Sokak hayvanları için tıbbi cihazlarla donatılmış acil müdahale aracı olan “Canbulan” ile yaralı hayvanlara yapılan ilk yardım sayesinde hayata tutunmaları sağlanabilecek. Şehir yaşamında trafik kazaları yaşayan sokak hayvanlarının bir yerden bir yere nakli ve acil müdahalesinde oluşan sorunlar “Canbulan” sayesinde ortadan kalkacak. Hayvanlara özel olarak tasarlanan “Canbulan” ile ilk müdahale yapılan hayvanlar daha sonra Selçuk Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nde ya da Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde bulunan tam teşekküllü hastanede tedavi edilecek.
Canbulan’ın içerisinde defibrilatör cihazı, oksijen vakum sistemi, mekanik ventilasyon ve aspirasyon cihazı, yoğun bakım kuvözü, hasta başı monitörü ve hayvana ilk müdahale yapılabilecek şekilde ilaçlar ve tıbbi malzemeler bulunuyor.
Sokak hayvanları için birçok çalışma yürüten Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, daha önce Türkiye’nin en büyük Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi’ni hayata geçirmişti. Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde tam teşekküllü hayvan hastanesi bulunuyor. Konya Büyükşehir Belediyesi ‘Gönüllü Hayvan Dostları Projesi’ kapsamında 5 binin üzerinde sokak hayvanını da sahiplendirdi. Belediye, sahiplendirdiği hayvanların denetimini ise e-pati sistemi ile yapıyor.
Çatalhöyük’te ikinci bir mahalleye rastlandı
UNESCO Dünya Miras Listesi'ndeki Çatalhöyük'te sürdürülen kazı çalışmalarında ikinci bir mahalleye rastlandı. Çatalhöyük Neolitik Kenti Kazı Başkanı Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Umut Türkcan, yeni kazdıkları alanda sokak olgusunun görüldüğünü ve ikinci bir mahalleyi ortaya çıkardıklarını belirtti. Yeni verilerle Çatalhöyük'te sokak olgusunu tartışmaya açacaklarını ifade eden Türkcan, bu kadar büyük bir yerleşmede sokaksız bir yaşam alanının bulunmasının zor olacağını,
bugüne kadar Çatalhöyük'ün sadece yüzde 6'sının kazıldığını söyledi. Türkcan, yeni kazılan alanda bir sokak olgusunu gördüklerini ve hatta ikinci bir mahalleyi ortaya çıkardıklarını da açıkladı.
Scientific American dergisinde Çatalhöyük ile ilgili yayınlanan makalede Yazar Annalee Newitz, Çatalhöyük'ü iki başlıkta sundu. Bu başlıklardan birisi 'hane halkının kökeni' diğeri ise 'öncü şehir' oldu. Çatalhöyük Neolitik Kenti Kazı Başkanı Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Umut Türkcan, bu konuların yeniden tartışılması gerektiğini belirtti. Türkcan, Göbeklitepe'yle Çatalhöyük arasında herhangi bir taşıyıcı olmamasına rağmen benzer izler gösterdiğini, Göbeklitepe'yle Çatalhöyük arasında duvar resimlerindeki benzer sahneler, 'acaba nasıl bir bağları vardı' sorusunu gündeme getirdiğini ve bu konunun resim sanatı üzerinden yeniden tartışmak gerektiğini vurguladı.
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, Çatalhöyük’ün UNESCO Dünya Miras Listesi’ndeki en önemli yerlerinden biri olduğunu belirterek, insanlığın ilk yerleşim alanlarından birinin Çatalhöyük olduğunun belgelerle ıspatlandığını dile getirdi. Altay, “Çatalhöyük’te insanlar birlikte yaşamayı, birlikte savunmayı burada öğrenmişler. İlk ateşin kullanıldığı ilk yemeğin pişirildiği yer Çatalhöyük’tür. Çatalhöyük’ü tüm dünyaya tanıtmak adına yatırımlar yapıyoruz. Aynı zamanda Çatalhöyük’te bir karşılama merkezi açacağız. “dedi. Altay, Konya’nın yemeklerinin Çatalhöyük’ten itibaren nesilden nesile aktarıldığını ve Çatalhöyük sadece Konya ve Türkiye için değil tüm dünya için en önemli kültür miraslarından biri olduğunu anlattı.
Çatalhöyük, 1960'lardan bu yana kentleşmenin tarihinde ilk kent olarak geçiyor. Çatalhöyük’ün büyüklüğüyle ve nüfusuyla değil özellikle varlıklarıyla ve kültürüyle kent kültürünü başlatan bir merkez olduğunu söylemek mümkün.
