Danışanımla Aramda Başlayan İlk Şey Ebedi Bir Dostluktur...

Danışanımla Aramda Başlayan İlk Şey Ebedi Bir Dostluktur... Danışanımla Aramda Başlayan İlk Şey Ebedi Bir Dostluktur...

Profesyonel Yaşam Koçu Çağlar Bade Türe; “Danışanımla aramda başlayan ilk şey ebedi bir dostluktur. Ben danışanlarım için ‘yol arkadaşlarım’ diyorum. Onlar beni istedikleri zaman hayatlarına dahil ediyorlar ve o farkındalığı yaşadıkları zaman biz seans olarak vedalaşıyoruz. Ama hayatın başka alanında zaten hep bir aradayız. O yüzden yüzlerce insanın yüreğine dokunmayı çok istiyorum.''

''Hedeflerle hayalleri karıştırdığımız için ne harekete geçebiliyoruz, ne sonuca varabiliyoruz, ne de ondan sonra yeni hedefler belirleyebiliyoruz. Bunu hem iş hem de özel yaşamımızda yapabiliriz. Sahip olduklarımızdan çok hep beklentilerimize tutunarak yaşıyoruz. Mutluluk, hayallerimize giderken onlardan beklentinin sana dönüşümüdür. Yani ben bir arabaya sahip olmak istiyorsam onun bende uyandıracağı duygudur mutluluk.

çok iyi dinliyorum, dinlediğim gibi sorular soruyorum, sorduğum sorularla farkındalık yaratıyorum ve kişiyi sorunuyla ilgili harekete geçiriyorum. Aslında koçluğun temeli tamamen bunun üzerine kurulu. Bugün Başbakana da, çok önemli bir işadamına da, hayatta çok iyi bir yere gelmiş bir oyuncuya da koçluk verebilirim. Onu çok iyi dinliyorsam onun işini çok iyi bilmeme gerek yok. İyi bir dinleyişle ona faydası olabilecek farkındalığı yaratacak sorular sorabilirim. En büyük eksiğimiz biz etrafımızı hiç dinlemiyoruz.

Ben evliliği kurtarma kampı yapmak istiyorum. Bununla ilgili bütün her şeyi hazırladık. Belli yerlere de sunumlarımızı yapacağız. çünkü hiç kimse evliliği nasıl yürüteceğini bilmiyor. Evlilik neyi ifade ediyor onu dahi bilmiyor. Bunu hem evlilere hem de evlilik yolunda ilerleyen sevgililer için yapacağız.”

 

Bade Hanım kişiler hangi durumlarda ve niçin sizin gibi profesyonel yaşam koçlarından destek almalılar?

Sağlıklı yaşam ve kilo verme gibi fiziksel durumların dışında ilişkilerinde problem yaşayanlar, kariyer planlamaları, tercihleri, performans düşüklüğü, mutsuzluğu, zaman yönetimi… Kısacası hayatlarıyla ilgili sorun yaşadıkları nokta ne ise ve varmak istedikleri noktada zorlandıkları unsurda bir yaşam koçundan destek almalarında fayda var. İnanın bu, kişiye varamayacakları bir mutluluk kazandıracak. Düşünsene bir şeyle geliyorsun bana bunun ne olduğunu bilmiyorsun. Ama bir heyecan var içinde. Bana geliyorsun ben hem sana bunun ne olduğunu söylüyorum hem de ne almak istiyorsan onu alıyorsun. Hayatın hangi alanında böyle bir imkan var. Kafamıza takılan birçok şey yüzünden ne insanlara odaklanabiliyoruz ne işimize odaklanabiliyoruz. Albert Einstein diyor ki “Kafanızda yarattığınız sorunlar ve soruların cevapları sizde değil. öyle olsaydı o soru ve sorun olmazdı.” O yüzden mutlaka bu anlamda destek almak gerekiyor. Mesela ben altı haftada bir de her danışanıma bir ajanda hediye ediyorum. çünkü söylediğimiz her şey uçabiliyor. ‘Biz ne almaya geldik? Ne alacağız? 6 haftanın üçüncü seansında şu soruları soruyoruz; Neredeyiz? Nereye geldik? Nereye gideceğiz?’. Bunların hepsini gördüğü an itibariyle onu yolda tutabilme ve motivasyon doğuyor. Hiçbir şey sözde ve havada kalmıyor bizde. ‘Bugün bana niye geldin? Ne alıp gidersen senin için güzel ve keyifli olacak? Ne alıp gidiyorsun?’

