1987 yılından bu yana ağırlıklı olarak Bağdat Caddesi’nde yaptığı işlerle adını duyurarak Cadde’nin önemli konut projelerine imza atan Aydoğan Group’un başında ailenin ikinci jenerasyonunu temsil eden İrfan Aydoğan bulunuyor. İnşaat sektörünün önde gelen firması Aydoğan Group’un Yönetim Kurulu Başkanı İrfan Aydoğan, bugünlerde oğlu Alican Aydoğan’ın şirketin bünyesine katılmasının mutluluğunu yaşıyor. Oğlunun şirketlerinin bünyesine katılmasıyla birlikte artık sektörde tek olmadığını belirten İrfan Aydoğan, ileride aralarına kızının da katılmasıyla aile şirketlerinin tamamlanacağını ifade ediyor. Artık iş dünyasında birlikte yol alacak olan baba-oğul Babalar Günü için gerçekleştirdiğimiz keyifli söyleşide iş ve özel yaşamalarındaki ilişkiyi anlattı.
İrfan Aydoğan: “Oğlumun da şirketimize katılmasıyla birlikte artık inşaat sektöründe tek değilim. Oğlumla birlikte kendimi daha da güçlü hissediyorum ve yakında kızımla birlikte daha da güçleneceğiz. Aile şirketimizi tamamlamış olacağız.”
Alican Aydoğan: “Babamın bize sürekli öğütlediği bir cümle var: ‘Söz verdiysen yapacaksın.’ çünkü Aydoğan Group güvenilirliğiyle, satış sonrası hizmetiyle tanınan, sevilen bir firma. Ticaretten geldiğimiz için biz de söz, senettir. İnşaatı herkes yapar. önemli olan o inşaat bittikten sonra işinizin arkasında ne kadar durduğunuzdur. Dolayısıyla bu sözü, hem özel hayatlarımızda hem de iş hayatlarımızda her zaman uyguluyoruz.
İrfan Bey, baba olduktan sonra hayata bakış açınızda nasıl bir değişim oldu ve neler hissettiniz?
İrfan Aydoğan: Anne baba olmak bir anlamda başka bir hayata geçiş yapmak anlamına geliyor. İki kişilik hayatınız bir anda sonlanıp çocuklarla birlikte gerçek aile kavramını tattığınız bir boyuta ulaşıyor. Sorumluluklarınız kendiniz ve eşiniz kadarken, bir bakıyorsunuz ki çocuğunuz tüm önceliğiniz olmuş. önce onun hayatı, onun mutluluğu, onun üzüntüsü, onun beklentileri, sonra sizinkiler... Annelerimiz, babalarımız derler ya, “Anne baba olduğunda anlarsın.” Onun canı acıdığında, sizin canınız bin kat acıyor. Onun hayatını, ondan daha fazla düşünmeye başlıyorsunuz. Gerçekten de annelik, babalık çok başka duygular. Baba olduğum an, artık hayatımın çocuklarım olduğunu anladım. Babalığın, her erkeğin tatması gereken bir duygu olduğunu düşünüyorum.
“AYDOĞAN AİLESİ OLARAK GüVEN VE İTİBAR, HAYATLARIMIZIN VAZGEçİLMEZ İKİ OLGUSUDUR”
çocuklarınızı yetiştirirken nelere dikkat ettiniz? Bu süreçte kendi babanızdan tavsiyeler oldu mu?
