Özellikle Spor Organizasyonlarında Türkiye’de Yapılmayan Şeyleri Yapmayı Seviyoruz

Özellikle Spor Organizasyonlarında Türkiye’de Yapılmayan Şeyleri Yapmayı Seviyoruz Özellikle Spor Organizasyonlarında Türkiye’de Yapılmayan Şeyleri Yapmayı Seviyoruz

Adstation Yönetim Kurulu Başkanı Muhittin Palazoğlu,başarısının sırrını ve gelecek hedeflerini Klass'a anlattı..

Dünyaca ünlü birçok markanın iç ve dış iletişime yönelik yüzlerce etkinlik, lansman, festival, roadshow, toplantı ve sosyal medya hesap yönetimlerini başarılı bir şekilde organize eden AdStation, başarı merdivenlerini emin adımlarla çıkmaya devam ediyor. AdStation Yönetim Kurulu Başkanı genç girişimci Muhittin Palazoğlu, sadece dünyanın ve Türkiye’nin önemli şirketlerinin organizasyonlarını hayata geçirmekle yetinmediklerini aynı zamanda Türkiye’de spor organizasyonu konusunda ilklere de imza attıklarını belirtiyor. Palazoğlu, erken yaşta gelen başarılarının sırrını ve bugün özellikle spor organizasyonları konusunda Türkiye’nin ilk ve en büyük ajansı olma özelliğini taşıyan AdStation hakkında bilinmeyenleri Klass’a anlattı.    

 

 

“Kendimi sınırlamadım. “önce okulu bitirmeliyim, sonra çalışmalıyım” gibi kalıplardan uzak durdum. Zamanın şartlarını doğru değerlendirdim. Ajansımı kurana kadar her işin peşinde koştum. Hiçbir işten gocunmadım.

 

“2,5 yıl boyunca spor karşılaşmalarında tribünlere açılan bayraklardan dev konser organizasyonuna, halı saha turnuvasından pist yarışlarına, bir binaya asılacak reklam panosundan kulübe sponsor olacak markanın yönetimine kadar her türlü işi yapmaya çalıştım.”

 

 

Son dönemde sektörünüzde AdStation ve Muhittin Palazoğlu isimlerini sıkça duymaya başladık. Muhittin Palazoğlu’nun ve AdStation’ın öyküsü nasıl başladı?

Benim öyküm üniversite eğitimi için Bolu’dan İstanbul’a gelmemle başladı. Aslına bakarsanız çocukluğumdan beri ticaretin içindeyim. Ailemin maddi durumu yaşadığım bölge standartlarına göre iyi olmasına rağmen, bana her okul tatilinde çeşitli yerlerde çıraklık yaptırdılar. Ticaret hayatını bizzat sahada öğrenmemi istediler. üniversite eğitimim sırasında okulda öğrendiklerimin tek başına yeterli olmayacağının farkındaydım. Bir kurumsal iletişim ve danışmanlık firmasında yarı zamanlı olarak işe başladım. Amacım sektörü tanımaktı. 2,5 yıl boyunca spor karşılaşmalarında tribünlere açılan bayraklardan dev konser organizasyonuna, halı saha turnuvasından pist yarışlarına, bir binaya asılacak reklam panosundan kulübe sponsor olacak markanın yönetimine kadar her türlü işi yapmaya çalıştım. Ve en son tüm spor organizasyonlarının başında iken 2008’in ortalarında kendi yolumu çizmeye karar verdim. O yıllarda milli takımlar ve dört büyükler nezdinde çok büyük sponsorluklara imza atan ülker’le el sıkıştık. Grubun tüm spor etkinliklerini yönetmeye başladık. Hem geçmiş yıllardaki know how, hem ülker’le gelen kurumsal firma/müşteri ilişkisinin iyi yönetimi sonrası sektördeki diğer markalarla da işbirliklerimiz başladı. Yıllar geçti, işlerimizin kapsamı büyüdü, etki alanımız genişledi ve sektördeki en büyük firmalardan birisi haline geldik.

 

“TüRKİYE’DE SPOR ORGANİZASYONLARINI İLK BAŞLATAN VE ŞU ANDA DA LİDER KONUMUNU KORUYAN FİRMAYIZ”

AdStation'ın kuruluş ve gelişim aşamaları hakkında bilgiler verir misiniz?