Selçuklu Otizmli Bireyler Vakfı (SOBE) ile otizmli bireylerin yanında ailelerine de eğitimler veriliyor
Türkiye’nin otizm alanında en kapsamlı ve en büyük merkezi olma özelliğine sahip Selçuklu Otizmli Bireyler Vakfı (SOBE), 2016 yılında Konya’da kuruldu. Otizmli bir ailenin “otizmli evladımı bırakacak yerim olmadığı için yıllardır ameliyatımı bile olamıyorum.” demesiyle başlatılan hareket ile otizmli bireyler için bütün ihtiyaçlara en iyi cevabı verecek bir merkez olarak tasarlandı. Otizmli bireye sahip olan aileler, mimarlar, bu alanda hizmet veren dernek ve vakıflar, yurt içinde ve yurt dışında yapılan incelemeler doğrultusunda
otizmli bireyler için en uygun ve ihtiyaçlara en iyi cevabı verebilecek bir merkez kurma kararı aldı. Projenin sürdürebilir olması için, 2016 yılında merkezin bir vakıf tarafından yürütülmesine karar verilerek; dönemin Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı, Selçuklu Belediye Başkanı, rektör ve akademisyenlerden oluşan 31 kişilik mütevelli heyeti ile Selçuklu Otizmli Bireyler Eğitim (SOBE) Vakfı kuruldu. 21 bin metrekare alan üzerinde faaliyet gösteren SOBE Vakfı, terapilerle desteklenen eğitimin etkisinin çok daha hızlı ve kalıcı olduğuna inanarak otizmli bireyler için binicilik, yüzme ve spor eğitimleri veriyor. Bunun yanında su altında yüzen, at üzerinde dörtnal giden, bisiklet süren, masa tenisi oynayan öğrenciler yetiştirerek ulusal ya da bölge şampiyonalarında derece almalarını sağlıyor. SOBE Vakfı, eğitim ve terapi programları ile hizmet alan öğrencilerine vakıf tarafından burs vererek otizmli bireylerin eğitimlerini bireysel ve kişiye özel bir program, yöntem ve materyal ile sunuyor. Vakıfta öğrencilerin her birine özel yıllık eğitim programları hazırlanıyor. Merkezde eğitim gören öğrencilerin hepsinin farklı bir ders programı bulunuyor. Bazıları haftada iki gün bazıları ise haftada üç gün derse gelebiliyor. Tüm hafta boyunca eğitimlerine devam eden minik öğrenciler de mevcut.
Otizmli bireyler için sağladığı eğitim ve rehabiltasyon programlarının yanında otizmli bireylerin ailelerinin ve akrabalarının yaşadıkları sosyal eksikliği atölyeler, etkinlikler ve eğitimler ile gideriyor. Velilere yönelik talep edilen branşlarda kurslar açarak çocuklarını derse bıraktıktan sonra bekleyecekleri vakti, kendilerine ayırabildikleri verimli bir zamana dönüştürüyor. Kokulu taş, keçe ve şiş örgü gibi kurslarda anneler el emeği ile ürünler ortaya çıkartıyor. Ailelere yönelik kaygı ve tükenmişlik düzeylerinin azaltılması ile eş ilişkilerinin geliştirilmesini amaçlanarak 8’er haftalık eğitimler veriliyor.
SOBE’de istihdama yönelik projeler de bulunuyor. Konya’da bulunan otizmli bireylerin toplumsal yaşama entegrasyonları, bağımsız yaşama katılabilmeleri ve yaşam kalitelerini artırmaları için yararlanabileceği yenilikçi bir istihdam ve eğitim modeli tasarlanacak. Geliştirilen aile katılımlı istihdam ve eğitim modelinin pilot uygulaması ile sürekliliğini sağlayabilmek için Konya’da bulunan otizmli bireylerin yararlanabileceği bir sosyal girişim merkezi kurularak atölyelerde uygulanması sağlanacaktır.
