Yaşamın her anını keyifli bir şekilde geçirmeyi kendine prensip edinen Kare Anaokulu’nun sahibi ünlü iş kadını Aydan Gömügen; iş dünyasındaki başarılarının yanı sıra renkli sosyal yaşamıyla, özenli ve şık giyimiyle de büyük beğeni topluyor. Hassas, duyarlı, eğitimci ve yardım sever kişiliğinin sonucu olarak çocukluğundan beri ilgilendiği Down Sendromlular için eşi Muhammed Abdullah Tuncay ile İstanbul Down Sendromlular Derneği ve Uluslararası Down Federasyonu’nu kuran Aydan Gömügen bu alanda yaptıkları çalışmalarla her geçen gün daha da güçlendiklerini belirtiyor. Hayatı dolu dolu yaşayan, güzelliğine ve görünümüne özen gösteren, en son trendleri yakından takip eden Aydan Gömügen iş dışındaki yaşamını, Down Sendromlu çocuklar için yaptıkları çalışmaları ve başarısının sırrını Klass’a anlattı.
“çocuk lise yıllarına geldiğinde ilerde ne olacağına karar verip üniversite imtihanına girerken tercihler yapıyor. Biz ise çocuklar anaokuluna geldiğinde bunu keşfetmek istiyoruz. Psikologlar ve kurul eşliğinde çocuğu sıkmadan, ona resimler yaptırıp ilgi alanlarını keşfediyoruz ve çocuğun gelecekte nelere yöneleceği konusunda fikir sahibi oluyoruz.”
“çok güzel bir törenle Uluslararası Down Federasyonu’nu kurduğumuzu ve 5 yıllık kalkınma planını açıkladık. Her geçen gün daha da güçleniyoruz. Ben her konuda eşime yardımcı oluyorum. Bir de kendi okulumda birkaç Down’lu çocuğu aralarında kaynaştırma gibi çocukların içine sokup birlikte bir şeyler yapmalarını sağlıyoruz. Onları ayrıştırmadım. çünkü farkındalık yaratmak için o çocuklar normal çocukların arasında bir şeyler yapmalı ki o çocuk topluma kazandırılsın.”
“Neden normal bir çocuğun yaptığını Down’lu bir çocuk yapamasın. Onların sadece 1 fazlaları var. 47 kromozomları var bizlerin 46 kromozomu var. Aslında onlar engelli değiller. Ve bu çocuklar eğitildiklerinde çok güzel yerlere gelebiliyorlar.”
“Mor asil, bereket ve parayı çeken bir renk olduğu için benim karakterimde de bu var. Lider karakterim var. Liderin rengidir derler mor için. Parayı çeker, asaleti temsil eder derler. Kendi evimdeki bütün mobilyalarımda, giydiğim elbiselerimde, kullandığım aksesuarlarıma kadar her şeyimde bir mor vardır. Hatta sahibi olduğum Kare Anaokulu’nun bile logosunda mor var. Okulun iç dizaynı da mor.”
Aydan Hanım sahibi olduğunuz Kare Anaokulu son dönemlerde dikkatleri üzerine çeken bir eğitim kurumu. Defalarca “Yılın En İyi Eğitim Kurumu” olarak ödüle layık görüldü. Bu ödüllere layık görülmesinin nedenleri nelerdir?