Ajans bugün event, spor, out door, dijital ve Tv olmak üzere beş farklı alanda, 80 kişilik sabit bir ekip, 1200’ün üzerinde yarı zamanlı çalışanıyla, 50’nin üzerinde markaya hizmet veriyor. Ajansımızın en önemli ayağını ise spor organizasyonları oluşturuyor. ülkemizde spor organizasyonlarında da iyi ve başarılı işler yapıldığını göstermek istiyoruz. 2013 yılında Fenerbahçe’nin ve yine 2014 yılında Galatasaray şampiyonluk kutlamaları organizasyonlarımız buna çok iyi örnektir. Her iki kutlamada da 40 tır malzeme ve 450 kişilik ekiple yurt dışındaki organizasyonları aratmayan organizasyonlar yaptık. Türkiye’de spor organizasyonlarını ilk başlatan ve şu anda da lider konumunu koruyan tek firma biziz diyebilirim. Spor organizasyonları alanında ülker, THY, Türk Telekom, Nike, Samsung, Yandex gibi kendi alanlarında sektörün lider firmalarıyla çalışıyoruz. Bununla birlikte maratonlar, tekne yarışları gibi organizasyonlar düzenliyoruz. Ayrıca yine birçok markamızın kurumsal organizasyonlarını da düzenliyoruz. Kısacası biz bu tür organizasyonlara yeni bir vizyon getirdik. Organizasyonlar ve özellikle de spor organizasyonlarında Türkiye’de yapılmayan şeyleri yapmayı seviyoruz. Stadyumlarda ve salonlarda ürün dağıtımından şampiyonluk kutlamalarına kadar tüm kademelerde iş yapabilecek kapsamda bir ekibe ve altyapıya sahibiz. Bunun dışında 2012 yılından beri de tamamen manevi değerlerle yola çıkarak Şeb-i Arus İstanbul törenlerini düzenlemeye başladık.

 

“YAPILMAYAN ŞEYLERİ YAPMAYI SEVİYORUZ”

Peki, diğer firmalardan sizi farklı kılan başarınızın sırrı nedir?

öncelikle burada sadece Muhittin Palazoğlu’nun başarısını konuşmamız yanlış olur. Benim arkamda kocaman bir ekip var. Bizi bugünlere getiren Muhittin Palazoğlu’nun ve ekibinin başarısıdır. Bu işe ilk başladığım zamanlarda benimle birlikte organizasyonların en alt kademesinde görev yapan arkadaşlarım, bugün ajansımda müdürlük konumunda bulunuyor. Müthiş bir iş disipliniyle çalışıyoruz. Bu da ister istemez başarıyı getiriyor. Ayrıca biz bu işleri başlatana kadar Türkiye’de organizasyonlar çok düşük bütçelerle yapılmaya çalışılıyordu. Kimse büyük hayaller kurmuyordu. “Nasıl olsa burası Türkiye, hiçbir firma bu işlere bu kadar para vermez” düşüncesinin yanı sıra organizasyon yapan kişiler, firmaların beklentilerini yüksek tutmaya çalışmıyorlardı. önemli olan kazançlarıydı. Biz bu bakış açısını tersine çevirdik. Organizasyonlar ve özellikle de spor organizasyonlarında Türkiye’de yapılmayan şeyleri yapmayı seviyoruz.

 

Şeb-i Arus İstanbul törenlerini de düzenlediğinizden bahsettiniz. Bu kadar reklam işleriyle, spor organizasyonlarıyla uğraşırken, Şeb-i Arus törenlerini düzenlemeye nasıl karar verdiniz?

Tüm dünyayı sözleri ve eserleriyle etkilemiş, gönüllerin ve aşkın sultanı Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin vuslat gecesi, her yıl aralık ayında sema ayini ve dualar eşliğinde Konya’da kutlanıyor. Şeb-i Arus, Mevlana Hazretleri’nin Allah’a (CC) kavuştuğu büyük gün olarak anılıyor. Şeb-i Arus organizasyonlarının benim için çok özel bir yeri var. 2012 yılında rahmetli babam, Konya’daki törenlere gitmeyi çok istemişti. çok çabaladık ancak bilet bulamadık. Sonradan öğrendik ki törenlerin biletleri nerdeyse bir ay öncesinden tükeniyormuş. Hem bu şekilde bilet bulamayanlar için hem de seyahat konusunda çok da rahat olamayanlar için öğretisi sınırları aşan bir âlimin neden kültür başkenti İstanbul’da anılamayacağını sorgulayıp Şeb-i Arus İstanbul’u düzenlemeye karar verdik. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin katkılarıyla TOKHAYDER (Tokad-i Hayrettin Sürmeli Muhiddin Ahmed Bolevi Tasavvuf Yolu Derneği) himayesinde AdStation olarak dört yıldır Şeb-i Arus İstanbul törenlerini düzenliyoruz. Gecenin maneviyatına uygun olarak sponsorlardan ve bilet satışından elde ettiğimiz tüm geliri dört yıldır TOKHAYDER’e bağışlıyoruz. Dernek bu bağışlarla memleketim Bolu’da hayır işlerinde elde edilen gelirin yönetimini sağlıyor. Son üç yıldır, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da Şeb-i Arus İstanbul törenlerine katılıyor. Cumhurbaşkanımızın Şeb-i Arus İstanbul’a bizzat katılması da ne kadar doğru bir iş yaptığımızı gözler önüne sermektedir.

