Hedefim İnsan İhtiyaçlarının Ön Planda Tutulduğu Bir Tasarım Süreci ve Yeni Davranış Biçimleri Geliştirmek

Hedefim İnsan İhtiyaçlarının Ön Planda Tutulduğu Bir Tasarım Süreci ve Yeni Davranış Biçimleri Geliştirmek Hedefim İnsan İhtiyaçlarının Ön Planda Tutulduğu Bir Tasarım Süreci ve Yeni Davranış Biçimleri Geliştirmek

Lisans eğitimini New York School of Interior Design University’de tamamlayan, Florence University of Arts University’de sanat tarihi eğitimi alan ve uzun yıllar çeşitli lüks otel, ofis, konut, restoran, mağaza projeleri üzerinde yoğunlaşan mimari firmalarda edindiği tecrübeyle iç mimari alanda gerekli vizyonu kazanan Ayşenur Bülbül, geçtiğimiz yıl kendi iç mimari uygulama şirketi AAB Architecture’ı kurdu. “AAB Architecture olarak tüm projelerimi butik hizmet anlayışıyla kurguluyorum” diyen Ayşenur Bülbül, kısa sürede gerçekleştirdiği projelerle sektörüne değer katarken kusursuz hizmet anlayışıyla da kısa sürede başarıyı yakaladı. “Beni kendi firmamı kurmaya iten en önemli unsur girişimci bir ruha sahip olmam” diyen AAB Architecture Kurucusu Ayşenur Bülbül ile başarı hikayesini, markasını ve kendisini farklı kılan özelliklerini ve gelecek hedeflerini Klass okurları için konuştuk.  

Ayşenur Hanım, gerçekleştirdiğiniz projelerle sektörünüze değer katan bir isimsiniz. Öncelikle sizi tanıyarak iç mimarlığı neden tercih ettiğinizi dinleyebilir miyiz?
İç mimar olmak istediğime lise yıllarında bu mesleğe olan hayranlığım sebebiyle karar verdim. Tasarım yapmak bir nevi bir problem çözmek gibi. Disiplinli çalışma hırsım, analizci ve detaycı karakterim, mimar gözü dedikleri “su terazisi” hassasiyetindeki ölçü takıntım ve bulunduğum mekâna estetik görünüş kazandırma isteğim doğrultusunda bu meslek tam da yerinde bir seçim oldu benim için. Lisans eğitimimi 2012 yılında New York School of Interior Design University’de tamamladım. Ayrıca sanat tarihine olan ilgim sebebiyle de Florence University of Arts University’de özel bir sanat tarihi sertifikası aldım. İç mimari alanda gerekli vizyonu kazanmamın temelleri toplamda 6 yıl yurt dışında yaşamış olmam ile atıldı. Hem New York’da bulunduğum sürede, hem de 2013 yılında Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli lüks otel, ofis, konut, restoran ve mağaza projeleri üzerinde yoğunlaşan mimari firmalarda iş deneyimi kazanmamla da pekişmeye başladı. Geçtiğimiz sene ocak ayında da kendi iç mimari uygulama şirketim AAB Architecture’ı kurma kararı aldım.

“KENDİ FİRMAMI KURMAYA İTEN EN ÖNEMLİ UNSUR GİRİŞİMCİ BİR RUHA SAHİP OLMAM”
AAB Architecture markasını oluşturma süreciniz nasıl gelişti?
Mesleki anlamda gerçekleştirmek istediğim hayallerimin olması sebebiyle ve tamamıyla kendime ait bir iletişim yolu bulmak için bu yola girdim. Beni kendi firmamı kurmaya iten en önemli unsur da girişimci bir ruha sahip olmam. Buna rağmen hep “Daha değil 10 sene sonra belki bir ofis neden olmasın?” şeklinde düşünürken, cesur bir adımla bir gün kendimi işten ayrılmış, firmamı kurmuş ve mimari işler alıyor olarak buldum. Bir markayı kurmak ve yönetmek mimarlık yapmanın yanı sıra çok daha vakit alan ve kapsamlı bir iş. Ancak tasarım yaparken bunun kendi ürünün olması hissi bambaşka ve buna kesinlikle değer.

