Nerede büyük bir sosyal sorumluluk projesi olsa onun başında Monik İpekel ismini görmemiz mümkündür. Kendisi kuşkusuz Türkiye’nin en tatlı, en zarif yardım meleklerinden. Asla bir ayrım yapmayarak herkesle aynı tatlı dilde konuşan ve aslında sahip olduğu vasıflarıyla insan olmanın en büyük dersini veren Monik İpekel, çok genç yaşlarından bu yana Türkiye’nin tanıtımı ve toplumun daha ferah bir düzeyde yaşayabilmesi için çeşitli projeler hayata geçirmiş ve her birinde de farkındalık yaratmayı başarmış bir isim. Hayata geçirdiği projeleri kusursuz bir şekilde koordine eden ve hangi görüşte olursa olsun siyasetçisinden iş insanına, sanatçısından sosyal yaşam dünyasındaki dostlarına kadar bir çok kişiyi bu projeler nezdinde bir araya getiren Monik İpekel, geçmiş dönem çalışmalarını, gündemindeki sosyal sorumluluk projelerini, hayat felsefesini ve Türkiye aşkını Klass’a anlattı.
“Kaykay projesi Cumhurbaşkanımızın ikinci 100 gününe kabul edildi. Spor ve Gençlik Bakanlığı’nın bu olayda inanılmaz bir başarısı var. Bakanımızı da kutlamak lazım. Devlet bilinçli bir şekilde başladığı zaman, gönüllü de bilinçli bir şekilde el verirse o proje büyür.”
““Sizin İçin Buradayız” platformunda kuyu açma planımız var. Gerçekten susuzluktan çocukların öldüğü bir ortamda bazen düşünüyorum diyorum ki büyük dünya ülkeleri ne kadar bilinçsiz. Bunu daha rahat yapsalar da çocuklar ölmese. Nasıl bunlara sırt dönebiliyorlar anlamıyorum. Hayat böyle diyelim ama bunları kabul etmeyelim elimizden geleni yapalım.”
“Türkiye’nin hangi bölgesine gidersem gideyim oralarda inanılmaz hikayeler yaşadım. İnsanları muhteşem, eserler harika… Bütün memleketimiz açık bir müze. Hep inanıyorum ki bu açık müzeyi sahiplenecek çok daha fazla çalışmalar yapılacak.”
“Aileme, eşime, çocuklarıma çok kıymet veriyorum. Felsefemde önceliğim ailem. Eğer onlara doğru şeyler öğretebilirsem önce kendime saygım oluyor ondan sonra aileme doğru şeyler yapmışım hissiyle rahat ediyorum. Eğer sabahleyin kalkıp bir şeyler üretebiliyorsam ve akşam kafamı o yastığa koyduğum zaman rahat uyuyabiliyorsam benim için en büyük mutluluk ve başarı odur.”
Dernekçilik, yardım faaliyeti denilince orada Monik İpekel ismini görmek hem yardım eden için hem de o kurum için büyük bir güven sağlıyor. Yıllardır çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak çalışıyor ve sürekliliği olan yardım projelerine imza atıyorsunuz. öncelikle bizimle yeni dönem projelerinizi ve çalışmalarınızı paylaşabilir misiniz?
