Başarı bursu ile girdiği İstanbul Bilgi üniversitesi’nde Psikoloji ve Tarih bölümlerinde çift anadal lisans eğitimlerini tamamlayıp ardından Klinik Psikoloji alanında yüksek lisansa başlayarak uzmanlığını bölüm birinciliğiyle tamamlayan Uzman Klinik Psikolog Yasemin Meriç Kazdal, eğitiminin ardından kurduğu Yorum Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nde birçok kişinin sorunlarına çözüm ortağı olmaya devam ediyor. İş hayatının dışında evli ve bir çocuk annesi olan başarılı psikolog, yeni nesil ebeveynler ve çocuklar üzerinde şimdiye kadar birçok çalışma yürütmüş bir profesyonel. Kazdal, bu konudaki izlenimlerini, çocukların gelişimi sırasında ebeveynlerin yaptıkları hataları ve nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini Klass okurları için anlattı.
“İster ergen, ister yetişkin, kim olursa olsun hangi şikâyetle gelirse gelsin benim gözlemlediğim tek bir şey var; şikâyetin en temelinde yatan şey duygularını ve düşüncelerini sağlıklı bir şekilde yansıtamıyor ve aktaramıyor olmak.”
Yasemin Hanım öncelikle dönemimiz bebekleri ve çocuklarıyla sağlıklı bir iletişim kurabilmeleri için ebeveynlerin nasıl bir yol izlemesi gerekiyor?
Dönemimiz çocuklarıyla sağlıklı bir iletişime geçmek için bence en kritik nokta bu dönemin insanı olabilmek. çünkü bazı ebeveynler buna karşı bir direnç gösterip her şeyi kendi çocukluk dönemleriyle karşılaştırıyorlar. “Bizim çocukluğumuzda böyle değildi, sokağa çıkıp oyunlar oynardık, arkadaş ilişkileri böyle değildi, anne babayla ilişkiler böyle değildi” gibi orada kalmaya direnen ebeveynler bugünün çocuklarıyla iletişim kurmakta biraz zorlanıyorlar. O yüzden önce bu çağın getirdiği bazı yenilikleri ve değişiklikleri kabul etmek gerekiyor. Mesela en başta teknoloji… Teknolojinin artıları ve eksileri çocukların hayatında çok ciddi anlamda yer buluyor. İnternet ve teknolojinin diğer kaynaklarıyla beraber aslında bir düğmeyle birçok şeye ulaşabiliyorken bir taraftan da çok yalnızlar. Bu yalnızlığın farkına varıp ilişkileri o anlamda düzenlemek gerekiyor.
Yeni dönem ebeveynlerin daha bilinçli bireylerden oluştuğunu söyleyebilir miyiz?
16 yıllık meslek yaşamımın son 6-7 senesinde ebeveynler konusunda ciddi değişiklikler gözlemliyorum. Yani çok hızlı bir değişim söz konusu. Anne babalar eskiye göre daha bilinçli hareket ediyor, daha çok araştırıp daha çok okuyorlar. Ama bunun da dezavantajı var. çünkü çok fazla bilgi kirliliği oluşturuyor. Bu yüzden doğallıktan da çok fazla uzaklaşılmamalı. Hatta günümüzde kitap çocukları, kitap ebeveynleri var; kitaplar, akımlar, çocuk yetiştirme tarzları, ebeveynlik stilleri var. Bu trendler çok fazla yayılmaya başladı ve anne babalar onun bir parçası olmak için çabalıyor. Kendisi çok farklı bir şekilde yetişmiş, ailesinden çok farklı şeyler görmüş bir ebeveyn bir akımın parçası olmaya çalışırken kendi içgüdülerini de bir tarafa bırakıyor. Sonuç olarak da ortaya karman çorman bir durum çıkıyor. “Şimdi bir dil öğrenmenin vakti geldi, spor yapmalı, sanata yönelmeli, arkadaşları şuraya gidiyorsa bizimkisi de gitmeli” gibi işin doğallığından uzak bazı kurallar ortaya çıkmaya başlıyor. Bence bunların çok fazla dezavantajları oluyor. Son yıllarda bu tarz sıkıntılarla çok karşılaşıyorum. Bana kalırsa işi biraz doğalına bırakmak gerektiğini düşünüyorum.
