Kuşaklar arasındaki “mahremiyet” algısındaki dönüşümü “sosyal medya” üzerinden değerlendiren Damla Florya Danışmanlık Merkezi Sahibi Semra Aydın Avşar ile, ‘Aşikâr Mahremiyet’ adlı kitabının detaylarını, sosyal sorumluluk projelerini ve davranış bilimleri alanındaki deneyimlerini Klass okurları için konuştuk.
“çocuklarımızı değerler noktasında güçlendirmemiz gerekiyor. Bizler merhametli, vicdanlı, ahlaklı, yalan söylemeyen çocuklar yetiştirmek istiyorsak, önce bunu kendi hayatımızda içselleştirmeliyiz. Değerlerini bilen çocuklar, kendi hayatlarında fark yaratıp çevrelerine ışık saçacaktır. Burada önemli olan doğru tohumu atmaktır. Eğer geleceğimiz için güzel tohumlar atabilirsek güzel başaklar yetiştiririz.”
Semra Hanım, Davranış Bilimleri Uzmanı olarak sahibi olduğunuz Damla Florya Danışmanlık Merkezi’nde danışanlarınıza hizmet veriyorsunuz. öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?
Lisans eğitimlerimi iletişim ve psikoloji alanında, yüksek lisans eğitimlerimi ise sosyoloji ve davranış bilimleri üzerine tamamladım.
Damla Florya Danışmanlık Merkezi’nde ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Damla Florya; çocuklara, ergenlere ve yetişkinlere yönelik danışmanlık hizmetleri vermek ve hayat boyu gelişimlerine katkıda bulunmak üzere kurulmuştur. Bireylerin kendileriyle veya çevreleriyle ilişkilerini etkileyen sorunlarla baş edebilmelerine destek olmak adına toplumun tüm kesimlerinin gelişmesini önemseyen merkezimizde; bireylere, ailelere, kurumlara ve çeşitli meslek gruplarına farklı danışmanlık hizmetleri verilmektedir.
Sosyal sorumluluk anlamında ne gibi çalışmalarınız oluyor?
İstanbul Kadın Akademisi Platformu başta olmak üzere farklı sivil toplum kuruluşları ile çeşitli projeler yürütüyoruz. İstanbul Kadın Akademisi platformu kadınlarımızın, toplumsal yaşamdan üretime, iş dünyasından siyasete, kültürden sanata tüm alanlarda söz sahibi olması için gerekli tüm çalışmaları desteklemektedir. Kent sorunlarına kadın bakış açısıyla bakan, kadınlarımızın kentsel yaşama katılması ve kente ait olma duygularının geliştirilmesine katkı sunacak çeşitli faaliyetlere öncülük etmektedir.
Kadın ve çocuk merkezli projelerimiz ağırlıkta. örneğin hali hazırda devam eden “Mutlu Anne – Mutlu çocuk” projesi kapsamında anne merkezli bir dizi eğitim faaliyetleri yapıyoruz.
“SOSYAL MEDYAYI çOCUKLARIMIZA YASAKLAMAK YERİNE, KULLANMALARI GEREKTİĞİNİ öĞRETMELİYİZ.
Sosyal medya ile birlikte insanların daha da çok yalnızlaştığı söyleniyor. Danışanlarınız arasında bu şekilde problemler ile karşılaşıyor musunuz?
Aileler genelde çocuklarının sosyal medyada çok vakit kaybetmesinden şikayet ediyor. Sosyal medyanın zaman ve mekândan bağımsız paylaşım yapmaya imkân vermesi, mahremiyet sınırlarının da değişmesine neden oldu. Bu nedenle son zamanlarda medyanın farklı mecralarında da yer alan ve özellikle çocukları tehdit eden bazı sosyal medya uygulamaları, aileleri de haklı olarak tedirgin etmektedir. Sosyal medyanın yaygın bir şekilde kullanımının temelinde yine bireylerin ve toplumların birçok alandaki değişen ve dönüşen talepleri yatmaktadır. Dolayısıyla, teknoloji ile sosyal yapı arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur.
Gelişen teknoloji çok hızlı ilerliyor. Sosyolojide dijital yerli nesil dediğimiz bir kavram var. Bu nesil bir çok dijital araç gereç kullanan, anlık mesajlaşmayı kendilerinin ayrılmaz bir parçası gibi gören, internet gibi araçların dijital dilini anadilleri gibi bilen bir nesil. Diğer yandan, dijital çağ içinde doğmamış, ancak yeni teknolojilerin bir çok özelliğinden etkilenip bunları benimseyen ve yaşamlarına daha sonradan girmiş olan nesil ise yani bizim jenerasyon “dijital göçmen” diye ifade edilmektedir. Dijital yerliler doğduklarında dijital ortamın içinde doğarlar ve sanal ortama uyum sağlamaları doğal karşılanır. Dijital yerli ile dijital göçmen arasındaki farklılık dijital dünyayı algılama biçimine bağlıdır ve yaş önemli bir belirleyicidir. Günümüzde birçok genç artık dijital yerli olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla, bu gençlerle doğru ve etkili bir şekilde iletişim kurmak, bu gençlere yönelik uygun eğitim ortamlarını tasarlamak ve daha bir çok amaca yönelik olarak bu kişilerin özelliklerini iyi bir şekilde tanımlamak ve bilmek gerekmektedir. çünkü bu gençlerin teknolojiye, bilgi edinmeye ve topluma bakış açıları diğer geleneksel algı ve düşüncelerden farklıdır.
Bizden sonra gelecek nesiller ile bizler çok farklı noktalarda olacağız. O yüzden onlardan bir şeyleri yasaklayarak bir yerlere varamayız. Ailelere bunları söylemeye çalışıyoruz. Bizler çocuklarımıza iyi insan olmayı, merhametli olmayı, vicdanlı ve adaletli olmayı öğretmemiz gerekiyor. çünkü bunlar iyi insan olmaya ait olan değerlerdir. Bunları öğretmeye ihtiyacımız var.
çocuklarımızı tehdit eden oyunlara ve uygulamalara karşı, anne babalar olarak iki temel konuya dikkat etmek faydalı olacaktır: 1. çocuklar sırf merak ettikleri için bir oyuna veya uygulamaya girebilirler. Oyun sırasında doğru bir değerlendirme ve kıyas yapmadan tehlikeli işlere girme eğilimi, yalnızlık ve değersizlik hissi taşıyan çocuklarda daha yüksektir. 2. Oyuna giren ve oyunun doğru olmadığını anlayarak çıkmak isteyenler, aldıkları tehditlerden çekinerek çıkamayabiliyorlar. Bu noktada çocuklarımıza – iyi sır- ve –kötü sır- kavramını doğru öğretmek gerekir. Bir sır huzursuzluk veriyorsa, o sırrı saklamamak gerektiğini çocuğumuz bilmeli.
Röportaj: Erdi Kartal
Fotoğraflar: Yavuz Kaynar
Devamı ve daha fazlası Klass Magazin Mayıs sayısında..