AAB Architecture butik hizmet anlayışıyla kısa sürede başarıyı yakaladı. Sunduğunuz hizmetlerden ve bu başarının temellerinden bahseder misiniz?
AAB Architecture olarak tüm projelerimi butik hizmet anlayışıyla kurguluyorum. Prensip olarak mimari ve teknik anlamda tüm detay ve inceliklere aynı özeni ve titizliği göstermek çok önemli. Ancak altını çizerek söylemeliyim ki bu başarının temeli kesinlikle çok disiplinli, uzun ve yoğun şartlar altında çalışmaktan geliyor. Firmamın hizmet alanları; iç mimari tasarım proje ve uygulama, 3 boyut görselleştirme, satın alma hizmetleri ve anahtar teslim projeler. Aynı zamanda mimari, mekanik, elektrik ve peyzaj gibi farklı disiplinler arası proje-uygulama koordinasyonunun sağlanması konusunda da müşterilerimize hizmet veriliyor.

AAB Architecture markasını ve sizi farklı kılan özellikleriniz nelerdir?
AAB Architecture olarak sadece estetik olanı değil hem müşterilerimizin yaşam tarzını yansıtan, onlara tasarladığımız mekanlarda kendilerini özel hissettiren hem de seçilen ürünlerin fonksiyonelliğini ve malzeme ömrünü düşünerek tasarımlarımızı kurguladığımı söyleyebilirim. Özellikle önem verdiğimiz ve bizi farklı kıldığını düşündüğümüz özellikler arasında yaşanmışlığı olan ve “eski” olarak değerlendirilebilecek ürünlerin proje tasarımına uygun olacak şekilde tekrardan elden geçirilip modern bir şekilde yerlerine tekrar kavuşturmak oluyor diyebiliriz. Önem verdiğimiz diğer bir konu ise bir bebek veya çocuk odası tasarlarken çocuk sağlığı ve güvenliğinin başta olduğu, seçilen malzemelerin kimyasal ve toksik içermeyen maddelerden oluşmasıdır. Genel olarak tüm diğer projelerimizin butik hizmet anlayışıyla zamansız, kullanım esnekliği sağlayan ve akılda kalıcı olmasının bizi farklı kıldığını düşünüyorum.

“SEÇİLEN ÜRÜNLERİN FONKSİYONELLİĞİNİ VE MALZEME ÖMRÜNÜ DÜŞÜNEREK TASARIMLARIMI KURGULUYORUM”
Son dönemde sürdürülebilir mimari oldukça önemli bir konu olarak görülüyor. Sizin bununla ilgili düşünceleriniz nelerdir? Siz bu konuda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
İç mimarlık mesleği, doğası gereği doğal ve ekonomik kaynakları kullanarak insana fiziksel, psikolojik, kültürel ve sosyal anlamda etki etmekte. İç mimar bu kullanım ve etkilerin her açıdan sonuçlarını öngörebilme yetisine sahip olmalı ve etik ilkelerden uzaklaşmamalıdır. En basit tanımıyla sürdürülebilir tasarım, sosyal, ekonomik ve ekolojik sürdürülebilir objeler, mekanlar ve hizmetler tasarlama felsefesidir. AAB Architecture olarak benim için de iç mekânın uzun ömürlülüğü konsept geliştirmenin önemli bir parçası. Seçilen ürünlerin fonksiyonelliğini ve malzeme ömrünü düşünerek tasarımlarımı kurguluyorum.

Kısa sürede yakaladığınız başarı sayesinde sektörde adınızı duyurdunuz. Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?
İnovasyon çağında yaygın şekilde kullanılmaya başlanan, insanların temel ihtiyaçlarının ön plana koyulduğu “insan odaklı tasarım” günümüzün en önemli ve vazgeçilmez tasarım odaklarından biri olarak benim çok ilgimi çekiyor. Günümüzün pandemi koşulları altında artık evlerimizin de birer ofise dönüşmesi gerekti. Evleri normalden daha uzun süre içinden çıkmadan da içinde keyifle yaşanabilir hale gelecek şekilde düzenlemeye doğal olarak başladık bile. Evler için geçerli olan tasarım kuralları artık sosyal izolasyonu sağlayacak, evden çalışma ihtiyacını karşılayacak, karantina dönemlerinde kendi kendine yetmeye imkân sunacak şekilde “insan odaklı” olarak dönüşmekte. Benim de hedefim ilerleyen günlerde yapacak olduğum yeni projelerimde insan ihtiyaçlarının ön planda tutulduğu bir tasarım süreci ve yeni davranış biçimleri geliştirmek.

İnstagram:   aab.architecture

Ayşenur Bülbül