Vargit Zamanı, Bir Babanın Vicdan Muhakemesini Anlatan Bir Belgesel

Vargit Zamanı, Bir Babanın Vicdan Muhakemesini Anlatan Bir Belgesel Vargit Zamanı, Bir Babanın Vicdan Muhakemesini Anlatan Bir Belgesel

Yönetmen Orhan Tekeoğlu, Yeni Projesi “Vargit Zamanı” belgesel filminin hikayesini ve merak edilenleri Klass’a anlattı...

çocukluğu yüksek yaylalarda geçen her Karadenizlinin gördüğünde hüzünlendiği çiçektir Vargit çiçeği. Sonbaharda açar, ayrılığı ve mahzunluğu anımsatır. Genç yaşta Almanya’ya giden ve orada uzun yıllar zor şartlarda çalışan dindar ve muhafazakar Hasan Atalay’ın tüm hayali çocukluğunun geçtiği yaylasında ömrünün geri kalan kısmını mutlu bir şekilde geçirmekti. Ancak ne olduysa Vargit çiçeğinin doğaya merhaba demesiyle oldu... Yapımcılığını Nurdan Tümbek Tekeoğlu ve yönetmenliğini Orhan Tekeoğlu’nun yaptığı belgesel filmi “Vargit Zamanı”, bir baba-oğul ilişkisinde geç kalmışlığı ve bu geç kalmışlığın yarattığı travmayı anlatıyor. Vargit Zamanı filminin yönetmeni Orhan Tekeoğlu, çekimleri tamamlanan belgeselin hikayesini ve merak edilenleri Klass’a anlattı.

“Vicdan, insanın iç dünyasında hissettiği bir acıysa, itiraf da kişinin vicdan azabından kurtulması için atacağı ilk adımdır. Hasan Atalay da çok sağlam, çok karakterli bir insan. Ama hayatta herkes hata yapabiliyor.”

 

Orhan Bey, daha önceki dönemelerde de birçok başarılı belgesel filmine imza attınız. Şimdi “Vargit Zamanı” belgesel filmi projesi için çalışmalarınıza devam ediyorsunuz. öncelikle “Vargit Zamanı” belgesel filmi hangi konuyu ele alıyor?

‘Vargit” aslında bir çiçeğin adı. Bunu genelde Karadeniz’in yüksek dağlarında yaşayan insanlar bilir. Vargit çiçeği 1500 metre ve üstü rakımda tamamen doğada Eylül’ün ikinci haftasından itibaren ortaya çıkan bir çiçek. “Artık senin yaylacılığın bitti, bundan sonra kar gelecek, sen bu kara, fırtınaya yakalanmadan köyüne dön” diyen bir çiçek. İnsanlar Karadeniz’in yüksek yerlerinde yaylacılık yaparlar. Mayıs’ın ortalarında çıkarlar Eylül’ün sonralarında inerler. Vargit çiçeği de o dönemlerde ortaya çıkıyor. Beyaz ve mor renklerinde oluyor. Hikayemize gelecek olursak “Vargit Zamanı” bir baba ile oğulun hikayesini anlatan gerçek bir olay. Baba Almanya’da çalışan bir Türk işçisi. Almanya’da yaşarken dört tane çocukları oluyor. Bunların arasından Erdoğan diğerlerinden daha yaramaz bir çocuk. Babası uslansın diye Erdoğan’ı Türkiye’de bir imam hatip lisesine verir. Ama Erdoğan uslu olacağına daha da yaramaz bir çocuk haline gelir. Babası tekrar Erdoğan’ı Almanya’ya geri getirmek zorunda kalır. Erdoğan da kötü arkadaşlıklarıyla birlikte gasp, hırsızlık, soygun, uyuşturucu gibi kötü işlere karışır. Baba da muhafazakar ve toplumda da yeri olan, herkesin sözünü dinlediği bir adam. Ama herkesin sözünü dinlediği bir adamın oğlu bu işlere karışıyor. Bu adamın da toplumdaki yeri sarsılıyor. Bir süre sonra oğlu cezaevine giriyor. Adam da cezaevine giren oğlunu hiç aramıyor, sormuyor, onun için avukat tutmuyor, onu yok sayıyor. Erdoğan cezaevinden çıktıktan bir süre sonra amansız bir hastalığa yakalanıyor. Sonra da baba bu hatasını telafi etmek için onun her isteğini yerine getirip onu hastane hastane dolaştırıp tedavi ettirmek için uğraş veriyor. Bir gün Vargit çiçekleri çıkacakken Erdoğan babasına yaylaya gelmek istediğini ve Vargit çiçeklerini görmek istediğini söylüyor. O da oğlunun son istediğini yerine getirmek için evi hazırlıyor, yeni bir oda yapıyor. Ama kısa bir süre sonra bir gece telefon geliyor. Erdoğan hastalığına yenik düşüyor. Baba sabah kalktığında bakıyor ki her yer Vargit çiçeği... Baba mesajı alıyor ve oradan gidiyor.