Mevlana
Mevlana Celaleddin Rumi, 13. yüzyılda ailesi ile Konya’ya gelip Konya’da yaşamıştır. Yaşamı boyunca tüm insanlığa karşı eşit mesafede yaklaşıp yalnızca yaratıcılarından dolayı onlara aşk duymuştur. Hayatta Allah’a karşı duyduğu aşktan dolayı vefat gününe Şeb-i Arus (Kavuşma Gecesi) denilmiştir. Kabri bugün müze olarak kullanılan yerde Kubbe-i Hadra’nın tam altında bulunmaktadır. Vefatından sonra yakın dostları tarafından görüş ve düşüncelerini devam ettirmek için Mevlevilik Tarikatı kurulmuştur. Bugün Mevlana Müzesi olarak kullanılan alan 1925 yılına kadar aktif bir dergahtır. Dergah döneminde tüm dünyadaki ve Anadolu’daki Mevlevihanelerin yönetildiği tek merkezdir. Tekke ve zaviyelerin kapatılması sonrasında Mevlevi dergâhı, Türk ve İslam kültüründeki önemli yeri nedeniyle korundu ve müze olarak yeniden düzenlendi. 1926 yılında Asar-ı Atika Müzesi olarak ziyarete açılmış ve daha sonra Mevlana Müzesi’ne dönüştürülmüştür.
Mevlana Müzesi
Türkiye’nin en çok ziyaret edilen üçüncü müzesidir. Müze, Selçuklu döneminde Gül Bahçesi olarak kullanılmıştır. Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlâna’nın babası Sultânü’l-Ulemâ Bâhaeddin Veled’e hediye edilmiştir. Müzede şu an sergilenen ve zamanında Mevleviler tarafından kullanılan el yazması Kur’an-ı Kerim’ler mum isi ile yazılmıştır. Müzede yer alan keman, dünyadaki tek telli kemandır. Müzenin bazı yerlerinde deve kuşu yumurtaları bulunmaktadır. Müzede asılı duran sabır taşlarını günümüzde yapan kimse yoktur. Anadolu ve dünyadaki mevlevihanelerin yönetildiği tek merkezdir. Müze içerisinde Şems ve Mevlana eşyalarının sergilenmektedir.
Mevlana’nın sandukasının ayak ucunda yer alan kitabede: “Bu kabri ziyaret eden mutlaka kutlu ve uğurlu olur. Bu kabir Belhli Hüseyin oğlu Muhammed’in oğlu Mevlâna Muhammed’in istirâhat yeridir. O, doğular ve batılardaki âlimlerin sultânıdır” yazısı yer almaktadır. UNESCO 2007 yılını Mevlana Yılı ilan etmiştir. Mevlana'nın yarattığı hoşgörülü felsefe bir yıl boyunca çeşitli etkinliklerle anılmış ve anlatılmıştır.
Sille
Konya'nın Selçuklu ilçesine bağlı 5 bin yıllık tarihi yerleşim yeri Sille, tarihi kaynaklarda farklı kültürlerin bir arada yaşadığı, erken Hristiyanlık döneminin önemli bir merkezi olarak geçiyor. Sille’nin 5500-6000 yıllık bir tarihi vardır. Frigyalılar döneminde önemli bir yerleşke olmuştur. Roma ve Bizans dönemlerinde de iskan devam etmiştir. Erken Hristiyanlık dönemiyle beraber asıl önemini kazanmıştır. Bizans’ta Hristiyanlığı ilk kabul eden imparator Kostantin’in annesi Aya Eleni’nin Kudüs yolculuğu esnasında burayı ziyaret ederek kendi adına yaptırdığı kilise bugün de ziyaret edilmektedir. Duvar ve pencerelerinde Roma dönemine ait malzemelerin kullanıldığı Aya Elena Kilisesi, milattan sonra 327 yılında Bizans İmparatoru Constantin'in annesi Helena tarafından, ilk Hristiyanlık dönemine ait oyma mabetlerden etkilenilerek yaptırılmış mimarisi ile dikkati çekiyor.
Nüfus mübadelesine kadar Karaman Rumcası diye bilinen farklı bir Rum lehçesi kullanılmıştır. Mutfağı Klasik Konya mutfağından çok farklıdır. Bu farklılığın kültürel zenginliğinden geldiği ve hala her sille evinde tuzda kurma balık olan (gavinna) bulunmaktadır. Restorasyon çalışmaları sayesinde geçmişteki görkemine kavuşan camileri, evleri, hamamları, köprüleri ve kiliseleri ile Sille’nin dar sokaklarında gezerken geçmişte bir yolculuk yapmak mümkündür.
