Rahmetli annem, eli açık bir kadındı... Normalin üzerinde bonkördü.
Bir gün yakışıklı arslan gibi bir genç asteğmen ziyaretimize gelmişti...
Annemin onu okuttuğunu, onun da teşekkür ziyareti için geldiğini öğrendim.
Annemi sık sık arar hatırını sorarmış... Annem de ona sevgiyle yardım edermiş...
Sağ elin verdiğini sol el bilmesin denir ya... Annem işte böyle bir kadındı...


Bugüne kadar ki yaşantıma baktığımda emin olarak söyleyebilirim ki;
En mutlu olduğum anlarımı verdiğim ve paylaştığım zamanlarda yaşıyorum...
Bir insanı sevindirdiğimde, bir hayvanı sevip-beslediğimde şükrediyorum...
Ruhum öylesine huzur buluyor... Gerçekten de insan verdikçe zenginleşiyor...
Huzurla başımızı yastığa koymanın hazzını, zenginliğinin tarifini inanın bilmiyorum...
Aynı zamanda verdiklerimizin, Allah'a bir şükür ifadesi olduğuna inanıyorum...

GÖNÜLDEN VERMEDİKLERİMİZ İÇİN BAĞIŞLANMA DİLEMELİYİZ...
Vermiş olmak için vermemek, gözümüzün kalacağı bir şeyi paylaşmamak gerekiyor...
Eskimiş işe yaramayan giysileri veya herhangi bir şeyi vermenin de anlamı yok...
Kendimize istediğimiz bir şeyi gönülden verebilmek en doğrusudur... Çünkü;
Gönülden gelen, gönüllerde yer bulur... Verene de kendini iyi hissettirir...

Bir insanı sevindirmek, bir hayvanı sevmek-karnını doyurmak ne büyük bir mutluluk...
Ben böyle zamanların, Yüce Yaradan'a bir şükür ifadesi olduğunu düşünürüm...
Vermenin, iyilik yapmanın, gönüllere girmenin sayısız yolu olduğunu unutmam...
Derdi olanları dinlemek, sevinçleri paylaşmak, güvenilir bir dost olmak,
Varlığımızla çevremize iyi gelmek, hizmet etmeye çalışmak, kalplere dokunmak,
Sağlığımız, huzurumuz, birliğimiz, beraberliğimiz için dua etmek ne güzeldir...

ALMAK ZOR GELİR İNSANA...
İnsana yardım istemek ağır gelir...
Aslında hiçbirimiz en yakınlarımıza bile muhtaç olmak istemeyiz...
Allah kimseyi gördüğünden ayırmasın. Varlıktan yokluğa düşmek kolay değildir...
Bu nedenlerle iyilik yapmak, bir derde derman olmak incelik ister...
Üzmeden, incitmeden, yük olduğu izleniminden kaçınarak vermeliyiz...

Biliyoruz ki hayat bir okuldur... Tekamülümüz gereği önümüze çeşitli imtihanlar çıkar...
Bazılarını yaşamak zorumuza gider. Yardım almak da bir imtihan nedeni olabilir...
Bunları düşünürken Facebook’da kişisel gelişim/ farkındalık sitesinde okuduğum,
Beni çok etkileyen, yaşanmış bir hikâye geldi hatırıma...
Aynen aktarıyorum;
Neyzen Tevfik soğuk bir kış günü aç ve sefil ortada kalır.
Bir caminin şadırvanına sığınır, birisi onu görsün, yardım etsin ister.
Hava çok soğuk olduğu için gelen giden olmaz.
Perişan ve çaresiz şekilde kalkar, kalacağı yere yürümeye başlar.
O dönemin en varlıklı ailelerinden birinin genç oğlu askerden yeni dönmüştür.
Neyzen Tevfik’i görür ve halinden anlar...
Genç adam o günün en büyük parasını cebinden çıkartır,
Verecektir ama bir sorun vardır.
Karşısındaki koskoca Neyzen Tevfik’tir...
Allah'ın deli ve veli kulu...
-Efendim paranızı düşürmüşsünüz- der.
Neyzen hasta gözlerini zar zor açar çocuğa bakar.
Ondaki zarafeti ve inceliği görür...
-Ah be çocuk ah be evladım, düşen sizin pırlanta kalbinizdir- der...
NEZAKET VE İNSANLIK BÖYLESİNE DEĞERLİ VE ÖZEL BİRŞEYDİR...!!...

Hayat değişiyor... Dünya değişiyor... Şartlar alabildiğine ağırlaşıyor...
Birbirimize, paylaşmaya, beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz...
Bu günlerin ‘gerçek anlamda insan olabilmek için’ bir fırsat olduğunu düşünüyorum...
“Komşumuz açken, tok yatan bizden değildir.” diyen yüce bir inanışın evlatlarıyız...
Vermenin, hayırlara vesile olmanın, yardımları şükürle kabul etmenin tam zamanıdır... Hadi o zaman…!!...

  Diğer Tüm Yazılar