İbrahim Bey, siz mimarlık alanında pek çok başarılı projeye imzasını atmış bir isimsiniz. Bize biraz kendinizden bahsederek meslek hayatına nasıl başladığınızı anlatabilir misiniz?
Şanlıurfa doğumluyum, 30 yaşındayım ve hayatını mimarlığa adamış bir insanım. Mimarlık eğitimimin yanında Adalet ve Sinema TV bölümlerinde de halen aktif öğrenciyim. Bebek Arnavutköy sahilde mimarlık ofisim bulunmakta. Meslek hayatıma okul biter bitmez kendi şirketimi kurmakla başladım. Ankara’da başlayan serüven İstanbul’da devam etti. Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede gerek mimari gerekse de iç dizayn ve tasarım projeleri gerçekleştirdim. Birçok bilinen iş insanı, devlet yetkilisi ve tanınmış isimlerin yaşam alanlarını tasarladım. Bazen ev, bazen ofis, bazen keyifle oturdukları bir restoran. Bunların birçoğunu da hem tasarlayıp hem de uygulama fırsatım oldu. Son dönemde ultra lüks malikaneler ve villalar yapıp uygulasam da yapıya dair her türlü alanda olmak istiyorum ve bundan keyif alıyorum. Yani bugün villa yarın küçük bir banyo hiç fark etmez, benim için mesele fark yaratmak. Tabii ki mesleğimin çocukluk hayalim olması ve çok severek yapmam en büyük etken. Zaten bundan kaynaklı olarak kısa sürede bu kadar çalışmaya imza atabildim. Şu an bile aynı anda 4 projenin uygulama işlemlerini yapmaktayım. Özetle kendimi hayatı kaçırmayan bir işkolik olarak tanımlayabilirim.
Dekorasyon denilince aklınıza gelenler nelerdir ve sizin için neyi temsil ediyor?
Dekorasyon denince aklıma sadelik, özgünlük ve tabii ki detaylardaki şıklık geliyor. Yaşam alanı ne olursa olsun; ev, iş yeri, kafe, restoran fark etmeksizin sade olmalı. Çünkü gözün yorulmaması gerekir. ‘Less is more’ bunun için belki de söylenmiş en güzel cümledir; yani azlıktaki çokluk veya başka bir deyişle azlıktaki özlük. Özlüklük demişken özün özüdür, özgünlük. Çünkü bulunduğumuz alanın bir kimliği olmalı. O kimlik yapının ne olduğunu, kullanım amacını aynı zamanda nasıl kullanıcılara hitap ettiğini ve tabi ki kendini anlatmalı. Benim en hassas olduğum konularında başında gelir özgünlük. Çünkü toplum olarak özellikle biz Türkler aidiyeti, bağ kurmayı çok severiz. Yaşam alanlarımızla da kuruyoruz bu bağı. Kendi konforumuzdan önce misafir konforunu düşünen tek milletiz belki de. Ve tabi ki detayların, ince dokunuşların şıklığı. Göz doyurmak tanımı buna çok uyuyor. Önce gözümüz doyacak. Bunu açarsak renk uyumları, kullanılan ürünlerin birbirini tamamlaması ve trendlerin esintileri. Çünkü çağa ve teknolojiye de ayak uydurmak gerekiyor.
Bir evi tasarlarken mimar ile neden çalışmalıyız?