Sille'de, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait camiler, hamamlar, çeşmeler, köprüler gibi Türk-İslam eserleri de bulunuyor. Köyün çevresinde yüzyıllardır kullanılan taş ocakları yer almaktadır. Bölgeden çıkarılan taşlar “Sille Taşı” ismini almış ve Selçuklu döneminde de yapılarda bu taş kullanılmıştı. Sille çömlekçilik sanatı, halı ve kilimciliği, mumculuğu ile halk sanatları açısından zengin bir mekan. Çok farklı kültürlerin etkisinde olan Sille, günümüzde yerli ve yabancı turistlerin ilgi gösterdiği canlı bir sosyal yaşama sahip.
Sille Aya Eleni Kilisesi
Hz.İsa’nın doğumundan 327 sene sonra Bizans İmparatoru Konstantinus’un annesi Helena, hac için Kudüs’e giderken Sille’ye uğramış, buradaki ilk Hıristiyanlık çağlarına ait oyma mabedleri görmüş, Hıristiyanlara Sille’de bir mabed yaptırmaya karar vermiştir. Mihail Arkhankolos adına bu kilisenin temel atma töreninde bulunmuştur. Kilise asırlar boyu onarımlar görerek günümüze kadar gelmiştir.
Kilisenin iç yapısının üstünde Yunan harfleriyle yazılmış Türkçe bir tamir kitabesi kilisenin tarihi hakkında bilgi vermektedir. Bu kitabe 1833 tarihlidir. Aynı kitabenin üzerinde ise kilisenin Sultan Abdulmecit Döneminde dördüncü kez onarım gördüğünü belirten üç satırlık bir kitabe daha bulunmaktadır.
Kilise düzgün kesme Sille taşı ile yapılmıştır. Avlusunda kayalara oyulmuş odalar bulunmaktadır. Kilisenin kuzeye açılan kapısından dış nartekse girilir. Burada kadınlar mahfeline çıkan iki yönlü taş merdivenler yer almaktadır. Kilisenin ana kubbesi dört fil ayağı üzerinde olup, kilise üç neflidir. Kilisenin içerisinde ahşaptan, üzeri alçı süslü bir vaaz kürsüsü ile apsisle ana mekânı ayıran ahşap alçılı kafes bir sanat şaheseridir. Kubbe geçişlerinde ve taşıyıcı ayaklarda Hz. Isa, Hz. Meryem ile havarilere ait resimler bulunmaktadır.
Selçuklu Belediyesi, tarihi Sille yöresinin en eski yapılarından biri olan Aya Elenia Kilisesi’ni restore etmektedir. Selçuklu Belediyesi tarafından yürütülen restorasyon çalışmaları kapsamında dış restorasyon tamamlanmış olup, iç bölümün restorasyonu devam etmektedir.
Tropikal Kelebek Bahçesi
2015 yılında hizmete açılan bin 600 metrekarelik kelebek uçuş alanı ile Avrupa'nın en büyük, dünyanın ise sayılı kelebek uçuş alanlarından bir tanesi olan Konya Tropikal Kelebek Bahçesi; 3 bin 500 metrekaresi gezi alanı olmak üzere toplam 7 bin 600 metrekarelik kullanım alanına sahiptir.
Koskoca bir bozkırın ortasında yemyeşil olan bu bahçe, dünyanın dört bir tarafından getirilen kelebekleri misafir ediyor. Tropikal ülkelerden gelen ve 45 farklı türdeki yaklaşık 10 bin kelebeğe doğal yaşam alanı sunan Konya Tropikal Kelebek Bahçesi’nde ayrıca farklı hayvan türleri ile birlikte 98 türe ait yaklaşık 20 bin adet bitki yer almaktadır. Bahçe’nin sıcaklık oranı 28 derecede, nem oranı ise yüzde 80 olarak sabit tutulmaktadır. 72 türde binlerce kelebek, farklı kıtalardan pupa aşamasında yani tırtıl aşamasından sonraki, kelebek aşamasından önceki aşamada, özel kutularda uçaklar ile geliyorlar. Ömürleri 1 hafta ile 1 yıl arası değişen kelebeklerin beslenmesi için özel bir program uygulanıyor. Kelebekler tropikal çiçeklerin nektarları ile bazı kelebekler ise özel olarak hazırlanan meyvelerin çürümüş suları ile besleniyor.
