Maalesef şu anda dünyada hakim olan bir ekonomik-sosyal sistem var. Bu sistemin adı kapitalizm. Devamlı bir şekilde üretimi ve tüketimi ön gören bir sistem. İnsanların sürekli tüketmesine yönelik bir ekonomik sistem. Bu, ister ABD’deki gibi kapitalizmin bütün unsurlarını ihtiva etsin isterse Rusya ve Çin’de olduğu gibi kapitalizmin bazı unsurlarını ihtiva etsin neticede hakim bir sistem. Habil ve Kabil olayından bugüne kadar ahiret temalı bütün semavi dinler ve Doğu dinleri dahil hepsi mutluluğu önermesine rağmen maalesef dünya mutlu değil. Dolayısıyla koronavirüs salgını sonrasında dünyanın bunu bir fırsat bilerek yeni bir yaklaşımla insanların mutluluğunu ön plana çıkararak farklılığın birlikteliğini, huzuru, refahı, hoş görüyü, arkadaşlığı ön plana çıkaran yeni bir düşünsel yapı önerdim. Şu anki yaşantı tarzımızdan daha rahat, daha hoşgörülü, daha yumuşak bir hayata ve mutlu yaşamaya ihtiyacımız var. İnsanların hayatları çok kısa.
“HEDONİK YAKLAŞIMLARLA DÜNYAYI İDARE ETMEK MÜMKÜN DEĞİL”
Hepitalizm düşüncesi ve böyle bir kitap kaleme alma fikri sizde nasıl oluştu?
Bugüne kadar yaklaşık 100 milyar insan dünyaya gelmiş. Bunların sadece 8 milyarı hayatta. Geriye kalan bütün insanlar öldü. Bu kadar hırs bu kadar ego, bu kadar empati yoksunluğu, bu kadar hedonik yaklaşımlarla dünyayı idare etmek, insanları mutlu edebilmek mümkün değil. Bundan dolayı Covid-19 küresel salgınını fırsat bilerek acaba daha mutlu bir dünya oluşturulabilir mi diye bir arayışın içerisine girdim. Hepitalizm denen mutluluğu, dinginliği, hoşgörüyü, farklının birlikteliğini, çevreciliği ön plana çıkaran yeni bir paradigmayı dünyaya önerdim. Bunu önerirken de dünyada yaşayan 8 milyar insanın da birer Hepitalist olması gerektiğini, mutluluğu ön plana çıkaran, çatışmayan insanlar olması gerektiğini söyledim.
Sizce dünyada Hepitalist bir yaşam modeline engel olan sorunlar nelerdir?
Şu andaki dünyanın mevcut durumuna baktığımız zaman çok kötü idare edildiğini söylemeliyiz. Savunma ve iç güvenlik için yılda yaklaşık olarak 14.9 trilyon dolarlık bir meblağ ayrılıyor. Bu sayı kişi başına yaklaşık 5 dolara tekabül ediyor. Sadece silah tüccarlarının yaptığı satış ise yaklaşık 2 trilyon dolar. Dünya 4 milyar ton gıda üretiyor. Bu miktarın 1,3 milyar tonu israf ediliyor. Dünyada makro seviyede etkin bir tarım planlaması yapılmıyor. Bize gönderilen sinyallerin etkisiyle ihtiyacımızdan fazla ürün alıyoruz. Kapitalizmin pazarlama stratejileri, nöro marketing dediğimiz hususlar bizi buna itiyor. Dünya 2019 yılında ürün pazarlamasına yönelik olarak 560 milyar dolar harcama yapmış. Bu 560 milyar dolarlık harcama tüketimi teşvik amacıyla yapılıyor. Bu tüketim anlayışı insanların mutsuz olmasına sebep oluyor. Oysa mutluluk hazdan değil ahlaklı ve erdemli olmaktan geçiyor.
“BEN ESKİ BİR ASKER OLMAMA RAĞMEN SİLAH ÜRETİMİNİN AHLAKİ OLMADIĞINA İNANIYORUM.”
Dünyadaki savaşları ve silahlanma yarışını Hepitalizm çerçevesinde nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kapitalizmin unsurlarına baktığımız zaman insanlara faydası olmayan ürünlerin de üretildiğini, kazanç kapılarının da bu şekilde oluşturulduğunu görüyoruz. Bunlardan birisi de silah üretimi. Ben eski bir asker olmama rağmen silah üretiminin ahlaki olmadığına inanıyorum. İnsan öldürmeye yönelik yaptığınız bir ticaretin ahlaklı bir ticaret şekli olduğuna inanmıyorum. Bunlar kapitalizmin savaş ekonomisi çerçevesinde geliştirilmiş olan, insanlığa hiçbir faydası olmayan, insanlığın yok edilmesine yardımcı olan yaklaşımlar olarak değerlendiriyorum. Bundan yıllar önce ordusunu lağveden Kosta Rika şu anda dünyanın en mutlu ülkelerinden bir tanesi.
