Küçük yaşta bir tutku haline getirdiği oyunculuk serüvenine sağlam adımlarla ilerleyerek ulaşan ve ‘Sevda Kuşun Kanadında’ adlı ekranların sevilen dizisinde Mustafa karakterine can veren Derda Yasir Yenal, aynı zamanda TRT 1’in sevilen programı Dinle Kazan’ın da sunuculuğunu üstleniyor. İstanbul üniversitesi Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde son sınıf öğrencisi olan 25 yaşındaki oyuncu hedefini kendi imzasının taşıyan bir sinema filmi olarak belirlemiş ve bu konudaki çalışmalarına devam ediyor. İnsanların ailece izleyebildikleri örnek projelerde rol almayı tercih eden genç ve başarılı oyuncu Derda Yasir Yenal oyunculuk dünyasındaki yolculuğunu, başarı sırlarını ve hedeflerini Shangri-la Bosphorus Hotel’in muhteşem atmosferinde Klass’a anlattı.
“İnsanların ailece rahatlıkla izleyebildikleri filmlerde dizilerde yer almak istiyorum. İleride ise kendi filmimi yapabilirsem ne mutlu bana. Kendi değerlerimden bir şey çıkartarak anlatabileceğim bir film projesine imza atmak isterim. Ben oyunculuk hikayeme böyle hedeflerle başladım.”
“Bütün hayalim sinema. Program sunmak benim için oyunculuğa bir adımdı. Ben daha sakin daha ayağı yere basan günlerle hedefime ilerlemek istiyorum. Kendi hikayelerim var onların üzerine çalışıyorum. çok yakın zamanda da bir tanesini hayata geçirmeyi düşünüyorum.”
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler mezunusunuz ama kariyerinizi oyunculukla sürdürmeyi tercih ettiniz. öncelikle bu geçiş nasıl oldu?
Lise yıllarımda iken okulun tiyatrosunda rolüm vardı ve zamanla tiyatroya olan ilgim artmıştı. Oyuncu olmalıyım diye düşünürken annem “Konservatuara gidersen hakkımı helal etmem.” dedi. Ben de bir çıkış noktası arıyordum. çünkü ne annemden vazgeçebilirdim ne de aşkımdan. Oyuncu olmak için çeşitli yollar vardı. TV’de gördüğüm birçok yıldızın Best Model’den çıktığını fark ettim. İyi bir oyuncu olmak içinde iyi bir eğitim almanın öneminin farkındaydım. Psikoloji, felsefe, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler gibi konuların oyuncuyu besleyeceğini düşündüm. çünkü benim nazarımda oyuncu birçok şeyi bilmeli. Siyaset bilimi ve Uluslararası İlişkilerde ise kültürlerarası iletişim, siyaset bilimi, uluslararasına dair birçok konu, yerel konular ve tarih konuları vardı. Bu bölümün bana bu manada birçok katkısı olacağını düşündüm. Daha sonra okula başladım. Bu seferde oyunculuğa nasıl başlayacağımı düşündüm ve sunuculuk yapmaya başladım. Küçük küçük sağda solda çıkarken hareketlerim de rahat olduğu için insanlar sevmeye, beğenmeye başladı. Daha sonra ajansları olan bir okul arkadaşım bana “Babam senin sahnede sunumunu görmüş, hoşuna gitmiş. Bizim TRT’ye yaptığımız 2-3 tane programımız var birini sen sunar mısın?” dedi “Olur” dedim. Onların ajansta çalışmaya başladım. Ekranla tanışmam ise böyle oldu. Ama sunuculuk beni tatmin etmiyordu. Kafamda büyük aşkım olan oyunculuk planları devam