İ.A.: çocuklarımızı yetiştirirken kendi ayaklarının üzerinde duran, haklarını arayan, özgürlüklerinden feragat etmeyen, doğru, dürüst, sorumluluk sahibi bireyler olmalarına dikkat ettik. Her çocuk kendi karakteriyle dünyaya geliyor; ancak onların hayattaki yerlerini önce ailelerinde aldıkları eğitim belirliyor. Siz çocuğunuza ne öğütlerseniz, onu nasıl yönlendirirseniz, çocuğunuz er ya da geç o yolda ilerliyor. Babam bizim de doğru, dürüst bireyler olmamız gerektiğini öğütledi. Babam demokrat bir adamdı. Sonuç alana kadar bizimle masa başında tartışmayı sever, fikirlerimizin arkasında ne kadar durduğumuzu test eder, olaylara karşı bakış açımızı, duruşumuzu değerlendirirdi. İşi asla eve taşımazdı. Asla bencil bir adam olmadı. İşteki tüm bilgi birikimini korkmadan bize aktardı. Herkesle tanıştırdı. Bizim özgür bireyler olarak yetişmemizi sağladı. Aydoğan Ailesi olarak güven ve itibar, hayatlarımızın vazgeçilmez iki olgusudur. Biz babamızdan böyle gördük. Hiçbir zaman daha fazla kazanmanın derdinde olmadık. Bizim için itibar her şeyin önünde geliyor. çok para kazanayım derken, itibarımızdan olacaksak o işten anında vazgeçeriz. Babamdan öğrendiklerimi de çocuklarıma aktardım.
Sizden çocuklarınızı anlatmanızı istersek bize neler söylersiniz?
İ.A.: Alican, benim ikinci çocuğum. Alican’ın bir ablası, bir de kız kardeşi bulunuyor. Büyük kızım Hilal, eczacılık mezunu. Aslında inşaat mühendisi olmak istiyordu ancak bir süre yurt dışında okuması gerekiyordu. İlk çocuk olduğu için gönlüm razı olmadı. Şimdi “Keşke razı olsaydım” diyorum. çünkü küçük kızım mimarlık okuyor. Alican ise iç mimarlık mezunu. İşte o zaman takımı kurmuş olacaktık. Hilal şu an, Kurtköy’de kendi eczanesini işletiyor ve 3 yıldır mutlu bir evliliği bulunuyor. Küçük kızım Miray’ın ise mimarlık okuduktan sonra Aydoğan Gruop’taki yeri hazır. Zaten çocukluğundan beri sürekli inşaatlara gelir. Meraklı bir çocuk ve sektörümüze de ilgisi bulunuyor. Miray’ın da işe başladığı gün şirketimizin daha da güçleneceğini düşünüyorum. Alican ise üniversiteden daha yeni mezun oldu. Dediğim gibi o da iç mimarlık mezunu. Alican, şu an aktif olarak şantiyelerde görev alıyor. EvrenPark Fenerbahçe projesi, tamamen Alican’ın kontrolünde hayata geçti. Hafriyat aşamasından son kapı takılana kadar her gün şantiyenin başındaydı. Alican’a iş disiplinin gerekliliğini, çalışırken her bir detayın ne kadar önemli olduğunu, doğruluktan ve dürüstlükten hiçbir zaman vazgeçmemesi gerektiğini çok iyi aktardığımı düşünüyorum. Hatta bazı konularda ben Alican’a yol gösterici değil, o bana yol gösterici oluyor. İşte o zaman büyük gurur ve mutluluk duyuyorum. Bildiğiniz üzere günümüz teknoloji ve internet çağı. Bu konulardaki açığımızı Alican kapatıyor.
“ARTIK İNŞAAT SEKTöRüNDE TEK DEĞİLİM”
Oğlunuz Alican artık şirketiniz bünyesinde görev almaya başladı. Peki, oğlunuzun çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
İ.A.: İtiraf etmem gerekirse, Alican’a EvrenPark Fenerbahçe projesinin sorumluluğunu verdiğim gün Alican’dan böylesine bir performans beklemiyordum. “Oğlum, herşeyden sen sorumlusun. Betonun dökülmesinden inşaattaki en ince işçiliğe kadar bütün şantiye sana emanet” dediğim andan itibaren, Alican pazar günleri dahil her gün şantiyenin başındaydı. Uykusundan hiçbir şekilde fedakârlık yapmayan çocuk, sabah 8’de işinin başındaydı. İşte o zaman Alican’ın ne kadar sorumluluk sahibi, disiplinli, insanlarla ne kadar düzgün bir iletişim kuran çocuk olduğunu anladım. Tabii ki bazı eksikleri bulunuyor. Ancak onları da hızla kapatıyor. Oğlumun da şirketimize katılmasıyla birlikte artık inşaat sektöründe tek değilim. Oğlumla birlikte kendimi daha da güçlü hissediyorum ve yakında kızımla birlikte daha da güçleneceğiz. Aile şirketimizi tamamlamış olacağız.