Hepitalizmin en güzel örneğinin Peygamber Efendimizin yaşadığı Asrı Saadet’te yaşandığını söyleyebilir miyiz?
Bana göre Peygamber Efendimiz Hepitalizmin en güzel örneğini sundu. Hepitalizmin en önemli unsurlarından birisi olarak saydığımız minimalizmi Peygamber Efendimizin hayatında görüyoruz. O devirde sahabeler de böyle bir yaşam sürüyordu. Peygamber Efendimiz o dönemde yaptığı Medine Sözleşmesi ile şehirde yaşayan farklı inançlara mensup insanlar arasında farklılığın birlikteliğini sağladı.
Mevcut dünya düzeninde Hepitalizm’i uygulayan ülkeler var mı?
Hepitalizm’e eğilimli olan ülkeler var. Bununla ilgili olarak çok enteresan bir gelişme var. Yeni Zelanda Başbakanı, Finlandiya Başbakanı, İzlanda Başbakanı ve İskoçya Başbakanı yeni bir iş birliğine imza attılar. Söyledikleri şey de şu: “İnsanlarımıza hep ekonomik büyümeden bahsediyoruz. İnsanlar bir başkasına muhtaç olmayacakları belirli bir gelir seviyesine ulaştıktan sonra mutlu olmayı arzu ediyorlar. Dolayısı ile bizlerin politikalarımızı insanların mutlu olmasına imkan sağlayacak şekilde yeniden düzenlememiz gerekir.” Yeni Zelanda 2019 yılından başlayarak bütçesini mutluluk bütçesi şeklinde yeniden düzenleme eğilimine girdi. Dolayısı ile bizim dünya ve ülke liderlerinin üzerinde yoğunlaşması gereken konu insanların mutluluğu.
Sizce ülkemizde de bu tür çalışmalar yapılacak mı?
Bu çok güzel bir ideal. Bugün dünya üzerinde 35’e yakın ülkenin ordusu yok. Avrupa Birliği de sınırları ortadan kaldırdı. Avrupa silahsızlanma ve sınırları ortadan kaldırmaya yönelik bir adım attı. Bu süreç biraz daha zaman alacak. Savunma bakanlıklarının yerini mutluluk bakanlıkları almalı. Türkiye’nin de böyle bir amacı benimsemesi gerekir. Silah lobicileri bir manada algı yaparak ülke yöneticilerini yönlendiriyorlar. Ve bu ülkeler olmaması gereken miktarda silaha yatırım yapıyorlar. İnsanların kalkınmasına, gelişimine, sağlığına, huzur ve refahına daha çok harcama yapılması gerekir. İnsanlar buna muhtaç ve bunu hakkediyor.
Hepitalizm kitabını henüz okumayan kişilere neler önermek istersiniz?
Ben bu kitabı bir kişisel gelişim kitabı olarak yazmadım. Hepitalizm’de devlet yönetimlerinin dikkate alması gereken 18 stratejiye yer verdim. Elektronik demokrasi, partizanlığın olmadığı partisiz demokrasi bunlardan bazıları. Blok zincir teknolojisin olduğu bir durumda artık aracıların yeri yok. Bana sorarsanız içinde yaşadığımız teknolojik atmosferde partilere de ihtiyaç yok. İnsanlar internet hızının da artmasıyla aracı kurumlara ihtiyaç duymadan dijital ortamda bir araya gelip kanun teklifi verebilir. Uluslararası ilişkilerin de kazan/kazan modeline dayanması gerekir. Önerdiğim hususlardan bir tanesi de vatandaşlık geliri. İnsanlarımız hiçbir şekilde sefalet içinde yaşamamalı. İnsan çok değerli bir varlık. İnsanın mutlak suretle temelli bir gelirin olması gerekir. Ben Türkiye İsrafı Önleme Vakfı başkanıyım. 2019 yılında bilimsel yaklaşımı dikkate alarak bir araştırma yaptığımızda Türkiye’nin 642 milyar lirasını israf ettiği ortaya çıktı. İsrafı önleyerek vatandaşlarımıza yaşamlarını idame ettirmeleri adına bir gelir kapısı sağlayabiliriz. Ben insanlığın mutluluğu için öz üretim ve öz tüketimin olduğu parasız bir dünya hayal ediyorum.
- Röportaj:Afranur Kalaycı
- Fotoğraf:Mertcan Alşahin
- Mekan: The St.Regis İstanbul