Deniz Hanım, okuyucularımız için kendinizden bahseder misiniz?
Bilgi Üniversitesi Reklamcılık mezunuyum. Üniversite sonrasında Estee Lauder’da reklam üzerine staj yaptım. Reklam ajanslarında çalıştım fakat bu alan beni pek tatmin etmedi. Sanat daha çok ilgimi çekiyordu. Müze ve sergileri çok sık ziyaret ediyordum. Sonrasında bu benim için bir tutkuya dönüştü. Reklam sektörünü tamamen bırakarak sanata yöneldim.
Resimle ilk tanışmanız nasıl gerçekleşti?
Sanatla çok erken yaşlarda 5 yaşında başladım. Yaklaşık 10 sene boyunca baleye devam ettim. Piyano çaldım. Tuvaller alırdım ve seramiklerle ilgilenirdim. Küçük yaşlardan beri el işine hep bir merakım ve ilgim vardı. Pandemi dönemiyle beraber bu alanda bir yeteneğim olduğunu keşfettim. Yaptığım resimleri sosyal medya hesabıma koydum ve burada keşfedilmeye başladı. Bu şekilde ilk sergimi gerçekleştirdim ve sonrasında birkaç sergim daha oldu. Şimdi de İsviçre’de ilk uluslararası sergim olacak. Bunun heyecanını yaşıyorum.
Tasarımlarınızda ilham aldığınız isimler kimlerdir?
Ahmet Güneştekin, Refik Anadol, Burhan Doğançay ve Tanju Demirci’nin çalışmalarını takip ediyorum. Soyut çalışmalar yani ekspresyonizm akımı ilgimi ve dikkatimi fazlasıyla çekiyor. Resimlerimi yaparken herhangi bir şey planlamıyorum. Planlama olmadan klasik müzik eşliğinde özellikle favori parçam olan Mozart’ın Lacrimosa’sı eşliğinde fırçayla dans ediyorum ve kendimden geçiyorum. Bu işi büyük bir tutkuyla yapıyorum.
Gerçekleştirdiğiniz sergilerde kendi eserlerinize isim veriyor musunuz?
İlk yapmış olduğum sergide tablolarımdan birine ‘İçimdeki Deniz’ adını vermiştim. Çok fazla psikoloji, sanat ve felsefe okumaları yapıyorum. ‘İçimdeki Deniz’ de bunun dışavurumu var. İçimdeki Deniz’in karanlık ve aydınlık tarafını resmettim. İkinci sergim ‘Renklerin Dansı’ isminde. Bu çok daha pozitif. Burada bilinçaltımdakini dışa vurdum.
Bir sanatçı olarak hedefleriniz nelerdir?
Çok büyük hedeflerim var. İlk adımı İsviçre’deki sergi ile yapıyorum. Bu konuda kendimi çok fazla geliştirip, devamını getirmeyi istiyorum. Sanatın değerini ve önemini birçok kişiye ulaştırmayı ümit ediyorum. Bu konuyla ilgili fazlasıyla istekliyim.
Sanatınızı teknoloji ile birleştirmeyi düşünüyor musunuz?
Açıkçası sanat ve NFT konusuna çok karşıyım. Sanat bir dışavurumdur. Bilinçaltı yansıması ve bir el işidir. Teknoloji bunu karşılamıyor. Bir tablonun dijitalleşmesi, ticari boyuta indirgenmesi benim için anlamını kaybetmesi anlamı taşıyor.
Yaptığınız resimlere duygularınızı katıyor musunuz?
Kesinlikle. Yaptığım bütün resimlerde bunu görebilirsiniz. Birçok farklı duygu durumunu barındırıyor çalışmalarım. Karanlık, aydınlık, karışık, farklı birçok yönü işliyorum resimlerimde. İlham aldığım sanatçılarla kendi tarzımı zaman zaman harmanlayarak ortaya farklı bir karma çıkarıyorum.
Güncel sanatta şu sıralar trendler neler?
