Arzu hanım, öncelikle anne olduktan sonra hayata bakış açınız nasıl değişti? Nasıl bir anne oldunuz?
Ben yaşamı boyunca anne şefkatini ruhunda barındıran insanlardan oldum. Sanırım anne olmak için bu hayata gelmiş insanlardanım. Geç evlenmeme rağmen aslında anne olmak için evlendiğimi bile söyleyebilirim. Belki daha erken evlensem daha fazla çocuk yapabilirdim.:)
Dolayısıyla anne olduktan sonra ben de çok fazla bir şey değişmedi o anlamda. Sadece eskiden biraz daha iş odaklıydım. çocuklarımın dünyaya gelmesiyle hayatımda her şey daha da pozitif oldu. İşim dahi farklı bir anlam kazandı. Şunu çok iyi biliyorum; yaşamınızda her şey bitebilir ama çocuklara verdiğin emeğin karşılığı her zaman vardır. İyi ki varlar, hayatın en güzel amacı, en güzel hazinesi diye düşünüyorum. Bir de bazen çok dip olduğumuz zamanlarda bence çocuklar geleceğe yönelik en umut veren varlıklardır. Onların büyüyor olması, onlarla daha farklı yaşlarında geçireceğim güzel günler beni çok heyecanlandırıyor. Bu hayalleri kurmak bile inanılmaz heyecan ve umut verici. Bu arada ayrıca anne olmak için illaki çocuk doğurmaya gerek yok. Annelik insanın ruhunda olan bir kavramdır. Mesela üç erkek kardeşim bana küçükken hep “abla anne” derlerdi.
“öZELLİKLE SON BİR SENEDİR HAFTA SONUM TAMAMEN çOCUKLARA AİT”
Yoğun bir iş temposu içinde olduğunuzu görüyoruz. Peki ev ile iş arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Açıkçası bazen sağlayamıyorum. Kimi zaman çocuklarıma, aileme ve işime ayırdığım zaman o kadar büyük oluyor ki kendimi bile unutabiliyorum. çünkü çok yoğun çalışıyorum, neredeyse 3-4 kişilik çalışıyorum. Ama her zaman kendimi bile unutsam eve koşturarak gidip çocuklarıma belli bir zaman ayırıyorum. özellikle son bir senedir hafta sonum tamamen çocuklara ait -istisnalar hariç-. Cumartesi ve Pazar çalışmıyorum. çünkü iki çocuğum var, biriyle anne-kız günü yaptığımda öbürüyle anne-oğul günü yapmak için ikinci bir güne ihtiyacım var. Dengeyi kurabiliyor muyum? Bazen kuruyorum ve şaşıyorum kendime. Ama çoğunlukla kuramıyorum dengeyi.
“KENDİ AYAKLARI üZERİNDE DURAN BİREYLER OLMALARI İçİN çOCUKLARIMIN İSTEKLERİNE BüYüK BİR SAYGI DUYUYORUM”
Peki Kaan ve Pınar’ı büyütürken nelere dikkat ediyorsunuz?
Ben galiba çok fazla sevgi pıtırcığı bir anneyim. Sürekli sarılıyorum, öpüyorum, dinliyorum… Onların kendilerini rahat ifade etmeleri için aslında serbest alan bırakmayı istiyorum. çünkü çocuk kendini her türlü ifade edebilmeli. Baba tabii ki her zaman disiplinlidir ama anne şefkat olmalı. Bunun için yönlendirme yapmama gerek yok, çocuk kendi yönlendirmesini yapıyor. Sadece ona kendini ifade edebildiği bir alan sağladığınızda, çocuk rahatlıkla kendi yolunu buluyor. Kızdıkları olaylara karşı bile çok güzel muhakeme yapabiliyorlar. Onları o anda tarafsız dinlediğim zaman (ve bunun hemen etkisini alabiliyorum bu çok hoşuma gidiyor) ben daha hiçbir şey söylemeden “ama benim böyle yapmam lazım değil mi?” deyip kendi yollarını çizebiliyorlar. Bence en büyük yeti problemle karşılaştığımızda çözebilecek opsiyonları kendimizin düşünmesidir. Dışardan yönlendirilmelerle değil. Bu yetiyi onlara kazandırabildiğim için mutluyum. Kendi ayakları üzerinde duran bireyler olmaları için çocuklarımın isteklerine büyük bir saygı duyuyorum ve onları dinleyen bir anne olmaya çalışıyorum.
Devamı ve daha fazlası Klass Magazin Mayıs sayısında..