Peki, siz niçin bu mesleği seçtiniz?

Birçok kişinin yüreğine dokunmak istiyorum. çünkü benim yaptığım iş eğer karşındaki insanın yüreğine dokunabilirsen o zaman çok daha farklı farkındalıklar yaşanmasını sağlıyor. Her iki taraf için de aynı şeyler geçerli. Bana bir danışan geldiği zaman bana ne anlattığı beni hiçbir zaman ilgilendirmez. çünkü hiçbir sorun kendi merakımı gidermek için değildir. Benim o anda kişinin yüreğine dokunabilmem lazım, aynı şekilde onun benim yüreğime dokunması lazım. Yani danışanımla aramda başlayan ilk şey ebedi bir dostluktur. Ben hep danışanlarım için yol arkadaşlarım diyorum. Onlar beni istedikleri zaman hayatlarına dahil ediyorlar ve o farkındalığı yaşadıkları zaman biz seans olarak vedalaşıyoruz. Ama hayatın başka alanında zaten hep bir aradayız. O yüzden yüzlerce insanın yüreğine dokunmayı çok istiyorum.

‘Yüreğine dokunmak’ tabirini biraz daha açabilir miyiz? Karşılıklı olarak bu nasıl gerçekleşiyor?

Aslında benim beklentim tamamen kendi konusuyla gelmesi. Samimiyetle kendi konusunu seçip bana getirebiliyor ise o bir buçuk saatlik seans içerisinde bedenlerimiz dahil otomatik olarak uyumlanıyor. Bazen bir insanı görürsün sanki yıllar öncesinden tanımışsın gibidir. Yarım saat süreden sonra her şey öyle bir gelişmeye başlar ki sanki karşındaki kişi yıllardır sohbet ettiğin kişi olur. Bizdeki paylaşım aslında bunun üzerine kurulu. çünkü orada o samimiyet yakaladığı an insanın yüreğine dokunuyorsun. Mesela benim hayatımda da öyledir. Samimi olan insan benim gönül dergahımda oturabilir. Samimiyet, netlik. Bu samimiyet ile birlikte biz kişinin bazen varmak istediği noktaya aslında varmak istemediğini dahi fark edebiliyoruz. Yüreğinin gerçekten ne istediğini tespit ediyoruz. O yüzden yüreğine dokunmak çok geniş kapsamlı bir şey. Ama aynı zamanda çok basit bir şey. çocuklara bakın hepsi çok samimi çok net, ne istediklerini biliyorlar. O yüzden hayatta hep istediklerini alabiliyorlar. Ne zaman yetişkin olmaya başlıyoruz, korkularımız, kaygılarımız, endişelerimiz birçok anlamda ailemizden, sosyal çevremizden öğretilmiş çaresizliği almaya başladığımız an itibariyle samimiyetimizi kaybetmeye başlıyoruz. çünkü biz şöyle düşünüyoruz; ‘Bir başkası bizim için ne düşünüyor?’ Bunları düşünmek aslında en büyük zaman kaybı. Şu soru daha mantıklı ‘Ben ne istiyorum? Ne olmak istiyorum? Hedefim ne? Nereye nasıl varabilirim? İnsanlar benim için ne ifade ediyor? Paylaşım benim için en ifade ediyor? Mutluluk benim için ne ifade ediyor? Bir başkasının benim için söylediklerini düşünmek benim için ne ifade ediyor?’ Yani başkaları için yaptığımız birçok duyguları ve düşünceleri kendimize çevirdiğimiz zaman onlara gerek kalmaz.