Kare Anaokulu açılalı 7 yıl oldu. 7 yılda çok şeyler başardık. 4 tane yabancı dili anaokulu seviyesinde öğreten tek okul oldum ve Türkiye’de olmayanı yaptım. çocukları sıkmadan o dilleri küçük kelimelerle 50-100 kelimeyle konuşabilecek düzeye getirdik. Okulda salsa ve yoga dersleri vererek çocukların rahatlamasını sağladım. Ve her zaman hedefim ise anaokulu üniversitesini kurmak. çocuk üniversitesi değil, anaokulu üniversitesi kurmak istiyorum. Bununla ilgili altyapımızı kurduk. çocuk lise yıllarına geldiğinde ilerde ne olacağına karar verip üniversite imtihanına girerken tercihler yapıyor. Biz ise çocuklar anaokuluna geldiğinde bunu keşfetmek istiyoruz. çocuklara belli resimlerle ilerde ne olmak istediklerini soruyoruz. Daha anaokulu çağlarında çocuğun ne olmak istediğini öğreniyoruz. Psikologlar ve kurul eşliğinde çocuğu sıkmadan, ona resimler yaptırıp ilgi alanlarını keşfediyoruz ve çocuğun gelecekte nelere yöneleceği konusunda fikir sahibi oluyoruz. Resim ve konuşma tarzı bize her şeyi öğretiyor. Bu anaokulu üniversitesi aslında Avrupa’da yapılan ama bizim ülkemizde hiç yapılmayan bir kavram. çünkü çocuğun ilerleyen yaşlarında çocuklar çok fazla seçim yapamıyorlar. Ya anne babasının doğrultusunda gidiyor ya para kazanmak amacıyla hiç sevmediği bir mesleğe giriyor ya da herhangi bir mesleği yapıyor ama hiç mutlu olmuyor. Kişilerin yaptıkları meslekte mutlu olmaları gerekiyor. Biz onu vermeye çalışıyoruz. Bu anaokulu üniversitesi kavramı da buradan çıkıyor.
Peki, çok fazla ödül alan bir anaokuluna insanların bakışı nasıl olmaya başladı?
Biz ödüller aldıktan sonra öğrenci sayımızda patlama oldu. ödülleri nasıl verdiklerini neye göre değerlendirdiklerini ben de bilmiyorum. İnternette oylama yapılıyor, ödüle layık olduğumuzu düşünerek bir çok kurum bizim okulumuzu teklif ediyor. çok öğrenci ve veliler bu ödülleri görerek ve bizim de medyada verdiğimiz reklamlarla bizi tanıyor. ödül almamdaki neden sanırım her şeyi çok incelemem. İkincisi hiç yapılmayan şeyleri okulda yaptık; dil öğretimini 1 değil 4 dil yaptık. üçüncüsü hijyene çok önem verdik.. Dördüncüsü de çocukların bireyliklerine saygı duyuyoruz ve onları yüceltiyoruz. Yani buraya bir çocuk gelip her şeyi söyler ve onu dinlemek zorundasınız. Biz bunu veriyoruz bu okulda. Siz bir bireysiniz ve düşünceleriniz var. Bunları verdiğiniz zaman demek ki daha mutlu oluyorlar bizim okulumuzda. öğretmenlere gelirsek de çok ilginçtir öğretmenler normalde Cumartesi, Pazar çalışmıyorlar ama çoğu öğretmenimi görüyorum cumartesi gelip (zaten nöbet tutar her hafta 1 öğretmen) bizimle birlikte oluyor. 7’ye kadar çalışan aileler olduğu için 7’ye kadar bizimle olan çocuklar var. Bazı öğretmenlerimiz de onlarla birlikte kendi mesailerinin dışında yanlarında bulunuyorlar.
“çOK GüZEL BİR TöRENLE ULUSLARARASI DOWN FEDERASYONU’NU KURDUĞUMUZU VE 5 YILLIK KALKINMA PLANINI AçIKLADIK”
Son dönemde de en hassas olduğunuz konuda Down Sendromlu çocuklar için eşinizle birlikte İstanbul Down Sendromlular Derneği’ni ve sonrada Uluslararası Down Federasyonu’nu kurdunuz…