 

Peki, Vargit Zamanı filmini hayata geçirme fikri nasıl oluştu?

Aslında ben muhafazakar kesim insanların çocuklarıyla olan ilişkileri üzerine duruyordum. 80 yaşına yaklaşan ve ömrünün yarısını Almanya’da işçi olarak çalışan dindar ve muhafazakar Hasan Atalay babamın arkadaşı. Onunla oturup oğlu ile ilgili olan hikayesini dinlerken müthiş bir belgesel konusu yakaladığımın farkına vardım. Ben bu aramalar içerisindeyken bu hikaye bana gelmiş oldu. Hasan Atalay bunu kendi ağzından anlattığında ben bunu belgesel haline getirmek istediğimi söyledim ve izin istedim. çünkü bir anlamda bir vicdan muhakemesi yapıyor. Kendisi zaten bilge bir adam. Tabiatla ilgili, insan ilişkileri ile ilgili çok bilgisi var. Böyle bilge bir adam nasıl böyle bir şey yapar diye düşünüyorsunuz. Bu durum da benim çok ilgimi çekti. Ona bu teklifi sunduğumda o da tereddüt içerisindeydi. Ona diğer babalara örnek olacağını söylemiştim. Her babanın oğluyla zaman zaman tartışması olmuştur. Ama Vargit Zamanı bir babanın vicdan muhakemesini anlatan bir belgesel. Hata yapan oğluna karşı sert ve acımasız olan bir babanın oğlunun amansız bir hastalığa yakalanmasından sonra tam tersine dönüp oğlunu yaşatmak için amansız bir mücadeleye girmesi ve onun son istediğini yerine getirmek için yaşlı bir adamın doğa üstü bir mücadeleye girmesini anlatıyor. Bir anlamda bir vicdan muhakemesi ve pişmanlık üzerine kurulu bir belgesel bu. Ne yaparsan yap bir süre sonra vicdanınla baş başa kalıyorsun. Vicdan, insanın iç dünyasında hissettiği bir acıysa, itiraf da kişinin vicdan azabından kurtulması için atacağı ilk adımdır. Hasan Atalay da çok sağlam, çok karakterli bir insan. Ama hayatta herkes hata yapabiliyor.

 

“BUGüNE KADAR YAPTIĞIMIZ EN ZOR çEKİMDİ”

Peki, çekim süreci nasıl geçti?

Belgeselin kahramanı Hasan Atalay, bir bilge insan gibi oğluyla ilgili yaşananları en ince ayrıntısıyla, hatalarına varıncaya kadar çok samimi ve içten anlattı. Bütün anlattıklarını bir belgesel filmde bize anlatmasını istedim. Kabul etti ve aylar süren bir çalışmanın içine girdik. çekimler boyunca oğluyla ilgili anlattığı her hatıra, Hasan Atalay’ı duygulandırıyor ve acıyı yeniden yaşıyordu. Bir anlamda acı çekerek belgeseli bitirdik. Hasan Atalay, belgesel boyunca bir yandan adeta ruhsal arınmanın içine girerken, bir yandan da çekim ekibine çok yardımcı oldu. İlerlemiş yaşına rağmen biz çekim ekibi olarak ona ayak uydurmakta zorluk çektik. Belgeselin hemen hemen her aşaması zorluklar içinde geçti diyebilirim. Başta Karadeniz’in her an değişen hava koşulları. Kar, tipi, yağmur ve rüzgar. Hava koşulları nedeniyle birkaç gün evin içinde mahsur kaldığımız oldu. Bugüne kadar yaptığımız en zor çekimdi. Ama en çok zorlandığımız anlar, Hasan Atalay’ın 1990’lı yıllarda oğluyla yaşadığı dramatik baba-oğul ilişkisini anlatırken hıçkırarak ağlamasıydı.

 

Devamı ve daha fazlası Klass Magazin Haziran sayısında...