İnsanlar olarak iş ve özel hayatımızda hedeflerimize ulaşmak konusunda en çok nerelerde hatalar yapıyoruz?

İnsanların birbirlerine tutunmalarının en büyük sebebi menfaatleridir. Menfaat derken olumsuz algılamamak gerekiyor. Olumlu yönde de çıkarımlarımız var. Senin iyi niyetin, senin işteki profesyonelliğin, bana yaklaşımın bunlar insanları mutlu eden veya huzursuz eden şeyler. Benim menfaatim senin yanında mutlu ve rahat olmam. Yani hepimizin farklı farklı menfaatleri var hayatta. Bunu fark etmeden devam ettirdiğimiz çoğu ilişkinin sonunda bunu diyebiliyoruz; ‘Neden bitti? Neden böyle oldu?’. Aslında ilk başta sen menfaatinin farkına varabilsen sonucu çok daha olumluya götüreceksin. Bitmesi gerekiyorsa bile bunu en güzel şekilde göndermek lazım. Her tercih bir vazgeçiştir. Birçok insanı deneyimlemek ve yaşamak üzere dünyaya geliyoruz. O yüzden birçok insanla kurduğun ilişkide anlaşmazlıklar olabilir. Onlara izin verip yenisi gelecek. çünkü her güne yeni bir şeyler öğrenmeye açık olarak başlamamız lazım. Hepimizin günlük ajandaları var hayatında. O ajandalara yazılmış programların kaçını tamamen uygulayıp günümüzü tamamlayabiliyoruz. Ve Allah’ın da bizim için ayarladığı bir ajanda var. İşte diyorum ki o ajandayı zaman zaman elimizden bırakıp Allah’ın bize sunduğu ajandayı kabul edebiliyorsanız işte aslında mutluluk orada başlıyor. O zaman çok daha rahat ve keyiflisin. Bir plan yapıp aksilik çıktığında bundan mutsuzluk duymamamız gerekiyor. O aksilikte mutlaka bizi bekleyen bir mucize vardır. Tabi ki plan yapacağız, başarılı olmamız için hedeflerimizi koymamız gerekiyor. Hayaller ve hedefleri karıştırmadan hayallerimize hiç ulaşamasak dahi hedeflerimiz mutlaka bizi o yolda tutar. çünkü hedef bellidir. örneğin; ‘Ben bir yıl içinde Türkiye’nin en çok yüreğe dokunabilen profesyonel koçu olarak tanınmak istiyorum’, bu benim hedefimdir. Ama ‘Ben herkesin tanıdığı ve seveceği birçok yüreğine dokunan profesyonel koç olmak istiyorum’ demek bir hayaldir. çünkü bununla bir zaman ölçümü yapmıyorsun. Hedeflerle hayalleri karıştırdığımız için ne harekete geçebiliyoruz, ne sonuca varabiliyoruz, ne de ondan sonra yeni hedefler belirleyebiliyoruz. Bunu hem iş hem de özel yaşamımızda yapabiliriz. Sahip olduklarımızdan çok hep beklentilerimize tutunarak yaşıyoruz. Mutluluk, hayallerimize giderken onlardan beklentinin sana dönüşümüdür. Yani ben bir arabaya sahip olmak istiyorsam onun bende uyandıracağı duygudur mutluluk. Yoksa benim için çok lüks bir arabanın çok bir değeri yok. Olmamalı da zaten. Mutluluk anı yaşamakta var. Beyin bir şey üzerinde çalışırken aklından birçok şey geçirebiliyor. Ama sen o düşündüğün şeye odaklanabilmek için neye ihtiyacın var, gerçekten ona inanman gerekiyor. Gerçekten onu fark etmen ve yaşaman lazım. 

Kişiler en çok hangi nedenlerden dolayı size başvuruyorlar?