Onlara hem iş hem de özel hayatlarıyla ilgili olarak verdiğiniz tavsiyeler nelerdir?
İ.A.: çocuklarıma kişiliklerinden asla ödün vermemeleri, itibarlarını zedeleyecek bir davranıştan uzak durmaları, güvenilir, doğru ve dürüst bireyler olmalarını öğütlüyorum. Zaten bir kişinin özel hayatta ayrı, iş hayatında ayrı bir kişiliği olmamalı. Kendi karakterini her ortamda yansıtabilmeli. Eğer karakterinizi doğru ifade edebiliyorsanız, işte ancak o zaman mutlu bir birey olabiliyorsunuz ve insanlar o noktada size güven ve saygı duymaya başlıyorlar.
“çOCUKLARIYLA BİR ARADA OLMAKTAN BüYüK HAZ ALAN BİR ANNE-BABAYIZ”
çocuklarınızla bir aradayken neler yapmaktan keyif alırsınız?
İ.A.: çocuklarıyla bir arada olmaktan büyük haz alan bir anne-babayız. çocuklarımızın yaşları kaç olursa olsun, onlarla birlikte bir şeyler yapmaktan büyük keyif alıyoruz. Büyük kızım evli olduğu için onun artık başka bir hayatı var. Alican da önümüzdeki aylarda mutlu bir birlikteliğe imza atacak. çocuklarımız yavaş yavaş kendi ailelerini kurmaya başladılar. Ailemiz damadımız ve gelinimizle her geçen gün biraz daha büyüyor. Ailemizde geleneksel pazartesi yemekleri düzenlenir. Her pazartesi akşamı, bizim evde bütün aile bir araya geliyor ve ailecek yemek yiyoruz. İşte eşimle en büyük mutluluğu o an yaşıyoruz. Bunun dışında kızım Miray daha yuvadan uçmadığı için baba-kız birlikte konsere gidiyoruz, yurt içinde ve yurt dışında tatillere çıkıyoruz.
Alican Bey, öncelikle nasıl bir babanız vardır?
Alican Aydoğan: Babam, eğitim bilimlerinden mezun olduğu için insanlarla ve doğal olarak çocuklarıyla nasıl bir iletişim kurması gerektiğinin çok farkında bir baba. Dedemin ona aşıladığı demokrat yapıyı kendi çocuklarına, yani bizlere de yansıttı. Küçük yaşlardan itibaren fikirlerimize değer verdi, bizi hep dinledi, her konuda söz hakkımızın olması gerektiğini, her konuyu bize danışarak gösterdi. Babam, dinlemeyi sever. İnsanların fikirlerine değer verir ve bu fikirleri, kendi akıl süzgecinden geçirdikten sonra uygular. Bize karşı her zaman şefkatli, sevgi dolu, saygılı, çalışkan, disiplinli, doğruluktan, dürüstlükten ve güvenilir olmaktan asla feragat etmeyen bir babam var. Babam hangi işi severek yapıyorsak ya da yapacaksak mutlaka o işin eğitimini almamız gerektiğini öğütledi. Benim bu işi seçmemde babamın ya da annemin hiçbir yönlendirmesi olmadı. İşimi çok seviyorum ve işimi sevdiğim için de gittim, eğitimini aldım. Bir de babamın bize sürekli öğütlediği bir cümle var: “Söz verdiysen yapacaksın.” çünkü Aydoğan Group güvenilirliğiyle, satış sonrası hizmetiyle tanınan, sevilen bir firma. Ticaretten geldiğimiz için biz de söz, senettir. İnşaatı herkes yapar. önemli olan o inşaat bittikten sonra işinizin arkasında ne kadar durduğunuzdur. Dolayısıyla bu sözü, hem özel hayatlarımızda hem de iş hayatlarımızda her zaman uyguluyoruz.