Bu benim çocukluğumda da olan bir şey. Dame de Sion’da okurken rahibeler bizi hep Fransız Lape Hastanesi’ne götürürlerdi. Orada yaşlılara veya oradaki zihinsel engelli kişilere, çocuklara yardım etmemizi isterlerdi. Onlara kitap okurduk, bulaşıklarını yıkardık. Oradan beri benim kafamda hep birilerine yardım etmek var. Sonraki yıllarda üniversiteye gittiğimde yine çevremdeki Down’lu çocukları bulmaya çalıştım. Onlara o zamanlar erzak yardımı yapıyordum, oturup konuşuyordum, gezdiriyordum, sinemaya götürüyordum. Yani toplumun içine katıyordum. Bunlara bu şekilde devam ettikten sonra eşimle tanıştım. Eşim de 19 yıldır Down Sendromlularla çalışmış. İkimiz de aynı fikirlerde buluşunca İstanbul’da bu amaçla kurulmuş bir dernek olmadığı için bir Down Derneği kuralım dedik. çalışmalara başladık. İstanbul Down Sendromlular Derneği’ni kurduk. Ondan sonra da Uluslararası Down Federasyonu’nu kurduk. Federasyon çatısı altında 18-20 ülkenin dernekleri üye oldu. Ve de 21 Mart’ta çok güzel bir törenle Uluslararası Down Federasyonu’nu kurduğumuzu ve 5 yıllık kalkınma planını açıkladık. çok değişik bir ambiyansla basına tanıttık. Her geçen gün daha da güçleniyoruz. Ben her konuda eşime yardımcı oluyorum. çalışmalarında çeşitli yerlerde organizasyonlar yapmalarına yardımcı oluyorum. Bir de kendi okulumda birkaç downlu çocuğu aralarında kaynaştırma gibi çocukların içine sokup birlikte bir şeyler yapmalarını sağlıyoruz. Onları ayrıştırmadım. çünkü farkındalık yaratmak için o çocuklar normal çocukların arasında bir şeyler yapmalı ki o çocuk topluma kazandırılsın. Velilerle de görüşüp fikirlerini aldım. Belki ileriki yıllarda belki de önümüzdeki yıl 1 veya 2 Down’lu çocuğu alıp normal çocukların arasında öğrenim görmelerini sağlayacağım. Bu şekilde bir hedefim var. Bizim ülkemizde bu şekilde fikirleri hayata geçirmek çok zordur. Bir zihinsel engelliyi almak, onunla birlikte bir şeyleri paylaşmak… Genelde velilerde bunu saklarlar. Kendi çocukları olduğu halde saklarlar. Bazı veliler de kendi normal çocuklarıyla birlikte Down’lu çocuğun olmasını istemezler. Biz onu yok etmeye çalışıyoruz. Aslında en önemli sosyal sorumluluk projesi bana göre bu fikri yok edebilmektir. çünkü onlar da normal çocuk. Neden normal bir çocuğun yaptığını Down’lu çocuk yapmasın. Onların sadece 1 fazlaları var. 47 kromozomları var bizlerin 46 kromozomu var. Aslında onlar engelli değiller. Ve bu çocuklar eğitildiklerinde çok güzel yerlere gelebiliyorlar. Biz gördük bunları; Telekom’da çalışanlar varmış, Turizm Bakanlığı’nda çalışanlar var, turizm işletmelerinde çalışanlar var. Bizim de şimdi ‘Down’lu Şefler’ projemiz var. 23 hafta sürüyor. Sonra her bir otelde 3 tane çocuğumuz 3 otelde aşçı olacaklar. Onları hayatın içine katmaya çalışıyoruz.
“YAKIN ZAMANDA ANNEMİ KAYBETTİM VE YAŞADIĞIM OLAYLARDAN SONRA KUTSAL TOPRAKLARA GİTME İSTEĞİM OLUŞTU”
Siz aynı zamanda çok sosyal ve aktif bir insansınız. Sürekli yurtiçinde ve yurtdışında gezileriniz oluyor. Yaz döneminde sizi nerelerde göreceğiz?
Yakın zamanda annemi kaybettim. Ve yaşadığım olaylardan sonra kutsal topraklara gitme isteğim oluştu. 5-9 Nisan arasında eşim, ben ve kayınvalidem Umre’ye gidiyoruz. Orayı görmek istiyorum. çok ülke gezdim. Bir de kutsal toprakları gezmek istiyorum. Orada ne var onu öğrenmek istiyorum. Oraya herkes gidiyor soruyorum orada ne var diye. Gitmeden bilemezsiniz diyorlar. Ben de bu deneyimi yaşamak istedim. Şimdiki planımda bu var. Daha sonra Geyikli’de, Bodrum’da, adada yazlığım var. Belki yurtdışına Avrupa ülkelerine gidip 1-2 gün kalırım. Ama çok uzun bir seyahatim yok. Ama yazı büyük ihtimalle Bodrum ve Geyikli’de geçireceğim. Ramazan’da adada olacağım. çünkü o sıcakta gitmek istemiyorum. Bayramda artık Geyikli veya Bodrum’da olurum diye düşünüyorum.
