Bugün Türkiye’de bale denildiğinde akla ilk gelen isimdir Tan Sağtürk. öyle ki kendisi 40 yıla erişen kariyerini ilmek ilmek örmüş, baleyi başarıyla temsil etmiş ve ülkemizin dört bir yanında hizmet veren Tan Sağtürk Akademi ile yeni nesillere el uzatan bir sanatçı. Şu sıralar Devlet Opera ve Balesi’nin en büyük prodüksiyonlarından biri olan Troya ile 12 yılın ardından sahnelere dönmenin heyecanı ve gurunu yaşayan Tan Sağtürk, 50 yaşında Hektor gibi önemli bir role hayat vererek adeta geçip giden yıllara meydan okuyor. Bu prodüksiyon ile gençlere örnek olmaya devam eden dünyaca ünlü Balet Tan Sağtürk ile Troya’nın hazırlıklarını, Tan Sağtürk Akademi ile 19 yılda yakaladığı başarıyı ve yaşamına dair merak edilenleri konuştuk.
“Benim yaşımda olan eski dansçılar için karakter rolleri ile sahneye dönmek mümkün olabiliyor. Ama sahneye teknik dansla dönmek çok zor. Ben hep sanatımın içinde kalmaya çalıştım ve iyi baktım vücuduma. Troya’da yer almak aslında benim için bir meydan okuma oldu.”
“çocuklarımızın geldiği noktayı gören profesyoneller haftada 1-2 saatle geldikleri noktayı şaşkınlıkla karşılıyorlar. Okullarımız bu anlamda gerçekten bir mucize gerçekleştiriyor. Sebebi de bizim vücut yapımız, Avrupa vücut yapısından çok daha farklı. Biz kendi vücut yapımıza göre bir çalışma sistemi oluşturmaya çalıştık ve yıllarca bunun üstüne çalıştık. Açtığımız tüm okullarda bu sistemi uygulamaya başladık. çok kısa bir zaman sonra çocuk gerçekten o fikre, o fiziğe sahip olmuş oluyor.”
“Maddi zorluk çeken ailelerinin çocuklarını okutabileceğimiz bir okul açıp, kendi koltuğumu da onun ortasına koyup oturayım istiyorum. 50 yaşından sonra benim en büyük hedefim bu. çünkü biz artık yapacağımızı mümkün olduğu kadar yaptık.”
Tan Bey, Devlet Opera ve Balesi’nin sahneleyeceği Troya gösterisi için 12 yıl sonra tekrardan sahnelere dönüyorsunuz. öncelikle bu devasa gösteri için nasıl bir kadro bir araya geldi?
Troya, Devlet Opera ve Balesi’nin sevgili Genel Müdürü Murat Karahanlı’nın projesi. Sanat yönetmenliğini de kendisi yapıyor. İlk kez bu kadar büyük bir proje altında toplanıyoruz sayılabilir. Bu hem koronun, hem balenin, hem operanın olduğu aslında büyük bir prodüksiyon. Sahne üzerinde 254 sanatçı olacağız. Bir de tabi işin enteresan tarafı rolleri opera ve bale olarak paylaştık. Mesela ben Hektor’u canlandırıyorum, Paris’i ise uluslararası değerimiz ünlü tenor Murat Karahan canlandırıyor. Kadro Türkiye’nin çok önemli opera ve bale sanatçılarından oluştu. İzmir Devlet Opera Balesi takviye olarak geldi. Koreografiyi Volkan Ersoy yaptı. Ve sadece benim kişisel olarak değil çok fazla konuda alkış alacak ve çok beğenilecek bir prodüksiyon olacağı inancındayım. çünkü hangi sesi dinlesek, etrafımızdaki hangi dansçıya baksak herkes birbirini alkışlıyor. Provalar böyle bir atmosferde geçiyor. Bugüne kadar hep ya bale yapıldı ya da opera… Bu tip prodüksiyonlar aslında bizi bir araya getiriyor. Biz aslında Devlet Opera ve Balesi’nde aynı çatı altındayız. Fakat bugüne kadar çok fazla Aida Operası gibi operaların dışında bir araya gelmişlik olmamıştı. Bu yüzden değişik kadroların bir araya gelmesi birbirine kuvvet katıyor. Ben seyircinin çok beğeneceğini düşünüyorum. Biz de merak ediyoruz tabi. Kasım 9’da Congresium’da ilk gösterimizi yapıyoruz. İlk aşamada nasıl bir tepki ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Ama her şey o kadar büyük ve görkemli ki zannediyorum seyircimiz bunu çok sevecek. Bence harikulade bir iş çıktı ortaya.
“TROYA’DA YER ALMAK ASLINDA BENİM İçİN BİR MEYDAN OKUMA OLDU”
12 yıl sonra böyle bir proje ile sahnede yer almak sizde ne gibi duygular uyandırıyor?
Benim yaşımda olan eski dansçılar için karakter rolleri ile sahneye dönmek mümkün olabiliyor. Ama sahneye teknik dansla dönmek çok zor. Ben hep sanatımın içinde kalmaya çalıştım ve iyi baktım vücuduma. Troya’da yer almak aslında benim için bir challenge oldu. Aslında bir yarışma. Onu becerebilirsem ne ala… Eğer genç arkadaşlarımıza, devlet opera sanatçılarına bir örnek teşkil edebileceksem bu benim için büyük bir mutluluk olur. Ama kendi adıma konuşursam şu ana kadar ki gördüğüm pozisyonda işler kötü çıkmıyor. Tabi neticede önemli olan seyircinin görüşüdür. Troya’da az önce de bahsettiğim gibi çok değerli sanatçılar yer alıyor. Müthiş bir koro var ve çift senfoni orkestrası görev alacak. Kısacası Troya’nın prodüksiyonuyla beraber çok alkış bulacağını düşünüyorum. Bizim topraklarımızda geçen, çok önemli ve büyük bir hikaye. Onun tekrar gün yüzüne çıkarılmış olması çok değerli. Tabi proje sahnelendikten sonra yurtdışındaki iz düşümleri de önemli. çünkü bizden çıkan bir eserin böylesine başarılı bir prodüksiyonun yurtdışındaki duyumu ülkemize sanatsal anlamda değer katacak. Genel Müdürümüz turneye sokulacağını söylüyor. Moskova’ya gidilecek. önemli sanat seyircisiyle de buluşulacak. Prodüksiyon derken de sanata her zaman sadık kalınmış bir prodüksiyon olduğunun altını çizmek isterim.
Devamı ve daha fazlası Klass Magazin Kasım sayısında..
Fotoğraflar: Uğur Atun
Mekan:Shangri-La Bosphorus, İstanbul