“KüçüK çOCUKLAR İçİN EN İYİ TERAPİST ANNE VE BABADIR”
Peki, her çocuğun belli bir yaştan sonra uzman bir psikologdan destek alması gerekiyor mu?
Bir psikolog olarak buna hayır demek biraz enteresan aslında ama bence gerekmiyor. çünkü çocuk başvurularında benim yaptığım şey şu; eğer çocukta çok enteresan bir sıkıntı veya problem yoksa genellikle bir iki görüşmeden sonra çocuğu anlayıp, tanıyıp anne babayla görüşmelere devam ediyorum. çünkü küçük çocuklar için en iyi terapist anne ve babadır. çocuğu en iyi tanıyan ve onlarla en iyi ilişkiyi kuran onlardır. Her ne kadar biz bu işin eğitimini alsak da bu konuda deneyimli olsak da çocukla en iyi teması onlar kurar ve öyle de olması gerekiyor. Dediğim gibi çok büyük bir problem yoksa küçük yaştaki çocuklarla seans yapmaya gerek duymuyorum. Ama bu demek değildir ki hiç bilinçlenmeyin, her şeyi tamamen akışına bırakın. Hayır, eğer çocuğunuzda gözlemlediğiniz bir takım sıkıntılar varsa ya da işin içinden çıkamadığınız bazı durumlar varsa önce araştırın diyorum. Tabi ki anne babanın şüphesi ya da endişesi varsa o zaman destek alınabilir. Ben daha çok şunu söylüyorum. çocuğu getirmeniz şart değil ama kendinizi getirmeniz şart. Hatta ve hatta anne baba olmaya karar verdiğiniz anda gelmenizde fayda var. çünkü çocuklarda çok fazla sıkıntı olmuyor. Ebeveynlik yaklaşımlarında ve tutumlarında sıkıntıyla karşılaşıyoruz.
Yeni eğitim dönemi başlıyor. Bu dönemde ebeveynlerin nasıl bir tutum göstermesi gerekiyor?
Okula başlayan çocukların farklı farklı sorunları su yüzüne çıkıyor ve bu da farklı yaş aralıklarına göre değişiklikler gösterebiliyor. Eğer ki bir çocuk sıfırdan okula başlayacaksa o çocuğun farklı sorunları oluyor. Bir de hali hazırda okula devam edip uzun bir tatil sürecinden sonra o rehavete girerek yeniden okula adapte olmayla ilgili problemler yaşayan çocuklar var. Her ikisi de ayrı ayrı değerlendirilmeli. Sıfırdan daha yeni okulla tanışacak olan bir çocuk için anne babalarına çok sakin olmalarını, aceleci bir tutum sergilememelerini ve diğer bir taraftan da kararlı olmalarını öneriyorum.
Peki, ilk kez okulla tanışacak olan çocukların kaç yaşında okula başlamalarını öneriyorsunuz?
Yine burada çok net bir şey söylemek zor. Mümkünse eğer 3 yaşına kadar tam zamanlı okulu önermiyorum. Ama 3 yaşına kadar oyun grupları düzenleyen, kısa süreli çalışmalar yapan okulları önerebilirim. Fakat tabi ki okula göndermek zorunda olan anne babalar var. Böyle konuşunca da onlar endişeleniyorlar. Orda da ben şunu söylüyorum. Herkes kendine göre bir tercih yapmak zorunda. Eğer anne baba çalışıyorsa ve anneanne, babaanne, teyze, hala gibi yakın birinin bakma opsiyonu yoksa o zaman tabi ki okul öncesi eğitime 3 yaştan da önce başlanabilir. Ama mümkünse 3 yaşa kadar o ilk bakımı en yakınları tarafından sağlanmasını öneriyorum. 3 yaşından sonra başlanan eğitim ise aslında yine bir adaptasyon ve ileriki yıllar için bir geçiş süreci olarak değerlendirilmeli.
çocuğun okula adaptasyonunu sağlamak adına nasıl bir yol izlenmeli?