Şuan ki sistem; hep başkaları adına düşünülsün, bir başkaları üzerine karar verilsin ve uygulansın üzerine dönüyor. Birçok alanda da bu böyle. Biraz sosyal medyanın da getirdiği rahatlık ile bir rahatlığa düşüyoruz ve sorumluluk almıyoruz. Kişilerin kendilerini keşfedebilmeleri adına kesinlikle bir yaşam koçuna gitmeleri gerekiyor. Neyi istediklerini, neyi istemediklerini; hayata nasıl baktıklarını, kim olduklarını fark edebilmeleri için bu çok önemli bir şey. ‘Sen ne istiyorsun?’ sorusunu hangimiz etrafımızdaki insanlara soruyoruz? Birini dinlerken hemen “O sussun da ben konuşup fikrimi söyleyeyim” düşüncesine sahip değil miyiz? Bunun yanı sıra gün için de altı tane takdire ihtiyacımız var; ‘Onaylanmak, anlaşılmak’. Yani gün içerisinde etrafımızdan 6 tane takdir alabiliyorsan sen o günü çok mutlu ve keyifli geçirebiliyorsun. Zaten o takdirin sana samimi veya içten gelip gelmediğini anlayabilirsin. İnsanlara her ne için teşekkür ediyorsak bunu söyleyerek insanları takdir etmiş oluyoruz. Bana göre koçluk; Karanlıkta yol alan kişinin elindeki bir fenerdir. Nasıl kullanacağı, ne kadar kullanacağı tamamen onun özgür alanına bağlı. Hiçbir şekilde bir yargılamamız yok. Bazen seanslarda sezgi harekete geçiyor. Anlatılanların üstünde bir şeyler seziyorum. Danışanımdan izin almadan bunu dile getirme şansım da yok. “Şuan bir şey hissediyorum izin verirsen seninle paylaşabilir miyim?” yani aslında olması gereken ikili ilişkilerde en önemli şey saygı. İşte biz aslında temelimize onu oturtuyoruz. Koç ve danışan arasında müthiş bir saygı var. Hiçbir soru kendi merakını gidermek için değil; onda farkındalık yaratmak için. Bizim asıl hedefimiz bizimle ayrıldıktan sonra eskisine dönmemesidir.

Peki, sizden yaşam koçluğu almak isteyen kişiler için ne kadar seans öneriyorsunuz?

Biz 6 haftalık bir kontratla başlıyoruz. Sözcüklerin hiçbir önemi yoktur. İnsanlar hep gördüklerine inanır. Bana bir konuyla gelir danışanım. Ama bir de onun hayatının bir tablosunu çıkartırız. Sıfırdan ona kadar bir değerlendirmemiz vardır. Kariyer, para, aile, eş, romantizm, kişisel gelişim, hobi alanı ve daha da ekleyebiliriz bunlara. Sıfırdan ona kadar verdiği dereceler içerisinde diyelim ki para kısmına 5 verdi kariyere 8 verdi. önceliği kariyere değil 5 verdiği paraya sormamız gerekiyor. Onun için ne ifade ettiğini sormamız gerekiyor. Belki benim için yolun başlangıcı onun için yolun yarısıdır. O bütün bu resmin büyüğünü gördükten sonra ne konuda hizmet vereceğimizi tespit ediyoruz. Bazen yeni bir kontrat yapma gereksinimi duyuyoruz. çünkü insanlar bazen ilişkilerinde arkadaşlıkla sevgililiği karıştırabiliyorlar. İlişkiler kısmı daha çok tecrübe ettiğim konular. Bana genelde aşk koçu olarak da hitap ederler. İnsanların en büyük mutlu olma sebepleri de ikili ilişkilerinde mutlu olmalarıdır.

Danışanlarınız size neden bu kadar güveniyorlar?

Bizim 28 etik kuralı içeren bir gizlilik sözleşmemiz var. Bu sözleşmeyi tamamen danışanın kendini rahat güvende ve teslim edebilmesi için yapıyoruz. Bu 28 etik kuralın ilkini Gizlilik maddesi oluşturuyor. Zaten danışanım kapıdan çıktığı andan itibaren onunla birlikte söylediklerini de gönderirim ben.