ediyordu. Sunuculukta ilerlemiştim ve yurtdışına sunumlara gidiyordum. Ardından Sky Türk’te bir program sundum. Sonra tekrar Trt’de bir iş oldu. Trt Haber’de sunuculuk yaptım ve daha sonra Trt1’e geçtim. Sunuculuk hayatım Trt ile başladı diyebilirim. Hatta bana “Trt’nin kadrolusu musun?” diyenler oldu. Elde ettiğimiz reytingler ise çok iyiydi. ‘Sektörün Nabzı’ diye bir program sunuyordum ki TRT yönetimi de programın gördüğü ilgiden memnun kalıp tekrarlarını vermeye başlamıştı. Trt1’de ‘Zorlu ve Oruçlu’ diye bir konsept yaptık. Oruçluyken zor meslekler nasıl yapılıyor diye. Ben o mesleğe gidip kendim çalışıyordum. Onun da reytingleri iyiydi. Bu arada okulda devam ediyor. Sınav dönemlerime sürekli çekimler denk geliyor. ‘Zorlu ve Oruçlu’ bittikten sonra artık yavaş yavaş oyunculuğa geçmem gerektiğini düşündüm. Hatta çalıştığım ekibe de uygun bir proje olursa oynamak istediğimi söyledim. O arada İstanbul Medya Akademisi’nin gazetede Amerika’da oyunculuk eğitimleri sınavları açtığı ilanını gördüm. 600’ü geçkin kişinin girdiği sınavdan başarılı olan iki kişiye burs hakkı tanınıyordu ve bende o iki kişiden biri oldum. New York’a oyunculuk eğitimine gittim. Gitmeden önce ünlü yönetmen Mesut Uçakan ile bir dönem dizisi için konuşmuştuk ve döner dönmez o dizinin çekimlerine başladık. Sevda Kuşun Kanadında isimli TRT1 dizisinde rol alıyorum. Hatta başlarda rol verdiğim karakter ölecekken çok sevildiği için rolü devam ediyor.
“3 YILDA BU NOKTAYA GELMEK BENİM İçİN BüYüK BİR BAŞARI”
Peki, sizce bu ölmemenizin sebebi nedir? Oyunculuktaki başarınız mı yoksa farklı bir sebebi mi var?
Bu sadece benim başarım değil. Bunu mütevazilik olsun diye söylemiyorum gerçekten de öyle. Bir türlü hikaye istediğimiz pozisyona gelmedi. İki kez geldi ve o iki seferde de seçenekler çıktı. Hani bir pik noktası olur ya, o pik noktasında Mustafa’nın ölümü vardı kafalarda. Dediler ki “Mustafa da seviliyor” orada da sanırım benim başarım devreye girdi.
Tabi bu arada yeni projeler için görüşmelerimiz sürüyor. Benim düşündüğümden, hayal ettiğimden daha fazlası oldu şu an. Ben bu kadar olumlu geri dönüş beklemiyordum. 3 yılda bu noktaya gelmek benim için büyük bir başarı. Sonuçta birçok insan hayal kurduğumu söylerken ben bavulumla İstanbul’a geldim ve bu dünyanın içine girdim. çok çaba sarfettim ve hayalimdeki oyunculuğu yapmaya başladım. Elbette burnumu sürttüm. Ekrana her çıkan inanın bir anda çıkmıyor. Onun için çaba sarf ediyorlar. Ben hep inanıyorum ki Peygamber Efendimize bile peygamberliği 40 yaşında gönderen Yaradan’ın elbet bir sebebi vardır. Bir şeyler pat diye olmuyor. Olunca da kendini o dünyada kaybedebiliyorsun. Hep anlatıyorum gençlere; oluyor ama siz istediğinizde, hayal kurduğunuzda, o hayal için çalıştığınızda ve kurduğunuz hayalden dolayı beklentiye girmediğinizde oluyor.
Belli ki sabredip çok çaba sarf ederek bu günlere gelmişsiniz. Peki hayata bakış açınız nedir?
