettiğimizi fark etmeyiz. Halbuki yaşadığımız her duygu bizim gerçek varlığımızı, yaşamımızın bir parçasını oluşturur, bizi anlatır. Kendimizi tanımayı genellikle es geçeriz.  Dönüşüm döngüsünü ve bu döngü içerisinde gerçek benliğimizi anlamak önemli. Bu nedenle kendimizi oluşmakta olan bir kelebek gibi görüp, acele etmeden duygularımızı, gerçekte ne isteyip ne hissettiğimizi anda kalarak kendimize karşı sabırlı olarak dönüşmeliyiz. Her dakikayı olduğu gibi kabul etmek ve bizim hayrımıza olacak olan en yüce gerçekliğin tıpkı bir kelebek gibi zamanı gelince kozadan çıkacağını kabul etmek gerek.

 Sabrı öğrenmenin temelinde durumları gözünde çok büyütmemek ve aceleye getirmemek yatıyor.  Sakinlik beraberinde sabrı getireceğinden; telaş da haliyle sabrı bir o kadar uzaklaştırır. O yüzden  bir şeyleri hızlandırmaktan bir an önce vazgeç.

Üç farklı durum içerisindeyken sabırlı olabilmekten bahsedeceğim: Sana bağlı olmayan, çevrene bağlı olan ve yapabileceğin hiçbir şeyin olmadığı durumlar karşısında 'sabretmeyi!’ başarabilmek.

Sana bağlı olmadan gelişen durumlarda…
Genelde gün içinde elinde olmayan sebeplerden kaynaklanan aksi durumlar karşısında yapman gereken temel şey; olayı büyütmemek ve dramatikleştirmemek. Sonuçta yapacak bir şey yok; Durum senin elinde değil. Hemen içinde bulunduğun durumun içinden çıkıp, sakin olup olaya farklı açılardan, pozitif ve dışarıdan bakmaya çalışmalısın.
Pozitif bakabildiğinde göreceksin ki bazı şeyleri beklemenin aslında sana katacağı şeyler var. Kendini oyalamayı bildiğinde, vaktin boşa aktığını düşünmediğinde ve her anın tadını çıkarmayı tercih ettiğinde farkında bile olmadan sabretmenin ilk adımını atmış bile olacaksın. Unutma ki  bir sokaktan yüz defa geçtikten sonra bile yeni bir şey fark etme ihtimalin yüksektir. Dolayısıyla hiçbir vakti küçümseme; Her boş vakit sana minicik de olsa, yeni bir şey öğretecektir.

Çevrene bağlı gelişen durumlarda…
Çocuğunla ilgili gelişen durumlar veya projede birlikte çalıştığın tembel iş arkadaşın veya ağırkanlı eşin, sevgilin… Bu tip yavaşlatan durumlarda en büyük isteğin her şeyi hızlandırmak oluyor, değil mi?
Bu gibi olaylar karşısında öncelikle yine sakinliğini koruman, ardından bu gecikme durumlarına ve sinirlenmene neden olan kişiyle konuşarak bu problemin üstesinden gelmen gerekiyor.
Çevrene bağlı sabır gerektiren durumlarda pozitif bakmak daha zordur; ama yine kendini oyalaman mümkündür. Kendine bir meşgale yaratarak zamanı kaybetme hissinden kurtulmuş olursun.

Sabretmek için de sabret…
 ―Roma bir günde kurulmadı.
Kendine zaman tanımayı, sabretmeyi en güzel özetleyen sözlerden biri. 
Çevreye bağlı sabır gerektiren durumlarda iş arkadaşını karşına alıp ondan biraz daha hızlı çalışmasını rica ettiğinde veya gereken her şeyi yaptığında tüm gece ağlayan bebeğinin hemen ağlamayı keseceğini sanma! Biraz gerçekçi ol. Umutsuzluğa kapılmandan bahsetmiyorum asla; ama “hemen olacak” diye düşünerek kendince “acil” beklentiler yaratma. Durumların değişmesi için biraz zaman tanıman gerektiğini kavraman şart! Nedenleri fazla sorgulama, detaylar arasında boğulma ve sadece kendine şunu söyle: “Biraz zaman ver.”

Yapabileceğin hiçbir şeyin olmadığı durumlarda…
 Bazı durumlar karşısında elden hiçbir şey gelmez. Bu gibi yapabileceğimiz hiçbir şeyin olmadığı durumlarda tuttuğunu bırakabilirsin! Biliyorum, söylemesi çok kolay yapması zor ama dünyanın sonu değil! Bıraktığın şey dönüşür ve evren boşluk sevmez..
Madem elinden bir şey gelmiyor; zihnini, bedenini, sabrını, duygularını başka bir şeye yönlendir. Tutmayı bıraktığın durumu da vakit kaybı olarak görme; Ondan ders aldığını ve bu dersin sonraki durumlarda yolunu belirleyeceğini kendine hatırlat.
Unutma; "Sabır, erdemin cesaretidir ve sonu mutlaka selamettir!"
Sabır konusunu Şems-i Tebrizi’nin hayran olduğum bir sözü ile kapatmak istiyorum.

SABRETMEK öyle durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. SABIR NEDİR? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Ve bilirler ki gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerek.
(Şems-i Tebrizi)

Diğer Tüm Yazılar