Başlangıçta çocukların yarıya yakını okula başlarken problem yaşıyor. özellikle ayrılma vakti ve bir yere adapte olabilme süreci bazı çocuklar için çok zor oluyor. Bir de küçük veya büyük bütün okullar çocuğu bir grubun parçası haline getirme ve bir düzene ayak uydurmanın üzerine kurulu. O yüzden çocuk bazen bununla ilgili bocalamalar yaşayabiliyor. Bu dönemde bazı semptomlarla karşılaşabiliyoruz. Mesela gece altına çişini yapmayan çocuğun gece tekrardan altına çişini yaptığını, ağlama nöbetleri geçirdiklerini, bazen fazla öfkeli olup, bazen kendi içine kapanık olmaya başladıklarını gözlemliyoruz. Bu noktada ben şunu söylüyorum; çocuğu bu duruma hazırlayın. Yani okula başlamadan önce çok büyüterek abartarak değil ama çocuğun neyle karşılaşacağı, nasıl bir süreçten geçeceği, okul tercihini yaparken beraber gidilip, böyle bir adaptasyon, oryantasyon sürecinden geçeceği gibi ön bilgiler verilip çocuğun bu duruma hazırlamak gerektiğini düşünüyorum. Sonrasında da okul başladıktan sonra bir süre zaten genelde annelerin ve babaların bir ayakları okulda oluyor. Ama o sürece girdikten sonra da çocuk bazen ağlayabiliyor, gitmek istemeyebiliyor. Orada da net bir duruş sergilemek gerekiyor. Genelde 10 gün gibi bir süre veriyorum ben. O 10 gün içerisinde azalarak tepkiler ortadan kalkıyor. Eğer kalkmıyorsa az önce saydığım semptomlar veya başka semptomlar devam ediyorsa o zaman bir durup bakmak lazım. Okulla ilgili mi bir problem var, çocuğun adaptasyonuyla ilgili bir problem var yoksa okula hazır mı değil? çünkü okula hazır olma durumu diye bir şey var. Mesela 4 yaşındaki her çocuk aynı değildir. Duygusal gelişimi, fiziksel gelişimi, ruhsal gelişimi, zihinsel gelişimi açısından hatta beden gelişimi açısından da… O yüzden her çocuk aynı olmadığı için her çocuğun adapte olma süreci de aynı şekilde olmuyor. Bunun için bizlerin önerileri oluyor. çocuğunuzun günlük hayatında böyle kayda değer değişiklikler var ise çocuğun verdiği tepkiler artarak, yükselerek devam ediyorsa orda bir durun; işin içinden çıkamıyorsanız mutlaka bizlerden destek alın. Ama eğer verdiği tepkiler azalarak ortadan kayboluyorsa o zaman sakin olabilirsiniz ve yolunuza devam edebilirsiniz.
“HEM FİZİKSEL HEM RUHSAL OLARAK KENDİNİ İYİ İFADE EDEMEYEN BİR KİŞİNİN BİRçOK SIKINTI YAŞADIĞINI GöRüYORUZ”
Bazı ebeveynler çocukları küçük yaşta farklı diller öğrensin istiyor. Bu durum çocuğun gelişimi açışından nasıl bir etki sağlar? Ya da farklı bir dil öğretirken nasıl bir yol izlenmeli?
Biz kendi dönemimizde İngilizce öğrenirken canımız çıktığı için çocuklarımızın ufak yaşta bir şeyler öğrenmesi ebeveynin çok hoşuna gidiyor. Ama burada şöyle bir sıkıntı ortaya çıkıyor. Benim klinik deneyimimde de çok rastladığım bir şey var. çocuk İngilizce veya başka bir yabancı dili çok erken yaşlarda öğrenmeye çok yatkın olduğu için ve farklı duyularla da eşleşerek çocuğun karşısına çıkınca (müzik, görsellik gibi) çok hızlı bir şekilde öğrenme gerçekleşiyor. Ama mutlaka ve mutlaka çocuğun en başta kendi ana dilini güzel, sağlıklı ve net bir şekilde öğrenmesini desteklemek zorundayız. çünkü şu terapi koltuğuna ister ergen ister yetişkin olarak kim oturursa otursun hangi şikayetle gelirse gelsin benim gözlemlediğim tek bir şey var o da şu; şikayetin en temelinde yatan şey duygularını ve düşüncelerini sağlıklı bir şekilde yansıtamıyor ve aktaramıyor olmak. Her türlü depresyon, fobi, ilişki problemi veya bambaşka sıkıntılarla yüzlerce insan geliyor. Kişinin sorunlarının kaynağına indiğinde ağırlıklı olarak duygu ve düşüncelerini ifade edemediğini fark ediyorsunuz. Hem fiziksel hem ruhsal olarak kendini iyi ifade edemeyen bir kişinin birçok sıkıntı yaşadığını görüyoruz. O yüzden benim en ama en çok üzerinde durduğum nokta bu. Bunun üzerine zaten şu an bir kitap yazıyorum.