Mimar ile neden çalışmalıyız sorusunu çoktan geçtiğimizi düşünüyorum. Bir yapının yapılabilmesi için mimarın tasarımı ve imza zorunluluğu olduğundan çalışmama şansı bulunmuyor kimsenin. Ama iç dekorasyon ve mimariyi sorarsanız bunu da toplumumuzun çok iyi anladığını düşünüyorum. Çünkü işi ehline veriniz diye çok güzel deyiş vardır. Siz ne kadar zevkli olursanız olun yine de bir mimarın veya tasarımcının tasarladığı mobilyayı ve benzeri ürünleri kullanmak zorundasınız. Müşterinin bir koltuk kumaşını bir haftada zor seçebildiğini hesap edersek sizce de küçük bile olsa bir evin tasarım ve uygulaması kaç yıl sürer? Bir projemden örnek vereyim; 4 kat, 12 oda, 2 havuz, 2 mutfak, 4 müştemilat ve 2 çok büyük salon olan bir ev, ev sahibi tarafından ne kadar sürede döşenebilir. Daha deneme yanılma yöntemi ile kaybedeceği parayı ve zamanı söylemiyorum bile. Müşterilerimiz bizim çizimlerimizi sosyal medyadan inceleyebilirler. Gerçeğe çok yakın hatta çoğu zaman fotoğraflarla karıştırılan çizimlerimizle sunum yapıp müşteriden onay alıp direkt imalata ve uygulamaya geçiyoruz. Çünkü çizimin birebirini uyguluyoruz. Bu da bizi diğer meslektaşlarımızdan ayıran en temel özelliğimiz. Kısacası dört duvar varsa mimar da vardır ve olmak zorundadır.
Ev sahibinin istekleri sizin için ne kadar önemlidir?
Kesinlikle çok önemli çünkü evde yaşayacak olanda kendisi. Kendi ihtiyaçlarını ondan daha iyi kimse bilemez. Konuştuğumuz gibi özgünlük. Bekar bir bireyle 3 çocuklu bir ailenin ihtiyaçları bir olamaz haliyle. Bu yüzden ben işe müşteriyi tanımakla başlarım ve benden istekleri çok önemlidir. Ama bu tasarıma müdahaleden çok ihtiyaç-çözüm şeklinde oluyor. Zaten konsepti beraber belirlediğimiz için müşterinin itiraz edeceği veya beğenmeyeceği bir şeyi tasarımlarımızda kullanmamaya özen gösteriyoruz. Burada ikili diyalog ve müşteriyi doğru yönlendirme çok önemlidir. Doğru bilinen birçok yanlış var maalesef. Bu konularda da müşterilerimizi aydınlatıp her dediğine de tamam demiyoruz.
İş hayatınızdaki başarı kriterleriniz nelerdir?
Tabii ki risk ve kriz yönetimi, inisiyatif alma ve çok çalışma. Bunlardan biri eksikse bana göre hayatta başarılı olamazsınız. Sıradan, öylesine biri olur çıkarsınız. Denileni düşünmeden yapıp garantici bir şekilde davranırsanız bırakın aslan payını hakkınızı zor alırsınız. Bu yüzden bu düsturla hep hareket ederim. Sadece iş hayatında da değil üstelik hayatımın her anında. Çünkü yapmadığınız atışların yüzde yüzünü ıskalarsınız. Denemekten korkmamak ve başta da dediğim gibi risk almak gerekir.
Mimari alanda bir hedefiniz veya hayaliniz var mı?
Türk mimarisini dünyaya tanıtmak en büyük hedefim ve hayalim. Çünkü mermerinden taşına, mobilyasından seramiğine, hammadde ve işlenmiş ürünlerin çoğu Türkiye’den dünyaya dağılmakta. Ama ne yazık ki 21. yüzyılda mimari ve iç mimaride bir ‘Türk evi’ veya ‘Türk tarzı’ yok. Tabi ki dünyaya entegre olmamız gerek ama kendi değerlerimizden kopmadan ve ödün vermeden. Doğal ağacımızı, taşımızı ve kendimize özgü materyallerimizi harmanlayarak ilerleyen süreçlerde yapılar yaparak dünyada Türklerin yani bizim de bir tarzımızın olduğunu göstermek istiyorum. Allah nasip etmeyeceğini hayalde ettirmezmiş. Beraber bekleyip göreceğiz inşallah.
İnstagram: tugbayarchitecture