Mudo’nun Kurucusu ve Türkiye’nin önde gelen sanat koleksiyonerlerinden Mustafa Taviloğlu, yıllar öncesinden gelen deniz ve balık tutkusunu “Rastgele” sergisiyle sanatseverlerle bir araya getiriyor. Dünyanın her bir köşesinden topladığı ve dostları tarafından hediye edilen hatıra dolu eserleri Mudo’nun Türkiye’deki en büyük mağazası olan Maslak Şubesi’nde sergileyen Mustafa Taviloğlu, denizle birlikte hayata dair birçok şeyi tecrübe edindiğini belirtiyor. Mudo’nun Kurucusu Mustafa Taviloğlu ile bir araya gelerek denizlerin maviliklerinde büyüleyici bir yolculuğa çıkartan “Rastgele” sergisini kurma fikrini, denize olan tutkusunu ve hayat tecrübelerini Klass okurları için konuştuk.
“Okyanusta her zaman çok temkinli oldum. çünkü denizden korkmayan Allah’tan korkmaz derler. Rahmi Koç’un kitabının ön sözünde “Denizden korkacaksın” cümlesi yer alıyordu. çünkü denizin şakası olmaz. Tabiatla mücadele edebilir misiniz? 30 metrelik bir tekne 100 km hızla gelen bir rüzgarla, dalgayla mücadele edemez. Her zaman denizde hayatta kalabilmek için önleminizi almanız gerekir”
“Denizler bana görmeyi, çalışkanlığı, pes etmemeyi öğretti. Sabrı, tehlikeden kaçmayı ve tehlikeye karşı tedbirli olmayı da denizlerde öğrendim. Hayatta tedbirli olmadan başarılı olamazsınız. Rakibime bakmayı ve devamlı iş üstünde durmayı da öğrendim. Denizler bize gerçek hayatta nasıl yaşamamız gerektiğini öğretir.”
“Sergi benim planladığım bir durum değildi. 20 senedir teknemle nereye gitsem ve bir deniz objesi görsem alıyordum. Tekneler, balıklar, deniz objeleriyle ilgili çok fazla şey topladım. Maslak’ta da büyük bir konsept oluşturunca böyle bir sanat galerisi oluşturma fikri geldi aklıma.”
Mustafa Bey, Türkiye’ye Mudo adıyla çok önemli bir marka değeri kattınız. Ama çalışma hayatınızın yanı sıra deniz ve balık tutkunuzla da tanınıyorsunuz. Bize denizle nasıl tanıştığınızı ve bu tutkunuzun nasıl başladığını anlatabilir misiniz?
Bizim zamanımızda yüzme öğrenmemiz için arkamızdan ip bağlayıp bizi denize atarlardı. Bir şey olursa o zaman ipten çekerlerdi ve ben hakikaten yüzmeyi o şekilde öğrendim. Biz Karadenizli bir aileyiz. 7 yaşındayken ufacık bir botum vardı adı da “Ton Ton”du. Bulunduğumuz evin yanında da sahil sıhhiye, yanında da çok önemli bir balıkçı reis vardı. Devamlı evin önünde ağ atardı. Ben de onunla balığa çıkmayı, ağ atmayı öğrendim. Büyükdere’den Sarıyer’e kadar sahilin her adımında balık tutmuşumdur. Denizden çok şey öğrendim; deniz çok eğiticidir, deniz ufku açar… Denizde ilk önce bakmayı öğreniyorsun. Herkes zanneder ki denize çıktığın zaman balığa, havaya, martıya bakarsın. Ama balıkçı bunların hepsine baksa da balıkçının aklı diğer balıkçıdadır. Balıkçı balıkçıya bakar. çünkü biri balık tuttuğu zaman orada balık vardır diğeri de oraya gider. Ama asla kötü gözle bakmaz, herkes kendi yakalayacağı balığa bakar. Tabi şanstır önce başkasına rastlar sonra sana rastlar. Denizin bir de kendine ait tabirleri vardır. En sevdiklerimden bir tanesi (hayatta da çok geçerlidir); “Balık tutamadık ama birbirimizi anladık” derler. Bu çok değerli bir laftır. “Denizde balığın pazarlığı olmaz” sözü de güzeldir.
Peki, balığı denizde nasıl bulursunuz?
Eskiden çok iyi reisler bunu ayırt edebilirdi. Ama sadece altına gelen balığı ayırt edebilirdi. çünkü radar sadece teknenin altını görürdü. Sonra geniş radarlar çıktı, sonra önünü 180 derece gören radar çıktı. Sonra 5 mili gören, sonra da 360 derece balığı gören radarlar çıktı. Arkasındaki balığı bile görüyorlar. Sonrasında ise akıntı ölçen radarlar çıktı.
Denizleri ve balığı çok iyi bilen biri olarak hangi balığı yemem dersiniz?
Tatlı su balığı yemiyorum. Ama onun dışında denizden çıkan yenilecek her balığı yerim. Zamanına göre ise Lüfer ve Palamut benim için önemli olan balıklardandır. İyi hamsi en iyi balıktır, sardalya muazzamdır. Mesela Sicilya Adası’nda sadece sardalya ve kılıç balığı yerim. Dünyanın en iyi kılıç balıkları Marmara Denizi’nde çıkardı ama şimdi Akdeniz’de ve İtalya’da çıkıyor.
Röportaj: Erdi Kartal
Fotoğraf: Mertcan Alşahin
Devamı ve daha fazlası Klass Magazin Mart sayısında..