Tarihi Bedesten Çarşısı
Tarihi Bedesten Çarşısı yaklaşık 2 bin yıldır ticari faaliyetlere ev sahipliği yapıyor. Osmanlı ve Selçuklu'dan önceki dönemlerden beri önemli bir ticaret merkezi konumunda yer alıyor. Çarşının şimdiki hali Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1538 yılında müftü ve kadıasker Mevlana Kadri Çelebi tarafından klasik tarza uygun dokuz üniteli bir bedesten olarak inşa edildi. Asırlardır 2 bin 600'den fazla dükkan ile tarihi Kapu ve Aziziye camilerine de ev sahipliği yapan çarşı, yerli ve yabancı turistlerin uğrak yerleri arasında yer alıyor. Mevlana Dergahı'nın yanı başındaki çarşıda, yüzyıllardır ahilik geleneği yaşatılıyor. Zanaatkarlar, antika meraklıları, el işi sanat hayranlarının yoğun ziyaretine uğrayan Bedesten Çarşısı’na gelenler, közde demlenen çay ve tarihi lokantalarda geleneksel lezzetleri tatma fırsatını da buluyor.
Beyşehir Eşrefoğlu Camii
Beyşehir İlçesinde bulunan, Orta Asya'da Semerkant, Buhara gibi eski Türkistan şehirlerinde yer alan ağaç direkli camilerin ülkemizdeki eşsiz bir örneği olan Beyşehir Eşrefoğlu Camisi, Anadolu'daki ahşap direkli camilerin en büyüğü ve orijinali olup 1296-1299 yılları arasında inşa edilmiştir.
Beyşehir Eşrefoğlu Camisi Minberi:
Anıtsal taç kapısı, eşsiz mihrap ve minberi, üstün ağaç ve çini işçiliği yönünden ağaç cami müzesi gibidir. Mihrabının tümü çini mozaikle kaplı Konya çevresindeki bütün çinili mihraplardan daha büyüktür. Minberi, tamamen ceviz ağacından üstün bir işçilik ve zengin bir süsleme ile oymalı, çatmalı ve tutkalsız olarak yapılmıştır. Cami, Türk mimari tarzının en güzel ahşap örneklerinden birisidir. Eşrefoğlu Camisi, Selçuklu ulu camilerinde görülen özelliklerin tamamını barındıran tek örnektir. Çoğul ahşap sütunlar, tavanı tamamen ahşap ve kalem işçiliği ile süslenmiş, minberi tamamen ahşap ve Kündekari tekniği ile yapılmıştır. Eşrefoğlu Camisi, çok sayıda ahşap sütun üzerinde yükselir. Yüzyıllar boyu kış aylarında caminin damındaki karlar, çatının ortasındaki boşluktan ortadaki havuza atılmış ve ortamı nemlendirerek yakılan sobalardan ötürü ahşap sütunların çatlayıp kurumasını engellemiştir. 1965 yılında karlığın üstü camla kapatılmış ve işlevini yitirmiştir. Yerli ve yabancı turistlerin hayranlıkla seyrettiği cami hem taş hem ahşap işçiliğinin nadide örnekleriyle doludur. Selçuklu dönemi taş ve ahşap işçiliğinin muhteşem örneklerini yansıtan Eşrefoğlu Camisi, UNESCO tarafından 2012 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.
Beyşehir Gölü
Beyşehir gölü kapladığı alan bakımından Türkiye'nin üçüncü büyük gölü ve aynı zamanda ülkenin en büyük tatlı su gölüdür. Güneşin batışı sırasında göl ve Anamas Dağı'nın birlikteliği sayesinde mükemmel bir manzara ortaya çıkar. Beyşehir Gölü üzerinde ortalama olarak 33 tane irili ufaklı ada vardır. Gölde su seviyesine göre ada sayısı da değişmektedir. Beyşehir Gölü ve çevresinde kuş gözlemi de yapılmaktadır. Ayrıca gölde olta balıkçılığı yapılmakta, yürüyüş, bisiklet ve diğer doğa sporlarına uygun bölgeler bulunmaktadır.
Beyşehir Karaburun Plajı
Konya'nın denizi olarak kabul gören Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü Beyşehir, Karaburun Plajı'nda Konyalılara deniz keyfi sunuyor. Karaburun Plajı, bine yakın şezlong ve şemsiyeyle turizm cennetlerini aratmıyor. Beyşehir Gölü'ndeki 4 kilometrelik Karaburun Plajı, tatil beldelerini aratmayan görüntüsü, bine yakın şezlong ve şemsiyesiyle ziyaretçilerine deniz keyfi yaşatıyor. Toroslar'dan akan yağmur ve kar suları ile yer altı su kaynaklarından beslenen, adaları ve orman örtüsüyle kaplı dağlarla görsel bütünlük oluşturan Beyşehir Gölü, yerli turistin uğrak yerleri arasında geliyor. Yeşil ile mavinin iç içe olduğu Beyşehir sahilinde yüzme keyfi yaşamak ve serinlemek isteyenlerin adresi Karaburun Plajı, yapılan düzenlemelerin ardından tatil beldelerini aratmıyor, kumu, denizi andıran görüntüsü ve manzarasıyla dikkati çekiyor. Türk kültürünü yansıtan çadırların kurulduğu yerde, kafe-büfeler, duş kabinleri, lavabolar ve mescit ile geniş otopark hizmet veriyor. İşletmesi Beyşehir Belediyesine verilen plajda, sağlık ekibi, güvenlik, cankurtaran ve zabıta olmak üzere 36 personel görev yapıyor.