“BABAM HİçBİR ZAMAN MASA BAŞI PATRON OLMADI”
Babanız sizin için evde baba ama iş yerinde patron… Babanızı patron kimliğiyle tanımlamanızı istersek bize neler söylersiniz?
A.A.: Babam evde baba; ama iş yerinde asla patron değil. çünkü babam demokrat bir baba olduğu için beni ekip arkadaşı olarak görüyor. Bütün projeleri babamla birlikte değerlendiriyoruz. Babam, benim de konulara dahil olmam, her konuyla yakından ilgilenmem için o konuyu çok iyi bilse dahi, hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranıp tüm karar sürecini bana bırakıyor. 11 yaşından beri şantiyelerdeyim. İlk işim, 11 yaşında bir kamyon tuğlayı inşaat alanına boşaltmak olmuştu. Babamın bana o işi yaptırmasındaki amaç; işçinin halinden anlamam, tuğlanın ne kadar sürede indirilebileceği gibi en küçük teknik detaylara hakim olmamdı. İşin okulunu okudum; ama asıl okul şantiye. Eğer çocukluğumdan beri inşaatlara bu kadar gitmeseydim, bu kadar çalışmasaydım çok eksik kalırdım. Babam bize masa başında patron olunamayacağını, her zaman işin başında, şantiyelerde bulunmamızı öğütlüyor. Zaten kendisi de hiçbir zaman masa başı patron olmadı.
İş ve özel hayat derken hayatınızdaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz? Bu konuda babanızdan ne gibi destek ve tavsiye alıyorsunuz?
A.A.: Eğer iş hayatında başarılı olacağım diye gecenizi gündüzünü heba ederseniz, özel hayatta mutluluğu yakalayamazsınız. Ya da özel hayatınız tüm önceliğiniz olursa, iş hayatında başarı da bir o kadar uzak olur. Hayat bir dengedir. Bu dengeyi tutturanlar ancak mutluluğu ve başarıyı yakalayabilir. Ben de bu dengeyi sağlayabilmek için zaman yönetimimi doğru planlıyorum. İşimle özel hayatımı asla birbirine karıştırmıyorum. Şantiyeden çıktıktan sonra işimi asla özel hayatıma taşımıyorum. Sevdiklerime mutlaka zaman ayırıyorum. çünkü babamdan, ben de aynısını gördüm. Babam asla eve, iş problemlerini taşımadı ve taşımıyor.
Babanızı hangi özelliklerinden dolayı kendinize örnek alırsınız?
A.A.: Babamın verdiği sözleri tutması, dürüst olması, itibarını her şeyin önünde tutması, doğruluğu, insanların fikirlerine değer vermesi, ondan kendime örnek aldığım birkaç özelliğinden sadece birkaçı.
“ANNE, BABA SEVGİSİNİN BİR GüNE SIĞDIRILMAMASI GEREKTİĞİNİ DüŞüNüYORUM”
Babalar Günü sizin ailenizde nasıl geçer? Bu yılla ilgili planlarınız var mı?
A.A.: Bir kere özel günlere karşıyım. Anne, baba sevgisinin bir güne sığdırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Babamın hayatımda her zaman ayrı bir yeri bulunuyor. Benim bugünlere gelmemde, kişiliğimin şekillenmesinde çok etkisi bulunuyor. Onun hakkını ödeyemeyeceğimi düşünüyorum. Babalar Günü’nde bir araya geliyoruz. Ailece yenilen sabah kahvaltısıyla güne başlıyoruz. Kardeşlerimle her sene değişik bir sürprize imza atıyoruz. Bu yılla ilgili de tabii ki planlarımız var. Şimdi bu planlarımı sizinle paylaşırsam, babam derginizi Babalar Günü’nden önce okuyacağı için sürprizin bir anlamı kalmayacaktır. :)