Yakın dönemde annem bir hastalığa yakalandı. Etrafımdaki herkes üzülüyor; ‘Eyvah annen kanser oldu, bittik, öldük, ne olacak?’ falan diye dert yanmaya başladılar. Ben ise; “Vay be anne o kadar hücren var iki tanesi bozukmuş. Ne sağlam kadınmışsın” dedim bu bu pozitif düşünce tarzıyla annem çok şükür kanseri atlattı. Hiçbir şeyi kalmadı. Pozitif enerjiye çok inanıyorum. ‘Halkın kelamı Hakk’ın kalemi derler.’ sen ne çıkartırsan ağzından Hak sana onu yazıyor.
“İNSANLARIN AİLECE RAHATLIKLA İZLEYEBİLDİKLERİ FİLMLERDE DİZİLERDE YER ALMAK İSTİYORUM”
Nasıl bir oyuncu profili çizmek istiyorsunuz ve ilerideki hedefleriniz nedir?
İnsanların ailece rahatlıkla izleyebildikleri filmlerde dizilerde yer almak istiyorum. İleride ise kendi filmimi yapabilirsem ne mutlu bana. Kendi değerlerimden bir şey çıkartarak anlatabileceğim bir film projesine imza atmak isterim. Ben oyunculuk hikayeme böyle hedeflerle başladım.
Sıra dışı bir rol gelirse kabul etmez misiniz?
Her rolü oynayacak oyuncu değilim. Burada bir bilirkişi olarak konuşmuyorum ama benim gözümdeki oyuncu her rolü oynayan adam değildir. Şöyle bakıyorum olaya; bir kere ben işin genelinde Türk toplumunun etiğine ve ahlakına ters düşer mi düşmez mi diye bakarım. çünkü eğer sanatçı toplumun aynasıysa o sanatçı topluma faydalı olabilecek bir ayna olmalı. Eğer ben zararlı oluyorsam orada benim için sanat biter, milli duyarlılığım girer. Senaryo gereği de eğer işin geneli kötü adam olabilirim ama işin genelinde iyi bir şey anlatıyorsa orada bakmam rolün ne olduğuna. Ama işin genelinde de kötü bir şey anlatıyorsa benim milli değerlerimi zedeleyecek bir iş ise orada iyi rolü de oynamam. Kriterim, topluma faydalı olabilecek oyunlar, roller, senaryolar. Ayrıca bana şöhret getirecek yada çok kazandıracak diye de gelen rolü kabul etmem. Başarının birçok etmeni var da bir tane örnek olsun diye söylüyorum; Başarı aileye rağmen olabilecek bir şey değil; başarı aile ile birlikte olabilecek bir şey. Dünyanın en başarılı, en zengin, en şöhretli insanı olabilirsiniz ama anneniz babanız sizden razı değilse ve aile sıcaklığını kaybettiyseniz mutlu da gözükebilirsiniz ama hiçbir zaman huzurlu olamazsınız. Ben buna kesinlikle inanıyorum. Şu an yaptığım işlerden ötürü benden annemden razı babamda…
“BOLLYWOOD VE İRAN SİNEMASINA YöNELİK çALIŞMALAR YAPMAK İSTİYORUM”
Peki, sinemada ya da dizlerde oyunculuktan beklentileriniz nelerdir?
Bütün hayalim sinema. Kendi hikayelerim var onların üzerine çalışıyorum. çok yakın zamanda da bir tanesini hayata geçirmeyi düşünüyorum. özellikle Bollywood ve İran Sinemasına yönelik çalışmalar yapmak istiyorum. Ben biraz daha bizim değerlerimize Bollywood’u ve İran’ı sinemasal anlamda yakın görüyorum. Bollywood’da benim Hintli çok arkadaşım var, biz aslında birbirimize çok benziyoruz. Yemeği yiyiş tarzımızdan konuşma ve espri tarzımıza kadar birbirimize çok benziyoruz. Ama biz Amerikalı bir adamla benzemiyoruz. Orada da yaşadık, gördük. O yüzden ben de diyorum ki niye bu kadar Hollywood benzeri işler yapıyoruz da Bollywood tarzı işler yapmıyoruz?
Fotoğraf: Mertcan Alşahin
Mekan: Shangri-la Bosphorus Hotel