Konya Bilim Merkezi
Türkiye’de TÜBİTAK desteği ile açılmış ilk bilim merkezidir. Merkezde, Bilimin Sultanları, Vücudumuz, Dünyamız, Evrenimiz, Yeni Ufuklar, Temel Adımlar, Minia Selçuklu gibi yedi tane sergi bulunmaktadır. Her yaştan ziyaretçiye yönelik atölye ve laboratuvar bulunmaktadır. Öğrenciler burada uzmanlar eşliğinde bilimsel çalışmalar yapmaktadır. Bilim merkezinde belli dönemlerde geceleri gökyüzünü incelebileceğiniz gözlem evi bulunmatadır. Planetoryumda üç boyutlu filmler izlenebilmektedir.
Lokmahane
Lokma pek çok tarikatta özellikle Mevlevilikte, kalenderlikte ve yine Alevi ve Bektaşilikte "Can" lar ile yenilen rızkın ,nimetin adıdır. Bu dünya görüşlerinde nimete şükür ve saygı vardır. Asla tamah yoktur. Yaşam felsefelerini "bir lokma bir hırka" olarak tanımlayan dervişler "bulunca paylaşırız bulamayınca şükrederiz" der. Dervişler dünyevi nimetlere hürmetlerini de ifade etmişlerdir. Bulunca paylaşmak olmayana da vermek sevdiğine, kardeşine, dostuna, misafirine ikram etmek bir Anadolu geleneğidir. Tanrı misafari kavramı Anadolu’nun bu kadim geleneği "Ihlamur ve Çınar" hikayesiyle Yunan Mitolojisinde de yer alır. Anadolu Efsanesinde, Anadolu Selçuklu’sunda, Osmanlı’da hem dini hem örfi motifler olarak köklenir ve bu güzel hasret Anadolu’nun her yöresinde, her beldesinde her köşesinde yaşanır. Lokmahane, dostları misafir etme zevkini paylaşmak, bir şükre ortak olmak, sizin de dostlarınıza bir ikramda bulunmanız için kurulmuştur. Kardan çok hizmete odaklı işletme amacıyla sofrayı, lokmayı paylaşmak ve ikram etmek amaçlanmaktadır.
Lokmahane'de yemek listesi hazırlanırken Anadolu Selçuklu Osmanlı Kültürleri ile yoğrularak oluşmuş Konya ev mutfağına ağırlık verilmiştir. Eski Konya ev mutfağı çok zengindir. Hamur işlerinde ağırlıklı olan bu mutfakta etli ve meyveli yahniler, erişteler, çeşitli bütümetler, sebzeli bütümetler (ortolar), hoşaflar, kompostolar, şerbetler, tiritler, sündürmeler, paparalar, helvalar ve kayganalarda bu zenginliğe katkı sağlarlar. Etli dolmalar, kuru dolmalar, zeytinyağlı yaprak sarmalar, vişne tiridi ve üzeri ballı höşmerim tatlıları katmerler bu mutfağın nimetleri arasındadır. Ev ortamında bir restoranda, sunumun lokanta koşullarında yapılıyor olması yemeklerin pişirilmesinde lezzet kaybına uğramadan hazırlanmasını sağlamaktadır. Evdeki lezzetin koruyucu adı altında da olsa suni hiçbir katkı maddesi kullanılmadan, evde hazırlandığı şekliyle son halini almaktadır. Derlenen her yemeğin uyarlama çalışmaları tamamlandıktan sonra listede yer alması sağlanacaktır.
Tam Teşekküllü Hayvan Ambulansı “Canbulan” ile Sokak Hayvanları Güvende
Sokak hayvanları için yaptığı projelerle adından sıkça söz edilen Konya Büyükşehir Belediyesi, sokakta kaza geçiren, yaralı hayvanların yardımına “Canbulan” hayvan ambulansı ile koşuyor.