Güven olayı ile ilgili söylediğiniz sözler için çok teşekkür ederim. çünkü mutlu oluyorum. Benim yaşım 68 ve böyle önemli bir noktada bu güveni yakalamak çok zor. Burada mühim olan insanları sevmek. Sevdiğiniz zaman da zaten kendi kendine iyi şeyler ortaya çıkıyor. Hayatta pozitif olmak lazım. Şimdi projelere gelirsek sondan başa doğru sizinle çalışmalarımızı paylaşayım. NEYAD çok güzel bir proje başlattı. Hatta o proje hepimizi çok mutlu edecek. NEYAD hayvan hakları kapsamında bir hayvan hastanesi projesine imza atıyor. Bu projeyi önemsiyorum. çünkü biz bir taraftan son derece medeni bir ülke oluyoruz. Memleketimizin insanının en güzel özelliği temiz kalbidir. Ama hayvanlara işkence eden kişileri bizim memleketimizin bir insanı olarak saymıyorum. Onlar farklı bir yerlerden türediler belki de bilemiyorum. Bu hayvan hastanesi ile sokağa bırakılan bütün hayvanlar toplanacak, bakılacak. Hatta kedilere, köpeklere çip takılacak. Yani hayvanı aldınız baktınız ve 3 ay sonra sıkıldınız sonrasında sokağa attınız. O çip belli; sahibi, nerede olduğu, bilgileri gibi her şeyi ortaya çıkartıyor. Bu bir yasa. Hepimizin beklediği bir şey. çünkü onların ağzı, dili yok. Ama onlar medeniyetin bir parçasıdır. Sorarlar bazen medeniyet nedir diye… Biz de deriz ki çiçekçilerin bol olduğu ülkeler. çünkü çiçek de bir medeniyettir. Ve sokakta hayvanların çok görülmediği yerlerdir medeniyetin olduğu yerler. çünkü insanlar o hayvanları sahiplenirler. Bizde de zaten bu yavaş yavaş oluşuyor. Onun için NEYAD’ın projesini çok başarılı buluyorum, destek vermeye çalışıyorum. Ayrıca bir kaykay projemiz var. O da çok heyecanlandığım bir proje. çünkü çocukların çok çabuk kanıp da bağımlılığa veya kötü şeylere doğru ilerlemeleri daha kolay. Yetişkin insan beyni daha zor yıkanır ama bir gencin beyni daha kolay aldatılabilir. Burada tabi ki bizim emniyet güçlerimizde çok önemli görevler üstleniyorlar. Mümkün mertebede bu tarz işlerin önüne geçmeye çalışıyorlar, kaçak kirli şeyleri toparlıyorlar. Ama neticede burada gençlerin spor yapması lazım. O adrenalini bir şekliyle dışarı çıkartması lazım. Bazı sporlar ekonomik olarak çok ulaşılır değil. Kaykayın en güzel yanı burada 1 tahta, 4 tane tekerlek, bir tane de kask. Başka da bir şey yok. Sonra da siz özgür bir şekilde orada istediğiniz kadar koşuyorsunuz, coşuyorsunuz, atlıyorsunuz. Tabi biz bütün bunların yanında her kaykaya bir hayvan resmi yaptıracağız. Böylece ona da bir artımız olacak. Bizim isteğimiz şu; biz o çocuk bu çocuk o genç bu genç demeyelim. Bizim çocuklarımızın hepsi örnektir. Bu projeye bu yüzden inanılmaz derecede heyecanla bakıyorum.
“DEVLET BİR PROJEYE BİLİNçLİ BİR ŞEKİLDE BAŞLADIĞI ZAMAN GöNüLLü DE BİLİNçLİ BİR ŞEKİLDE EL VERİRSE O PROJE BüYüR.”
Bu proje Cumhurbaşkanımızın ikinci 100 gününe de kabul edilen bir proje, değil mi?
Bu proje Türkiye Kaykay Federasyonu’nun öncülüğünde gerçekleşiyor. Ayrıca bir icra kurulumuz da var. Federasyon Ankara’da bütün teknik olayları kontrol ediyor. Aynı zamanda onları yetiştirecek, eğitimini verecek hocaları tasarlıyor. Biz de burada İstanbul ve İstanbul dışından büyük bir grupla birlikte bütün bu olaya destek veriyoruz. Kaykayları boyamak, gençlere psikolojik danışman bulmak, bütün bunları bir sıraya koyup onları toparlamak için çalışıyoruz. Evet bu proje Cumhurbaşkanımızın ikinci 100 gününe kabul edildi. Spor ve Gençlik Bakanlığı’nın bu olayda inanılmaz bir başarısı var. Bakanımızı da kutlamak lazım. Yani devlet bir projeye bilinçli bir şekilde başladığı