İnsanların mutluluk kavramını en çok ikili ilişkilerde arıyorlar. Bu arayışın sebebi hatalı ilişkiler yaşadığımız için olabilir mi? 

Şöyle örneklendireyim; ilişkilerin çoğunda farkında olsak da bize zarar verdiğini bildiğimiz halde bitiremiyoruz. Ya alışkanlığa dönüştüğü için ya çok zaman geçirdiği için ya da gerçekten hırsla bir şeyler yaşadığımız için bitiremiyoruz. O ilişkideki mutluluğu kendimize hedef olarak koyup ona ulaşmayı tercih ediyoruz. Bunun için kişinin birkaç adım geriye gidip kendi hayatındaki resmi büyük görmesi gerekiyor. örneğin; bir kadın “Benim kocam beni hiç dinlemiyor.” diyor ise bir süre sonra aslında kendisinin hiç dinelemediği ortaya çıkıyor. Tamamen farkındalıklar üzerine kurulu. O yüzden ayrılmak isteyip de ayrılamayan, ilişkisini bitiremeyen, evlenmek isteyip de evlenemeyen birçok kişi var. Bense bu kişileri çok iyi dinliyorum, dinlediğim gibi sorular soruyorum, sorduğum sorularla farkındalık yaratıyorum ve kişiyi sorunuyla ilgili harekete geçiriyorum. Aslında koçluğun temeli tamamen bunun üzerine kurulu. Bugün Başbakana da, çok başarılı bir işadamına da, işinde çok başarılı olmuş bir sanatçıya da koçluk verebilirim. Onu çok iyi dinliyorsam onun işini çok iyi bilmeme gerek yok. İyi bir dinleyişle ona faydası olabilecek farkındalığı yaratacak sorular sorabilirim. En büyük eksiğimiz biz etrafımızı hiç dinlemiyoruz.

Yaşam koçluğu yapan kişilerin sayıları son dönemde oldukça arttı. Peki, en iyisini nasıl tespit edeceğiz? Bir yaşam koçunun ne gibi özellikleri olmalı?  

Mesleğinin önüne biraz popülerlik katmak isteyenler var. Fal bakan bir kadın bile kartının üstüne yaşam koçu yazabiliyor. çünkü biz bir şey bulduğumuz an sonuna kadar tüketme niyetindeyiz. Sen yaşam koçuysan kişiyi çok iyi anlaman gerekiyor. Herkes her şeyi yapabiliyorum diyor ama kimse ben şu işi iyi yapamıyorum demiyor. Benim ilk öğrendiğim şey kimlere koçluk verememem. 2008’den beri eğitimler alıyorum. Ama şuan etrafımda yaşam koçluğu mesleğini yapanlar, mesleğine popülerlik katmak isteyenler, mesleğini tanımlandıramayanlar, mentorlük yapıyorlar. Ben de mentorlük yapıyorum. Mentor, tecrübe ve becerilerini karşı tarafa aktararak bir yol haritası çizer. Ama koçluk bunu yapmaz. Koçluk tecrübelerini, deneyimlerini, becerilerini karşıya aktarmaz. Bu bir yönlendirmedir. Karşındaki kişiyi çok iyi dinlemelidir, çok güzel sorular sormalı, karşı tarafı iyi analiz etmelidir. Bunu da  herhangi bir teşhis koymak için yapmamalıdır. Sezgilerinin çok güçlü olması lazım. Onun gözlerinin içine baktığı zaman o ışığı, o pırıltıyı, o yılgınlığı her şeyi hissediyor olmalı. Ben öğrenme açlığı olan bir insanım, her gün yeni şeyler öğrenme isteğindeyim. çünkü gelişime açık olduğun sürece başarılı olabilirsin.

 

Siz hem kişisel hem de kurumsal yaşam koçluğu yapıyorsunuz. Kurumsalda kimlerle nasıl çalışmalar yapıyorsunuz ve sizinle çalışan kişilerin avantajı neler?