 

“YEPYENİ PROJELERİMİZLE YIL İçERİSİNDE İSMİMİZİ çOK DUYACAKSINIZ”

üzerinde çalıştığınız yeni projeler var mı?

Beş farklı uzmanlık alanında markalarımıza hizmet verdiğimiz için çok yoğunuz ve de şöyle bir iddiamız var: “En iyisini yapmalıyız.” Kendimize sınır koymayı sevmiyoruz. Türkiye’de özellikle basite indirgenen ‘organizasyon’ anlayışını değiştirmeye çalışıyoruz. Türkiye’de yapılmamışları yapıyoruz. Bu da bizi tabii ki başarıya taşıyor. Reklam sektöründe işler hep bir gün önce netleşir. Bu yüzden size belirli bir projeyi söyleyemesem de yıl boyunca ülker, Türk Telekom, THY, Samsung gibi firmalara düzenlediğimiz organizasyonlar devam edecek. Mevcut markalarımızla yepyeni işbirliklerimiz devam edecek. Bunun dışında AdStation ailesi olarak büyüme kararı aldık. Yepyeni projelerimizle yıl içerisinde ismimizi çok duyacaksınız.

 

22 yaşında kendi ajansını kuran genç bir girişimci olarak gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?

Ailem ticaret hayatını uzaktan veya kitaplardan değil, bizzat sahadan öğrenmemi istedi. İnsanlarla sürekli iletişim halinde olan, herkesle iyi geçinebilmenin yollarını arayan, kapıdan giren müşteriyle ilgili anında bilgi toplayıp 2-3 kelamdan sonra doğru frekansı yakalayarak o müşterinin ihtiyaçlarına cevap verecek ürünleri sunan, müşteriyle ortak noktaları ortaya çıkararak müşterinin bir dahaki sefere yine kendisini tercih etmesini sağlayan kişilerin yanında öğrendim ticareti. ‘Sadakat kartı’ çıkarmadan da müşteri sadakatini yakalayabilen gerçek ticaret erbaplarından… Bir dönem çay ocağındaydım mesela. Civardaki tüm esnafın uğrak yeri burasıydı. Herkesin kendine göre bir tarzı ve çay içme şekli vardı. O yaşlarda çay deyip geçtiğim şeyin aslında nasıl doğru demlenmesi gerektiğini, suyun kalitesini, bekleme süresini, çayın demini daha çabuk alması için gerekli püf noktaları, müşteriye nasıl sunulmasını, bardağı, çayın yanında tercih edilmesi gereken şekeri hep burada öğrendim. Civardaki her bir esnafa tek tek çay taşıdım. Her biriyle ayrı ayrı ayrı diyalog kurdum. Bir bardak çayla başlayan diyaloglar sayesinde bir sonraki yaz, Sirkeci Doğubank’tan en yeni telefonları alıp esnafa satmaya başlamıştım. Sonraki yıllarda arkama dönüp baktığımda orada yaşadığım her detayın birer metafor olarak zihnimde yer ettiğini fark ettim. Doğru zaman, doğru strateji, doğru iletişim, doğru müşteri, doğru ürün... Yaptığım işlerin her bir noktasında, o zamanlarda zihnime kazınan detayların olduğunu çok net bir şekilde söyleyebilirim. Babam her zaman şöyle derdi: “Her işi mutlaka erbabından öğren! Yeni bir işe girerken konuyla ilgisi olsun olmasın başkalarına danış. çevrendeki herkesin fikrini al ama en sonunda herhangi birinin düşüncesini veya yönlendirmesini uygulama! Tüm söylenenleri iyice düşünerek kendi kararını ver, kendi yolunu çiz.” Ben de bu öğütleri her zaman uyguladım. Diğer üniversite öğrencileri gibi rutinin içinde kaybolmadım. Evet, hem çalıştım hem de okudum. İş nedeniyle o dönem okulu aksattım ama eğer çalışmasıydım bugünlere gelemezdim. Ben hayatı tersten yaşadım. üniversite yıllarımda ajansımı kurdum. Şimdi ise üniversite diplomamı aldım. Bu sene yüksek lisansa başlıyorum ve kendimi geliştirmek için sertifika programlarına yazılıyorum. Kendimi sınırlamadım. “önce okulu bitirmeliyim, sonra çalışmalıyım” gibi kalıplardan uzak durdum. Zamanın şartlarını doğru değerlendirdim. Ajansımı kurana kadar her işin peşinde koştum. Hiçbir işten gocunmadım. Bazen kendime, “Nasıl ben bunları yapmışım?” diye soruyorum. çünkü o zaman yaptıklarımı şimdi yapmak bana zor geliyor. Ancak başarıya ulaşmak için egolarımı geri plana attım ve çok çalıştım. Ben de gençlere çok çalışmalarını, iş dünyasına genç yaşta atılmalarını tavsiye ediyorum.