Oyunculuk da Prensibim Egosuz Olmak ve Projelerimde Sıfırdan Başlamış Gibi Hissetmek

Oyunculuk da Prensibim Egosuz Olmak ve Projelerimde Sıfırdan Başlamış Gibi Hissetmek Oyunculuk da Prensibim Egosuz Olmak ve Projelerimde Sıfırdan Başlamış Gibi Hissetmek

Genç, Güzel ve Başarılı Oyuncu Elif Ceren Balıkçı, oyunculuk serüvenini ve hedeflerini Klass’a anlattı...

Küçük yaşta başladığı oyunculuk kariyerinde Kayıp Prenses, Göç Zamanı, Bana Artık Hicran De, Merhamet, Bez Bebek ve Madalyon dizilerinde rol alan Elif Ceren Balıkçı, oyunculuk performansı ve sempatik kişiliği ile ekranların aranılan yüzü oldu. Oyunculuk ile beraber eğitim hayatında bir grafik tasarım bölümü öğrencisi olan Elif Ceren Balıkçı gelecekte bir reklam ajansı sahibi olmayı hedefliyor. Son olarak ‘Öğretmen’ dizisiyle ekranlarda yer alan ve dizideki performansı ile bir kez daha izleyicileri kendisine hayran bırakan Elif Ceren Balıkçı ile oyunculuk ile tanışma hikayesini, küçük yaşta oyunculuğa başlamanın kendisine sağladığı avantajları, dijital platformların sektöre etkisini ve gelecek planlarını Lazzoni Hotel’in muhteşem atmosferinde Klass okurları için konuştuk.

 

Ceren Hanım, çok küçük yaşta oyunculuk mesleğine başladınız. Oyunculuk ile tanışma hikayenizi bizimle paylaşabilir misiniz?

Oyunculuk serüvenim henüz beş yaşındayken Şafak Sezer ile tanışmamla başladı. Şafak Sezer ailemizin otelinde konaklarken bir gün yanına gidip ona sorular sormuşum. Annem yanıma geldiğinde Şafak Sezer anneme “Kızınız çok yetenekli, onu oyunculuk kursuna yazdıralım.” demiş. Annem ilk duyduğunda bu teklife çok sıcak bakmamış. Aradan üç yıl geçtikten sonra bir komşum bizim haberimiz olmadan beni bir ajansa yazdırdı. Bu olayın üzerine Fiat Linea ve Algida Max reklamlarında oynadım. Bu iki reklam filminden sonra ‘Kayıp Prenses’ dizisine iyi karakter olarak gittim ama yönetmenin isteği ile bir anda kötü karaktere dönüştüm. Kayıp Prenses dizisinin yönetmeni beni çok beğenince Bez Bebek’e geçiş yaptım. O yıllarda çok küçük olduğum için bunun bir meslek olduğunun farkında değildim. Sete 18 yaşına kadar annemle gidip geliyordum. Oyunculuğa başlamak benim için zorlu bir süreçti. Hem okula hem de sete gidiyordum. Küçük yaştayken o temponun içerisinde yorulmak nedir bilmezdim. Mesleğe küçük yaşta başladığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Tiyatro oyunlarında çok bulundum. İlkokuldan beri tiyatro yaptım. Bu meslek için kendimden feragat ettim. Okulda daha başarılı bir öğrenci olabilirdim. Buna rağmen oyunculuğu çok sevdim, oyunculuk vazgeçemeyeceğim bir yönüm oldu. Hepsini bir arada yürütünce ister istemez bazı uğraşlarımı bırakmak zorunda kaldım. Şimdiye kadar hem oyunculuk yaptım hem üniversitemi devam ettirdim. Bu benim için çok büyük bir gurur çünkü ailemin yüzünü güldürmek hayatta benim için en huzur verici şeylerden bir tanesi.

 

“HAYATTA KİMSENİN KALBİNİ KIRMAMAYA ÖZEN GÖSTERİRİM”

21 yaşında olmanıza rağmen kendi yaş grubunuza baktığınızda sektördeki en tecrübeli isimlerden biri olduğunuzu görüyoruz. Bu size ne gibi avantajlar sağladı?

Bu zamana kadar hep usta oyuncularla çalıştım. Hepsi beni bir noktaya taşıyabilecek insanlardı. Yaklaşık 11-12 yıldır bu mesleğin içindeyim. Bütün bu zaman dilimi göz açıp kapayıncaya kadar geçti gibi geliyor bana. Mesleğe henüz yeni başlayanları, benim yaşımda olan insanları da inceliyorum. Kendime duyduğum saygıyı set ekibine de gösteriyorum. Hayatta kimsenin kalbini kırmamaya özen gösteririm. Herkes mutlu olsun ve her şey yolunda gitsin isterim ama ne yazık ki bazen insanlar egolarına yenik düşebiliyorlar. Oyunculuktaki prensibim egosuz olmak ve kendimi her projemde sıfırdan başlamış gibi hissetmek.

 

Kendi beklentilerinizle oyunculuğa yeni başlayan isimlerin beklentilerini karşılaştırdığınızda arada ne gibi farklar görüyorsunuz?

Oyunculuk sürecini bir yokuşa benzetecek olursak yeni başlayan arkadaşlar bu yokuşu bir anda çıkabileceklerini düşünüyorlar. Bu yokuş bir anda çıkılabilecek bir yokuş değil. Bir anda çıkıp zirve denilen yerde çok kısa süre kalıp inebilirsiniz de. Ben sektörün sunduklarını daha genç yaşta gördüğüm için şu anki beklentilerimi buna göre şekillendiriyorum. Oyunculuk süreci aşama aşama ilerliyor. Öğretmen dizisinde büyüdüğümü ve artık farklı bir aşamaya geldiğimi hissettim. Benim için çok farklı bir duyguydu. Bu aslında bir şans oyunu. Benim birinci koşulum kendi çizgimi bozmadan başarı merdivenlerini adım adım çıkmak. İnsanların beni bir manken gibi görüp vücudumu eleştirmeleri değil, beni oyunculuğumla değerlendirmeleri çok hoşuma gidiyor. Bu saygıyı gördüğüm için kendimi çok huzurlu ve mutlu hissediyorum. Projelerde kötü karakterleri canlandırıyorum. İnsanlar bana “Bu kadar tatlıyken nasıl bu kadar kötü karakterleri canlandırıyorsun.” diyorlar.

 

Devamı ve daha fazlası Klass Magazin Aralık sayısında...