Kurumsalda yöneticinin ve insan kaynaklarının seçtiği insanlara koçluk yapıyoruz. Ama bunun dışında kurum ihtiyaçlarına göre grup seansları da veriyoruz. öfke kontrolünü öğretme amacıyla bu şekilde grup koçluğu yapıyoruz. öfkenin ne olduğunu anlatmıyoruz, öfkenin senin için ne ifade ettiğini anlatmaya çalışıyoruz. çünkü biz eylemlere hangi duyguyu yüklüyorsak o bizim gerçeğimizdir. Hepimiz eylemlere farklı duygular yüklediğimiz için farklıyız. Her kişi için öfke kontrolünün, öfkenin, kontrollü olmanın, kontrol dışı kalmanın ona ne ifade ettiğini ona sormadan onda etki yaratmak mümkün değil. O yüzden yüreğe dokunmak diyoruz. Kurumsal alanda hayata geçirmek istediğim birkaç projem var. Tabi ki profesyonel koç olduğum için yelpazem çok geniş. Kurumlar içerisinde en önemli etken ekip ruhu. Kurum içerisindeki insanlar ne kadar aynı noktalar ve birlikteler bu tabi ki tartışılır. Bunu da kurumdaki kişilere anlatabilmek koç için çok önemli. Bunun için farkındalık çalışmaları yapılıyor. Her kurumun kendi iç bünyesinde belli politikaları var. Onlara yönelik bizden neyi almak istiyorlar ise biz tamamen onu vermeye yöneliyoruz. Bunlar sektörlere göre çok farklılar gösterebiliyor. O yüzden bu anlamda genelleme yapamıyoruz. Bazen motivasyon konusu en çok önümüze gelen konulardan birisi. Belki de kişinin evde yaşadığı problemlerden dolayı işteki performansı düşük. Tabi ki kişiyle yaptığım görüşmedeki özel görüşmeleri de kurumla paylaşamam. Mutlaka ve mutlaka zamanla kişinin hareketlerindeki değişim seanslar ilerledikçe fark ediliyor.

Hayata geçirmek istediğiniz projeleriniz nelerdir?

İki tane projem var. Bir tanesi insanlar hep evlenmenin peşinde. Ben evliliği kurtarma kampı yapmak istiyorum. Bununla ilgili bütün her şeyi hazırladık. Belli yerlere de sunumlarımızı yapacağız. çünkü hiç kimse evliliği nasıl yürüteceğini bilmiyor. Evlilik neyi ifade ediyor onu dahi bilmiyor. Bunu hem evlilere hem de evlilik yolunda ilerleyen sevgililer için yapacağız. Şuan en büyük problem kaliteli zaman paylaşamıyorlar. Kanepenin üzerinde yan yana oturmak bir şeyi ifade etmez. Bedeniyle de yarım saat olsa bir temas çok önemli. Birlikte paylaştıkları zaman diliminde yine her iki taraf da kendi dünyalarındalar. Birbirlerinin dünyalarının içine giremiyorlar. Bu kaliteli zamanı geçirememek de farkında olmadan boşanmalara sebep oluyor. Biz de yapacağımız bu kampta birçok atölyede kişilerin birbirlerini fark etmesini bazen yer değiştirmelerini sağlayacağız. Kadın ne yaparsa yapsın neye dönüşürse dönüşsün yine kadınlığını koruyabilmeli. Sen kadın olduğunu kendine fark ettirebilirsen o zaman erkeğe erkekliğini hissettirebilirsin. Her şeyin buradan çıktığına çok inanıyorum, çok ciddi rol değişimleri var. Erkek çok daha pasifleşti. Erkeklerin avcılığı elinden alındı. çünkü kadınlar çok hazır. Bu kampın içinde erkeğin avcı olacağı, kadının kadın olup kaçacağı oyunlar da var. Yaklaşık 7-8 günlük bir kamp süreci olacak. 20 kişilik bir ekiple başlayacağız. Bu konu ile ilgili çalışmalarımız ve araştırmalarımız devam ediyor..