Ali Eren Balıkel, Londra’da bir başarı hikayesinin kahramanı. Dil eğitimi için 2005 yılında gittiği Londra’da üniversite hayatını tamamladıktan sonra masterını da yapan Balıkel, bitirme tezindeki işlediği tüm konuları hayata geçirerek zekası ve çalışma azmiyle kısa sürede 5 tane restoran’ın sahibi oldu. İlk olarak Türk Mutfağı’nın klasik lezzetlerini açtığı Kilikya Restaurant’ta modernize edilmiş bir şekilde Londralıların hizmetine sundu. Londralıların büyük beğenisini toplayan bu konseptin ikinci ve üçüncü şubelerini de açmasının ardından dünya mutfağıyla beraber her gün canlı caz müzik eşliğinde kokteyl ve A Plus bir sunum hizmetini Jazzgir London’da birleştiren başarılı ve genç girişimci, İtalyan restoranı Belleria’yı da bünyesine katarak Londra’da bir Türk olarak yaptığı başarılarla adından söz ettiriyor. İkinci masterı sırasında edindiği tecrübeler ve içinde bulunduğu siyaset hayatındaki bilgilerini bir araya getirerek “Türkiye Dış Politikası” kitabını yazan Balıkel, İngiltere’de beş dilde yayın yapan bir gazete kurarak da önemli başarılara imza attı. En büyük sermayesinin sağlık ve enerjisinin olduğunu ve başarıyla motive olduğunu dile getiren genç iş adamı, fırsatların içinde bulunulan ortamlarda oluştuğunu belirtiyor. Yüksek iradeyle, inanarak, cesaretle aklı kullanarak ve sabrederek başarıya ulaşılacağının altını çizen Ali Eren Balıkel, başarı hikayesini ve hayat felsefesini Klass’a anlattı.
“İngiltere’de bireysel yaşantılar söz konusudur, iletişimler zayıftır ve bundan dolayı da insanlar birbirine bir şeyler ikram etmez ya da etmeye çekinirler. Biz restoranlarımızda ikramı çok fazla tuttuk. İnsanları önemsediğimizi hissettirdik, duygulara hitap ettik. Bu bizim restoranlarımıza bir sadakat oluşturdu ve sürekli müşterilerimiz olmaya başladı.”
“Kendine güveneceksin, inanacaksın. İnandıktan sonra başarılı olmamak için hiçbir sebep yok. Sonuçta bizim yaşadığımız başarı ya da başarısızlık tesadüf değil. Neyi düşünüyorsak ona dönüşüyoruz. Mevlana’nın dediği gibi “Sen düşünceden ibaretsin; gülü düşünürsün gülistan olursun, dikeni düşünürsün dikenlik olursun” diyor. Biz düşündüğümüzü yaşarız. Düşündüğümüze dönüşürüz. O yüzden çok isteyeceğiz, inanacağız. Tedbirimizi yapacağız, tevekkülümüzü yapacağız kalanı da Allah’ın takdirine bırakacağız.”
Ali Bey, Türkiye’den 2005 yılında Londra’ya geldiniz. Ve şu anda Londra’da bir başarı hikayesi yazıyorsunuz. 13 senede neler yaptığınızı bizlerle paylaşır mısınız?
