Miart Gallery İstanbul, Lorenzo Quinn’in Solo Sergisiyle Kapılarını Açtı

Miart Gallery İstanbul, Lorenzo Quinn’in Solo Sergisiyle Kapılarını Açtı Miart Gallery İstanbul, Lorenzo Quinn’in Solo Sergisiyle Kapılarını Açtı

Dünyanın en prestijli sanat ödüllerinden World Art Awards ve American Art Awards tarafından “Birleşik Krallık’ın En İyi Galerisi” seçilen ve dünya çapında en iyi 20 galeri arasında gösterilen Miart Gallery London, İstanbul’daki iki yeni galerisinin açılışını dünyaca ünlü heykeltıraş Lorenzo Quinn’in solo sergisiyle gerçekleştird

2019 yılı sonunda kurulan Miart Gallery London, kısa sürede uluslararası sanat sahnesinde adından söz ettirmeyi başardı. 2022 yılında London Walks tarafından “Londra’nın En İyi 10 Galerisi” arasında gösterilen galeri, 2024’te Birleşik Krallık’ın En İyi Galerisi unvanını aldı, aynı yıl dünya çapında en iyi 20 galeri arasına girdi. 2025 itibarıyla ise 21 ülkede “Yılın Galerisi” seçilerek küresel başarısını perçinledi.
Bu başarıyı İstanbul’a taşıyan Miart Gallery, şehrin kalbindeki iki yeni galeri alanıyla Türkiye’deki sanat ortamına iddialı bir giriş yaptı. Açılış, Lorenzo Quinn’in bugüne kadarki en büyük solo sergisi ile gerçekleşti. Sanatçının farklı disiplinlerden ürettiği, ‘The New Age Of Bronzd’ Bronzun Yeni Çağı ismini verdiği 80 parçalık bu koleksiyon, iki yıllık özel bir hazırlık süreci sonucunda ilk kez İstanbul’da bir araya geldi. Eserler, insanlık, sevgi, bütünleşme ve birlik temaları etrafında şekillenen güçlü bir hikâye sunuyor.
Miart Gallery’nin kurucusu İrem Deniz ve serginin sanatçısı Lorenzo Quinn, Four Seasons Hotel İstanbul’da düzenlenen özel basın buluşmasında, galerinin İstanbul’daki vizyonunu ve bu eşsiz serginin ortaya çıkış sürecini katılımcılarla paylaştılar.
İrem Deniz: “İstanbul Başlı Başına Bir Sanat Eseri”
Miart Gallery Kurucusu İrem Deniz, Miart Gallery, vizyonunu bulunduğu ülkenin sınırlarına değil, sanatın evrensel potansiyeline göre belirliyor diyerek şu ifadeleri kullandı: “İstanbul’a ve Türkiye’ye sanat adına yürekten inanıyorum. Miart Gallery London’ı uluslararası bir başarıyla büyüttükten sonra, bu vizyonu İstanbul’a taşımak benim için bir hayaldi. Çünkü İstanbul başlı başına bir sanat eseri; her köşesi tarih, ruh ve hikâyeyle dolu. Lorenzo Quinn’in eserleri çok farklı coğrafyalardan ve kültürlerden gelen insanlara hem görselliğiyle hem de felsefesiyle dokunabiliyor. Uzun yıllardır uluslararası sanat danışmanlığı kariyerimde, bu kadar geniş bir yelpazeye aynı anda hitap edebilen sanatçı çok az gördüm.. Türkiye’deki sanat izleyicisiyle onu buluşturmak, bu hayalin en anlamlı karşılığı oldu. İstanbul, Lorenzo’yu dünyada en çok takip eden ikinci şehir. Bu istatistik bile, onun İstanbul’daki sanatseverlerle buluşmasının ne kadar isabetli bir karar olduğunu gösteriyor. Eserlerindeki “denge” sadece tematik değil, fiziksel olarak da var. Birçok eseri kaidenin üzerinde hiçbir bağlantı olmadan duruyor; tamamen kendi ağırlık merkeziyle ayakta. Bu da onun sanatındaki matematiksel zekâyı gösteriyor. Şimdiden birçok eserimiz satıldı ve farklı edisyonlar için sipariş almaya devam ediyoruz, ayrıca yeni parçalar getirmeye devam edeceğiz.”
Sanatçılar İçin Yeni Kapılar Açıyor
“Miart Gallery, sanatçı ve eser seçimlerini sanat alanında saygın, yedi kişilik bağımsız bir sanat komitesiyle yürütüyor. Türkiye’den de son dönemde çok sayıda sanatçıdan birlikte çalışma yönünde başvuru alıyoruz. Tüm başvuruları titizlikle inceliyoruz; galerimizin çizgisine, vizyonuna ve küratöryel yapısına uygun isimleri belirlemeye çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde dünyaca tanınan sanatçıları Türkiye’ye getirmeye devam edeceğiz. Aynı zamanda Türkiye’den seçtiğimiz sanatçıları Londra’da temsil ederek uluslararası platformlara taşıma hedefindeyiz. Bu çift yönlü yaklaşım, Türk sanatçıları için yeni kapılar açacak. Özellikle Banksy ile gerçekleştirdiğimiz solo sergi, galeri tarihimizde önemli bir dönüm noktasıydı. Açılışımızı yaptığımız gece Sotheby’s’te Banksy’nin 3 yıl önce 1.1 milyon dolardan satılan bir seri 18.6 milyona sterline satıldı. Bunun dışında Miart Gallery London olarak dünyanın en büyük Auguste Rodin sergisine ev sahipliği yapıyoruz, 21 parçalık bir koleksiyon ile Rodin’in en büyük galeri sergisi ve bu sergiyi de İstanbul’a getirmek istiyoruz.”