çocuğun duygusal açıdan kendini ifade etmesi için ne gibi bir yol izlemek gerekiyor?
Anne ve babalara mümkün olduğunca çocuğunuzla konuşurken şunu öneriyorum: “Lütfen kendiniz de duygu ifadeleri kullanın!”. Mümkün oldukça çocuğunuzun da söylemesi için onu teşvik etmeye çalışın. Mesela çocuk okuldan eve gelir ve ebeveyni kendisine şöyle bir soru yöneltir; “Günün nasıl geçti?” çocukta ne yaptığını anlatır ve sohbet olaylar üzerinde ilerlemeye başlar. Ben hep diyorum ki şu olayları bir kenara bırakın. Duygulardan bahsedin. Mesela “Bugün seni en çok heyecanlandıran şey neydi?” “Bugün hiçbir şeye korktun mu?” “üzüldüğün bir şey oldu mu?” gibi sorularla çocuğunuza yaklaşın. Mümkün olduğunca çocuğun o anlamdaki duygu-kelime dağarcığını genişleterek ve önemsediğiniz şeyin duygu olduğunu çocuğa vurgulayarak iletişiminizi devam ettirin. Biz hep olay merak ediyoruz. Bu bir tek çocuklarda değil yetişkinlerde de öyle. Yani sevgililer, karı kocalar da iletişimlerini olaylar üzerinden kuruyorlar. Nasıl geçti, ne yaptın, ne ettin dışında hiçbir şey bilmiyoruz. O gün içinde partnerimiz hangi duyguları yaşadı? En çok sevindiği şey ne oldu? Kendini en bıkkın nerde hissetti? Bu soruları birbirine yönelten çiftler çok daha sağlıklı ve yakın bir ilişki sağlıyor.
Biraz da sizden bahsedelim; eğitiminizden ve ‘Yorum Psikolojik Danışmanlık’tan… Uzman Klinik Psikolog Yasemin Meriç Kazdal kimdir ve Yorum Psikolojik Danışmanlık danışanlarına nasıl hizmetler vermektedir?
Ben Uzman Klinik Psikoloğum. Bu şu anlama geliyor; psikoloji alanında lisans eğitiminin ardından klinik psikoloji alanında bir uzmanlık eğitiminden yani yüksek lisanstan geçiyorsunuz. Ben üniversitede tarih ve psikoloji bölümünü birlikte okudum. İki ayrı bölümü aynı anda okumak zordu. Şimdi soranlara da çok gerekmiyorsa hiç öyle bir fantezi aramayın diyorum. Ama tabi ki bana çok şey kattı. Hemen akabinde mezun olur olmaz yüksek lisansa başladım. Klinik psikoloji Yüksek Lisansı, aslında psikoterapi yapmak için neredeyse bir ön koşuldur. Bizim ülkemizde bu daha yeni yeni oturuyor. çünkü lisans eğitimi sırasında psikoterapi adına pek bir şey öğrenemiyorsunuz. İnsan psikolojisini öğreniyorsunuz ama psikoterapi bambaşka bir şey. çok iyi bir klinik psikoloji programını bitirdikten sonra İngiltere’ye gittim. Bir süre Southtempton’da çalıştım. Orada yetişkin, çocuk ve ergenlerle bazı çalışmalarım oldu. Döner dönmez de ‘Yorum Psikolojik Danışmanlık’ı kurdum. Yorum, benim üniversite yıllarımdaki hayalimdi. Ama biraz da uçuk bir hayaldi. çünkü mezun olur olmaz deneyimim azken böyle bir yer kurmak biraz cesaret isteyen bir şey ama çok sevdiğim için bu mesleği böyle bir yola giriştim. Ve şu anda da 12 seneyi geride bırakmış durumdayız. Yorum’u kurduktan sonra da bir ekip kurma ihtiyacı oluştu. çok da güzel bir ekibim var. Burada mesleğini çok seven çok keyifle yapan bir ekiple birlikte olduğum için genellikle buraya gelen herkes ‘aa ne güzel enerjisi var buranın’ der. Bu enerji sayesinde yaşıma göre çok fazla seans yapmışım. Bugüne kadar 15 binin üzerinde seans yaptım…
Fotoğraflar: Mert Can Alşahin