zaman gönüllü de bilinçli bir şekilde el verirse o proje büyür. Biz bu projeye önce Hülya Koçyiğit’in desteği ile başladık. Bebek Parkı’nda bir etkinlik yaptık ve bu etkinliğe çok değerli sanatçılarımız katılım göstererek destek verdiler. Tabi Türkiye’ye mâl olmuş bir starı gençler gördüğü zaman ve de o star gençlere doğru mesajı verdiği zaman durum çok farklı oluyor. Benim de vazifem bütün bunları toparlamak. Onları birbirine koordine etmek. Hiç önlere kendimizi ya da başka bir ismi çıkartmadan bir bütün halinde olayı toparlamayı amaçlıyoruz. Evveline gelirsek çok değerli arkadaşlarımızla kurduğumuz Hayat Paylaşım ve Dayanışma Derneği hakikaten güzel bir projenin altına imza atıyor. Engelliler için 5000 metrekarelik bir yaşam merkezi yapıyoruz ve çok yakında tamamlanacak. Yaşam merkezi denilince insanlara bir oda gibi bir şey geliyor ama bu değil. Yaşam merkezi başka bir şey. Orada tüm zihinsel engellilerin yaşam tarzları ile ilgili olabilecek en iyi ölçüler, ona göre tasarlanmış milimetrik tüm detaylar göz önüne alındı. Yani biz bunu çizdirdiğimizde inanılmaz derecede araştırma yaptık. O araştırma sonucunda bütün bunlar meydana geldi. 2019 Mart’ın 15’ine kadar bitiyor. Hayat Paylaşım ve Dayanışma Derneği’nin kurucusuyum. İki senede bir başkan değişir diye bir tüzüğümüz var. Şu an derneğin başkanı Revna Demirören. Yaşam Merkezimizde inanılmaz bir derecede Revna Hanım’dan destek aldık. Şimdi baktığınız zaman bizde pek başkanlık tanımı yok. Hakikaten herkes elinden geldiğince çalışıyor. Derneği dernek yapan da bu. Bir diğeri Parıltı Derneği. Bu dernek benim gözbebeklerimden biri. çünkü benim anneannem de son 10 sene gözleri görmeden yaşadı. O zamanlar şeker gibi hastalıklar pek bilinmiyordu ve ne yazık ki insülinden dolayı gözlerini kaybetti. çok okumuş ve 9 lisan bilen bir kadındır. Schiller, Goethe kitaplarını yutmuş birinin gözlerinin görmemesi çok kötü. Fakat baktım ki hayata sarılıp da o küçük transistör denilen ufak radyolardan yaşamı takip ediyordu. Onunla bütün dünya haberlerini dinler, yorumlarını yapar bizi etrafına toplardı. Yeni kitap çıkmış onları da hemen bizlere okutur, dinlerdi. O günden bugüne ben anneannemin bu konuşmalarını unutamam. Parıltı Derneği çok önemli çünkü gözleri göremeyen çocuklar ve onların hayata sarılışını görüyorum. çocuklara hayranım. Mesela bir tane hukukçumuz var. O hukukçumuz harika bir çocuk oldu. Bir Duygu Kaya’mız var. Şimdi Microsoft Türkiye’nin sağ kolu oldu. Gözü görmeyen ama hepimizden çok gören kızımız inanılmaz yemek yapıyor. Harika bir havuçlu keki var. Kermesler düzenliyor ve çok başarılı oluyor. Liv Hastanesi’nde bir laboratuvar kurduk ve o laboratuvarda o çocuklar 36 saat çalıştılar. Ben de başlarındaydım. Annelerinin kurabiyelerinden yola çıkarak onlardan oda kokusu yaptılar. Bu çocuklar gören gözlere ders veriyorlar. Sonra oda kokusunu muma çevirdik ve Parıltı’nın bir ürünü olarak satılıyor. Bunun geliri de tekrar derneğe kalıyor. Herkese Kitap Vakfı ile Ulus Liv Hospıtal’de de 3 aylık bir proje gerçekleştirdik. Bu bir kitap kampanyasıydı. Liv Hospıtal’de şeffaf kocaman bir kumbara yaptırdım. Ama büyük bir kumbara. Tarih kitabı veya belirli okunabilirliği olan romanlarda 10 tane kitap getirene bir kalp check up’ı hediye ettik. Biz bunu Kitap Vakfı ile yaptık. 3 ayda 4600 kitap topladık. Tüm köy okullarına bunları yolladık. Bütün Anadolu’da Kitap Vakfı’ndan kitap isteyen köy okullarına yolladık.
Fotoğraflar: Yavuz Kaynar
Devamı ve daha fazlası Klass Magazin Şubat sayısında..