Lorenzo Quinn: “İstanbul’da Daha Çok Bulunacağım”
 İstanbul’daki bu serginin uzun süredir hayalini kurduğunu belirten Lorenzo Quinn, Türkiye ile kurduğu duygusal bağdan şöyle bahsediyor: “İstanbul'u ve burada yaşayan insanları çok seviyorum. Sosyal medyada bana sürekli ‘Buraya gelmelisiniz ’deniyordu. Bu sergi uzun zamandır hayalini kurduğum bir şeydi. İrem Deniz’le tanıştıktan sonra Türkiye hayalim gerçek olmaya başladı. İstanbul’da daha çok bulunacağım. Four Seans Residence ’de yer alan Miart Gallery İstanbul bizim amiral gemimiz. Ayrıca Four Season Otel ’de, Miart Gallery Bosphorus olarak niş bir galeri alanımız var. Burada ilk kez sergilediğim yeni eserlerin yanı sıra, daha önce elimizde olan ama insanlığın hikâyesini sevgi, bütünleşme ve birliği temsil eden eserleri seçtik. Dünya ne kadar muhafazakârlaşırsa, ben de birlik ve bağlantı mesajını o kadar yaymaya çalışıyorum. Bu zamanlarda orta yolu bulmak zor; sanatımın siyasi olmasını istemiyorum ve bundan özellikle uzak durmaya çalışıyorum. Bunun yerine sevgi ve birlik mesajı vererek insanlara dokunmak istiyorum. Umarım bir sonraki projemiz, Türkiye’de ‘takılabilir sanat’ anlayışıyla tasarladığım mücevher koleksiyonum olacak. Gerçekten muhteşemler, mutlaka görmelisiniz.”

“Building Bridges Türkiye’ye gelsin istiyorum”
Quinn, dünyaca ünlü ‘Building Bridges’ adlı heykelini İrem Deniz ile birlikte Türkiye’ye getirmek istediklerini belirterek; “Eller, iletişimin en güçlü araçlarından biri. Birini ilk gördüğümüzde elini sıkarız; dünyaya geldiğimizde bizi karşılayan da iki el olur. Eller hem inşa eder hem de ne yazık ki yıkabilir. Ben inşa eden, köprü kuran ellere inanıyorum. Bu bağlamda, ilk olarak Venedik’te sergilenen, şu anda daha küçük ölçekli versiyonuyla İtalya’yı dolaşan ‘Building Bridges ’(Köprüler Kurmak) adlı heykelim gittiği her şehirde özel bir enerji yaratıyor. İnsanlar heykelin altından geçerken bir anlığına da olsa etkileniyor. Sanatın böyle bir gücü var; duygusal olarak insanlara dokunabiliyor. Özellikle kamusal sanatın bunu yapabilmesi çok önemli. Çünkü bu tür sanat sadece müze gezmeyi sevenler ya da koleksiyonerler için değil, sokakta yürüyen herkes için var: taksiciler, temizlik işçileri, çocuklar…” dedi ve ekledi: “İstanbul’da da sanat yerleştirilebilecek o kadar çok güzel yer var ki… Özellikle Dolma Bahçe Sarayı’na büyük ölçekli bir eser yapmak isterim; orası adeta bunun için tasarlanmış gibi. Atatürk Kültür Merkez’i önündeki meydan da kamusal sanat için harika bir alan. Şehir, kamusal sanatla buluşmaya fazlasıyla hazır.”
Sanatın yalnızca estetik değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluk taşıyan bir güç olduğuna inandığını belirten Quinn, son olarak, “COVID döneminde kan vermek istedim ancak kullandığım bir ilaç nedeniyle bağışım kabul edilmedi. Atılmak üzere olan kanı görünce, ‘Ben sanatçıyım, bu kanla bir eser yapacağım’ dedim. Böylece, yaşamla ölüm arasında gidip gelen bu kırılgan maddeyi sanata dönüştürdüm. Ortaya çıkan eserin gelirini ise, hayatlarını insanlara yardım etmeye adamış Sınır Tanımayan Doktorlar’a bağışlamaya karar verdim. Çünkü sanat sadece estetik değil; aynı zamanda dayanışma, farkındalık ve insanlığa katkı sunma biçimidir. Bu da, tıpkı ‘Building Bridges ’gibi, sanatın insanları birleştirme ve iyileştirme gücünün bir yansıması” açıklamasında bulundu.