çocuklarının her zaman mutlu bireyler olarak sevdikleri işi yapmalarını ve onlarla beraber çalışmaktan dolayı yaşadığı gururu dile getiren özartaş Avize Yönetim Kurulu Başkanı Altay özgen, ile özartaş Avize’nin üçüncü kuşak temsilcileri Kerem özgen ve Emre özgen, baba-oğul iş ve özel hayatlarındaki ilişkilerini Maslak’taki şık showroomlarında Klass’a anlattılar.
ALTAY öZGEN: “Ben özartaş Avize’nin ikinci jenerasyonuyum. Doğduğum günden beri aydınlatma sektörünün içinde yaşıyorum diyebilirim. Bu şekilde bir yaşam tarzımız olunca çocuklarımız da bu yaşam tarzına zamanla uyum sağladı ve işlerini severek yapmaya başladılar.”
EMRE öZGEN: “Babam çalışma hayatında her zaman herkese eşit bir şekilde davranır. Yeri geldiğinde kızar ama kimin bir sıkıntısı ya da derdi olsa baba gibi derdine koşar. Herkese babalık yapar, patronluk yapmaz.”
KEREM öZGEN: “Bize çocukluğumuzdan beri aşılanan şey ne kadar çok çalışırsan o kadar çok kazanırsın ve başarılı olursun. Biz öyle yetiştik ve her zaman onu yapmaya çalışıyoruz. Bence bu çok doğru ve güzel bir şey.”
Altay Bey, ne mutlu ki iki oğlunuz var ve ikisi de sizinle birlikte çalışıyor. öncelikle çocuklarınız nasıl özartaş Ailesine dahil oldular, öğrenebilir miyiz?
ALTAY öZGEN: Kerem ve Emre çocukluklarından beri aydınlatma sektörünün içindeler. Hatta Emre çocukken çok hiperaktif olduğu için öğretmeni “biraz otur dersi dinle” dediğinde Emre de “ben büyüyünce avizeci olacağım neden dersi dinleyim” demiş. Ama ben hiçbir zaman bu mesleği yapmaları için zorlamada bulunmadım. Bu iş sanatsal bir iş ve buradaki her şeyi biz yapıyoruz. Günümüzde ise herkes kısa yoldan para kazanmanın hesaplarını yapıyor. çocuklarını sanata yönlendiren kişiler çok azaldı. Biz de bunların tam tersini düşünerek çocuklarımız üretken, sanatkâr olsun, var olmayan bir şeyi farklı materyallerle birleştirip güzel bir şeyler ortaya çıkartsın ki kalıcı bir eser kazandırsınlar istiyoruz. Burası bir aile şirketi ve biz çocuklarımızı bu şekilde büyütmeye çalışıyoruz. Dünyada da bu işi yapanlar genelde aile şirketleri. Şirket ileriye gidecekse mutlaka alttan gelen ikinci veya üçüncü kuşağının o aile ile çalışmasıyla oluyor. Ben özartaş Avize’nin ikinci jenerasyonuyum. Doğduğum günden beri aydınlatma sektörünün içinde yaşıyorum diyebilirim. Bu şekilde bir yaşam tarzımız olunca çocuklarımız da bu yaşam tarzına zamanla uyum sağladı ve işlerini severek yapmaya başladılar.
Peki, çocuklarınızı yetiştirirken nelere dikkat ettiniz?
A.ö.: Ben babamdan neler gördüysem onlara da onları anlatmaya çalıştım. Biz çocukluğumuzda hiçbir cumartesi-pazar günlerini evde geçirmedik. Cumartesi günleri şirkete giderdik babamız bize o avizeyi sen temizle diğer kardeşime de başka avizeyi temizle derdi. O işleri yapmayınca da harçlığımızı alamazdık ve o haftayı parasız geçirirdik. Kerem ile Emre de bu şekilde başladılar. Büyüyüp 4-5 yaşına geldikten sonra havalar iyi olduğunda şirkete gelmeye başladılar. Sonra ilkokulları bitince yazın çıraklık yapmaya başladılar. Büyüdükçe boş zamanlarını şirkette geçirince de onlar da bu ortamı sevdiler. Ama tabi bu “okumasınlar, çalışsınlar” demek değildi. üniversite mezunu olsunlar ama sanatkar olsunlar. Eğitimlerine çok önem verdik. Artık dünya teknoloji üzerine şekilleniyor. Sanat ile teknolojiyi birleştiremezseniz başarılı olma şansınız yoktur. Dünya vatandaşı olmak zorundasınız, iyi bir lisanınız olmalı, iyi bir matematik bilginiz olmalı ve iyi de bir sosyal çevreniz olmalı. Bunların hepsinin bir arada olması lazım ki sizin üretkenliğiniz devam etsin ve başarıyı yakalayabilme şansınız olsun. çocuklarımı yetiştirirken bu durumları hep göz önünde bulundurmaya özen gösterdim. Büyük oğlum Kerem, özartaş’ın dış ticaretiyle ilgileniyor, küçük oğlum Emre satın alma biriminin başında ve artı olarak dış montaj işlerinde de ekibe başkanlık ediyor.
“GöSTERİLMEYEN VE BİLİNMEYEN SEVGİNİN KİMSEYE YARARI OLMAZ. SEVGİYİ PAYLAŞMAMIZ LAZIM”
Peki onların çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
A.ö.: çocuklarımla beraber çalışmak çok keyifli ve gurur verici. Ben bilinen sert patronlardan değilim. Biz mütevazi insanlarız, bizim kapımız hiçbir zaman kapanmaz. Fabrikada da her zaman iş kıyafetleri giyinerek dolaşırım. Sanatkârın özelliğidir zaten; işin içinde senin elin yoksa o iş bereketli ve başarılı olmaz. çocuklarımız da bu şekilde yetiştiler ve işlerini seviyorlar. Başarılı olacaklarına inanıyorum. Biz Emre ile birlikte sosyal medyayı çok güzel bir şekilde geliştiriyoruz. 3-4 ayda da çok güzel bir gelişme kat ettik. İnşallah daha da iyi olacak. Her anne-baba evladını sever. Evladın iyisi veya kötüsü olmaz. Bazı dönemlerde bazı şanssızlıklar yaşanabiliyor, bizler yaşamadık çok şükür. çok güzel bir ilişki ile bir arada yaşıyoruz. Birbirimize olan sevgimizi her zaman gösteririz. Rahmetli babam derdi ki, gösterilmeyen ve bilinmeyen sevginin kimseye yararı olmaz. Sevgiyi paylaşmamız lazım, güzelliği paylaşmamız lazım. Sokaklarda gezildiğinde yüzlerce mutsuz yüz var. İnsanlar mutlu olmalı ve mutluluk paylaşılmalı. Ama tabi şartlar da bunlar için önemli. Ama bir gün 24 saat, 25’inci saat yok. Bütün ömür 24 saat içinde sınırlı, sonrası ise dejavu… O 24 saati mutlu geçirirsen, mutluluğunu birileriyle paylaşırsan, mutluluğunu birilerine anlatırsan, üretken olursan, işini güzel yapmaya çalışırsan, kendi ruhunu ve bedenini seversen o zaman zaten her şey düzgün oluyor.
Devamı ve daha fazlası Klass Magazin Haziran sayısında..
Fotoğraflar: Ahmet çevik