Duyguların ve iç dünyanın ön plana çıktığı dışa vurumculuk yani ekspresyonizm çok ilgi uyandırıcı bir sanat akımı. Bu akımı insanların gizli yönlerini ortaya çıkaran anlatım olarak da nitelendirebiliriz. Herkes farklı bir yorumlama getirebilir bu tarz çalışmalara. İşin büyüleyici tarafı da buradan geliyor. Bu tarz tablolar herkeste farklı duygular hissettirebilmeli ve farklı bir bakış açısı kazandırmalı. Ben böyle düşünüyorum.
Sizin takip ettiğiniz bir sanat akımı var mı?
Sürrealizm. Çünkü psikoloji ile çok bağlantısı olan bir akım. Özellikle Salvador Dali, René Magritte’nin öncüsü olduğu bu sanat akımında bilinçaltının fazlasıyla önemli olduğunu görüyoruz. Freud’un psikanaliz fikirlerinden etkilenen gerçeküstücü sanatçılar, bilinçaltını ortaya çıkarmayı amaçlamışlardır. Sürrealizm, mevcut duygu ve düşünceleri olabildiğince dışa vurmayı hedefler.
Psikoloji ile sanatı nasıl entegre ediyorsunuz?
Sanat akımlarında özellikle sürrealizm gibi akımlarda bilinçaltı çok önemli bir husustur. Sanatçı eserini yaratırken tamamen bilinçdışı bir aktarım yapıyor. İstem dışı bir şekilde bilinçaltı duygularını tuvale aktarıp bir katarsis sağlıyor.
Kişiye özel tasarımlar, tablolar yapıyor musunuz?
Tabii ki. Sipariş üzerine kişiye özel tasarımlar yapıyorum. Mesela bir bilinçaltı uzmanı benden çok sayıda resim aldı. Konu burada tekrar psikolojiye geliyor çünkü o resimlerdeki gizemi, şifreyi çok iyi anlıyorlar. Özellikle doktorlar, psikologlar, bilinçaltı uzmanları sipariş veriyor. Yapacağım çalışmanın sergileneceği mekâna, atmosferine, renk uyumlarına bakarım. Esere kendi yorumumu da katarak; nasıl, ne tarz bir istekleri olduğunu göz önünde bulundururum. Felsefe ve psikolojiyi de birbiriyle entegre ederek çalışmalarımı şekillendiririm. Tablolarım bu şekilde ortaya çıkıyor.
Çalışmalarınıza ne gibi bir farklılık katmak istersiniz?
Şu an herkes birbirini çok fazla taklit ediyor. Eserler adeta birbirinin kopyası. Ben tamamen bir benzerlik taşımadan, daha özgün çalışmalar yapmak istiyorum. Eserlerime kendimden bir parça koymak istiyorum.
Deniz Hanım, ‘Medusa’ tablonuz çok dikkat çekici. Bu eseri ne kadar sürede ve nasıl bir çalışma ile yaptınız?
Medusa’nın tarihi, mitolojisi, hikayesi beni çok etkiler. Ben Medusa’ya daha modern bir yorum getirmek istedim. Bu yüzden Versace tarzı yapmak istedim. Mitolojiyi modernizmle harmanlayarak bu eseri ortaya çıkardım. Bu çalışma yaklaşık 1 buçuk ayımı aldı. Tek tek, çok ince bir şekilde işleye işleye yaptım bu tabloyu.
Sanatın sizin için anlamı nedir?
Sanata tek taraflı bakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Sadece yatırım olarak, ticari bir kaygı ile bakmamak gerekiyor. İnsanlar bir tabloya baktığı zaman onu hissetmeli. İçindeki şifreleri çözmeli. Özellikle Leonardo Da Vinci’nin tablolarını beğenme sebebim eserlerinin şifre barındırması. Onu çözmeye çalışmak, üzerinde düşünmek. Kilit nokta kesinlikle bu.
İNSTAGRAM: denizinceeerart