Nişantaşı’nın kalabalığından kaçmak, her sabah kalkıp uzun yürüyüşlere çıkabileceği deniz kenarında mutlu ve huzurlu çalışabileceği bir mekâna geçmek arzusuyla yeni ofisini ararken kendini Abdülaziz’in kuyumcubaşısının yalısında bulan ünlü Mücevher Tasarımcısı Eser Elgür, mekânın enerjisini tasarımlarına yansıttığını söylüyor. Gezdiği, gördüğü yerlerin de ilhamına etkisi olduğunu söyleyen Eser Elgür, tasarlayan, çizen, üreten, satış ve satış sonrası takibini yapan sanatçı üretkenliğine ve ruhuna sahip. Pek çok alanda tasarımcı kimliğini ve üretkenliğini gösteren ve şu sıralar yeni tasarımlarına ruh vermekle meşgul olan Eser Elgür ile çok yönlü sanatçı kimliğini, yeni ofisinin tasarımlarına ve yeni projelerine yansımasını ve yeni kitabını Klass okurları için konuştuk.
“Kendimi rahat ve iyi hissedeceğim bir ofisim olsun istiyordum. Uzun yıllar Nişantaşı’ndaki ofisimde çalışmalarımı yaptıktan sonra yeni ofisime taşındım. Burası çok ferah, yüksek tavanlara sahip tarihi ve sofistike bir yer. Taşındıktan sonra da öğrendim ki burası Abdülaziz’in kuyumcu başısının yalısıymış. Herhalde buradaki enerji beni buraya çekti. O yüzden burada çok huzurlu, mutlu çalışıyorum ve öyle de yaşıyorum. Yeni ofisimin enerjisini tasarımlarıma yansıttığıma inanıyorum.”
“Ben fusion dediğimiz trend tasarımcılığı yapıyorum. Yani o anda gelen bir kadının göz rengi bana ilham verebilir. Modacılar nasıl bir gece kıyafetini tasarlıyorsa aslında takıda da bir bilirkişinin ona yakışanı göstermesi lazım. Bunu bizim ülkemizde daha çok mücevher işini yapanlar kendi beğenilerini kişiye empoze ederek yapıyorlar. Ben çizdiğim zaman daha çok kadının özelliklerine önem veriyorum. Dünyanın en güzel tasarımını da yapsanız o kadın bunu taşıyamıyor ise hiçbir anlamı kalmıyor. O zaman da yönlendirmek gerekiyor.”
Eser Hanım çok yönlü bir sanatçısınız. Mücevher ve takı tasarımının yanı sıra ressam, yazar ve bir de sporcu kimliğiniz var. Mücevhere olan ilginiz nereden geliyor?
22 senedir mücevher sektöründe tasarımcı kimliğimle hizmet veriyorum. Aynı zamanda ressamım. Mücevheri ele aldığım 4 tane kitap yazdım. Mücevheri çok seviyorum. Mücevherin bir kültür olduğuna inanıyorum. Bu kültür de mutlaka aileden geliyor. Mücevheri seven bir kadına baktığınızda mutlaka görüyorsunuz ya anneanne ya babaanne ya da annede mutlaka bir mücevher merakı vardır. Bir şekilde geleneksel olarak bu kültür aktarılıyor. Ben mücevheri kullanmayı da çok seviyorum. Ayrıca tasarımını ve satışını da yapmayı çok seviyorum. Bir daha dünyaya gelsem yine mücevherci olmak isterim. Mücevher sektörünün her alanın da bilfiil hem çalıştım hem ilgilendim. Antika mücevherlerden günün trend mücevherlerine kadar, gümüşe kadar takının her alanında koleksiyon yaptım. Güzel tarafı gözlerim gördüğü müddetçe mücevher yapmaya devam edeceğim. Bunun da bir yaşı yok.
“İYİ BİR TASARIM, İYİ BİR MüCEVHER 3-4 AYDAN EVVEL TEK PARçA HALİNİ ALMAZ”
Belli ki işinizi aşkla yapıyorsunuz. Sizin için mücevheri yaratma eylemi nasıl bir duygu?
Mücevheri yaratma eylemi bambaşka bir duygu. çocuğunuz gibi, bir evlat dünyaya getirmek gibi bir şey. Zaten bu işi aşkla yapıyorsanız yapabilirsiniz. Başka türlü yapamazsınız. Sebat etmeniz gerekiyor. İyi bir tasarım, iyi bir mücevher 3-4 aydan evvel tek parça halini almaz. Emek verilmesi gereken bir meslek. Aynı zamanda zanaat. Düşünün ki marangozlukla çok eş değer. Dünyanın en katı maddesine şekil veriyorsunuz, ruh veriyorsunuz. Ona bir şekilde hayata bakış açınızı yüklüyorsunuz, ruhunuzu üflüyorsunuz. Ona sadece şekil vermek bile yetmiyor. Ergonomik olması gerekiyor. çizdim, tasarladım demek yeterli değil. Bu işin ustalığını bilmek lazım; kaç gramdan çıkacak, nasıl duracak, kadını ne kadar zayıf gösterecek, boyutu ne olacak, taşınabilir olacak mı gibi durumların değerlendirilmesi gerekiyor. Gerçekten bir zanaat.
Nasıl bir meslek o zaman mücevher zanaatçılığı? Bugün eskisi gibi bir mücevher zanaatçılığı yok sanki. Siz nasıl görüyorsunuz sektördeki değişimi ve gelişimi?
3-5 yılda mücevherci olunmaz. Gerçekten bir ömür vermek lazım ve bunun sonu yok. Maddi açıdan sonu yok, ilgi açısından sonu yok, zevk açısından sonu yok… Sonsuz bir meslektir mücevher zanaatçılığı. Şimdilerde daha trend takılara döndü mücevher modası. Ancak tabi mesleğimizi yaparken bundan 10 sene evvel yaptığımız o mücevher anlayışı şimdilerde gençlerde çok fazla yok maalesef. O yüzden bu da bizi çok fazla tatmin etmiyor. Ancak Uzakdoğu veya Arap ülkeleri bu konuda henüz bu oryantalist çizimlerin üstünde ağır ve büyük taşları kullandığı için orada daha çok teknik açıdan mesleğinizi yapabileceğiniz, kabiliyetinizi, yeteneğinizi çıkarttığından daha çok motive ve mutlu ediyor. Bilgi birikiminizi o tasarımlar üzerinde daha güzel kullanabiliyorsunuz.
Röportaj: Erdi Kartal
Fotoğraflar: Ahmet çevik
Devamı ve daha fazlası Klass Magazin Aralık sayısında..