Hem bir eğitimci hem de sosyal sorumluluk projeleri yapan bir insan olarak okuyucularımıza bir mesajınız var mı?
Mümkün olduğu kadar herkes şöyle bir etrafına bakıp bugün sosyal sorumluluk anlamında ne yapabildim ya da gelecekte ne yapabilirim diye bir soru sormalı kendisine. Ve eğitimci olduğum için her şey eğitimden geçiyor. Tüm çocuklarımızı eğitime doğru yönlendirmemiz gerekiyor. çünkü bu vatan hepimizin ve ülke çocukların, gençlerin omuzunda yukarıya doğru yükselecek.
Aydan Hanım, siz toplumda sevilen, sayılan, ilgi gören bir hanımefendisiniz. Giyim tarzınız çok dikkat çekiyor. Sizin giyimdeki tarzınız nedir? Neleri ön plana alırsınız? Nelere dikkat edersiniz? Modaya bakış açınız nedir?
Genelde herkes kendine yakışanı giymeli diye düşünüyorum ama ben bir okul işlettiğim için çok fazla spor kıyafetleri tercih edemiyorum, onları özel yaşamımda kullanıyorum. Ama daha çok pantolon-ceket, etek-ceket ve abiye kıyafetler giyiyorum. Davetlerde de daha çok uzun yine abiye türü tercih ediyorum. Biraz taşlara da meraklı olduğum için daha ön plana çıkacak elbiseler tercih ediyorum.
Marka olarak tercihiniz var mı?
Marka olarak hiç yok. Sadece çeşitli vitrinlerde gördüğüm elbiseleri kendi kafamda tasarlayıp bambaşka bir elbise diktiriyorum. Direkt bir markanın elbisesini alıp giymiyorum.
“GENELDE MOR RENK TERCİH EDİYORUM. AMA GECE KIYAFETLERİNDE SİYAH KULLANIYORUM”
Renk tercihiniz nedir?
Genelde mor renk tercih ediyorum. Ama gece kıyafetlerinde ağırlıklı olarak siyah kullanıyorum. Bunun yanı sıra son zamanlarda saks mavisi kullanmaya başladım. Daha çok renkli şeyler giymek istiyorum ama konumum itibariyle giyemiyorum. Yine siyah, kahverengi, taba renklerini giyiyorum. Renkli kıyafet giymek istediğim zaman sanki kendimi başka biriymişim gibi düşünüyorum. Benim üstüme oturtulan bir kişilik var. O kişinin dışına istesem de çıkamıyorum. çıkmak istesem çok farklı olur. Mini etekler, deri ceketler, deri çizmeler giyerim. Kırmızının tonlarını çok severim, kırmızılarla değişik elbise tonları yapmaya çalışırım. İddialı, canlı, uçuk olan her şeyi giymek isterim. İşim gereği giyemiyorum ama blue jean tarzı pantolonlar giymeyi çok seviyorum. Bir de fiziksel olarak zayıf olduğum için mini etek giymeyi seviyorum. Hiçbir zaman diz altı giymeyi sevmem. Bu da yıllardır gelen bir alışkanlık.
Mor rengin sizin için anlamı nedir?
Mor asil, bereket ve parayı çeken bir renk olduğu için benim karakterimde de bu var. Lider karakterim var. Liderin rengidir derler mor için. Parayı çeker, asaleti temsil eder derler. Kendi evimdeki bütün mobilyalarımda, giydiğim elbiselerimde, kullandığım aksesuarlarıma kadar her şeyimde bir mor vardır. Hatta sahibi olduğum Kare Anaokulu’nun bile logosunda mor var. Okulun iç dizaynı da mor. Benim burcumun taşı ametist. Ametistle ona yakın pudra renginde bir taş pembe parsı seviyorum. Ama elbiselerimde de mesela pembeyi kullanıyorum morun yanında. Lider ruhlu olduğum için mor daha ağırlık kazanıyor hayatımda.