2005 yılında dil öğrenmek için 6 ay kalmak üzere Londra’ya geldim. Daha sonra anladım ki 6 ayda dil öğrenilmiyor. Bu arada da Akdenizli olduğum için bir an önce ülkeme dönmek istiyordum. Annemi arayıp “anne dönebilir miyim?” dedim. Annem de “kendini zorla, biraz daha kal” dedi. Sonra karar verdim burada üniversite okuyayım dedim. Uluslararası ticaret okumaya başladım. üniversite okurken Londra’daki ortam artık hoşuma gitmeye başladı. O arada klasik olarak bütün öğrencilerin geçtiği yollardan geçtim; garsonluk, barmenlik yaptım. öğrencilik ortamım da güzeldi. 3 buçuk yılın sonunda master yapmaya karar verdim. Master yapmadan Türkiye’ye dönmek istemedim. Bu süreçte bende bir vizyon oluştu, bir bölge keşfettim. O bölgede Türk Mutfağımızın yer alabileceğini düşündüm. O anda kafamda bir şeyler oluştu. St. Katherine Docks bölgesinde Tower Bridge’ın arkasındaki marinaya gelmiştik. Burası çok güzel, Akdeniz’i andırıyor. Aslında burada bir Türk Mutfağı olabilir diyerek yola çıktım. Bu arada bu düşünce oluştuğunda ben üniversiteyi bitirmiş mastera başlamıştım. Tez konusu oluşturmam gerekiyordu. Eğer ben bu yola karar vereceksem akademik olarak da bu tezi yazayım dedim. Tezimi bu konu üzerine yaptım. Bir Akdeniz Mutfağı nasıl kurulur, yabancı sermaye nelere dikkat eder, girişimcinin duyguları, düşünceleri, ne yapmalı gibi konuları ele aldım. Ama asıl alt konu bir marka nasıl yaratılır, o markanın kurumsallaşabilmesi için hangi yolları izlemesi gerekir, bir şubeden başka şubelere nasıl büyüyebilir gibi onun teknik çalışmasını yaptım. Tezimi yazdım daha sonrasında da gelişen olaylarla birlikte çok fazla geçmeden 1 sene sonra ben bunu eyleme döktüm ve 23 Mayıs 2011’de küçük bir yerden başladım.
“KüçüK BİR COFFE SHOP İLE İŞE BAŞLADIK”
Restoran işletmeciliğine başladığınız zaman nasıl bir yol izlediniz?
Aslında restoran değil de küçük bir coffe shop ile işe başladık. Küçük Türk ürünleri satıyorduk. Bu işi hayatımda daha önce yapmamıştım ama teknik alt yapısını mükemmelliyetçi bir şekilde yapmaya çalışmıştım. Açılır açılmaz inanılmaz kuyruklar oldu. Bu da bende bir özgüven oluşturdu, çok hoşuma gitti. 1,5-2 ay boyunca dükkanın önündeki kuyruklar bitmedi. O arada gelen giden ünlüler oldu. çok geçmeden bu işin büyüyeceğini düşündüm. Sonra yan tarafımda bulunan dükkanı da devraldım. Daha sonra onu büyüttüm bu sefer daha kapsamlı bir menü oluşturduk. Küçük coffe shop’ken fason bir mutfağımız vardı orada üretiyorduk. Büyüttükten sonra kendi ürünlerimizi kendimiz yapmaya başladık derken işler güzel bir hale büründü.
“BEŞ DİLDE YAYIN YAPAN BİR GAZETE KURDUM”
Şubeleşmeye başlama kararınız nasıl oluştu?
Okumayı sevdiğim için ve akademik yanım daha ağır bastığı için ikinci masterımı yapmaya karar verdim. Bunu da uluslararası siyaset alanında yapma kararı aldım. Siyasete karşı da bir ilgim var. Bu arada tabi işletmeciliğimi tek şubeden devam ettiriyorum. Daha sonrasında masterımı yaparken bende başka bir vizyon oluştu. Politika masterındayken bulunduğum bölgedeki milletvekillerine mail attım. Amatör bir şekilde parlamentoya girip orada çalışmak istedim. Bir sene de parlamentoda çalıştım. Bunu yaparken beş dilde yayın yapan bir gazete kurdum. Parlamentoda bir buçuk yıl Türk lobiciliği yaptım. Ondan sonra da Türkiye-İngiltere Dostluk Birliği Başkan Yardımcılığı’nı yürüttüm. Bunlar tabi hep bir ilk sayılır; Türk’ün Britanya Adasında kendi restoranı üzerinde tez yazması, masterını yaparken gazete kurup ondan sonra Türk lobiciliği yapması, aynı zamanda parlamentoda aktif olarak görev alması gibi şeyler çok fazla görülmemiş eylemlerdir. Benim gazetem İngilizce, Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Urduca olmak üzere toplamda 5 dilde yayın yapıyordu. Bu da Britanya’da bir ilkti. Bu arada hem Türkiye’den hem İngiltere’den üst düzey devlet erkânlarıyla görüşme imkanlarım oldu. Sonrasında tabi ben işim ile siyaset arasında seçim yapmak durumundaydım. İşimi büyütme kararı aldım ve şubeleşmeye başladım.
Devamı Klass Magazin Şubat sayısında...