İlk kitabı ‘Türk Medeni Cezaevi’ ile ilişkilerde ve evliliklerde kişilerin kendine bile söylemeye çekindiği doğruları okurlarıyla paylaşan ünlü yazar Dilek Türkmen, tabuları kendi penceresinden yorumluyor. Yazarlık serüvenine ‘Türk Medeni Cezaevi’ ile adım atan ve “Bilinçli seçim yapabilenler evlenmeli. Birbirlerini değiştireceklerini, yöneteceklerini, evlilik cüzdanıyla partnerlerini satın alacaklarını düşünenler evlenmemeli” diyen Dilek Türkmen ile Türkiye’de evlilik kurumuna mahkûm olduğuna inananlara kendi penceresinden önerdiği çıkış yollarını ve ikinci kitabı Türk Medeni Cezaevi 2’de neler anlatacağını Klass okurları için konuştuk.
“Bilinçli seçim yapabilenler evlenmeli. Birbirlerini değiştireceklerini, yöneteceklerini, evlilik cüzdanıyla partnerlerini satın alacaklarını düşünenler evlenmemeli.”
“Ben evlilik kurumunu değil, insanların evliliği getirdiği hali eleştiriyorum. örf, adet, gelenekler elbette kuşaktan kuşağa iletilen kültürel alışkanlıklarımız, hep de var olsunlar, fakat biraz esneyerek. Bu kadar kutsal, anlamlı, değerli bir kurumun çağa direndiği için hırpalandığını düşünüyorum.”
“Aslında aldatmanın sebebi değil bahanesi olur, bu durumu kitabımda üstüne basa basa anlattım. Evlilik kader değil seçimdir, yani neyi seçiyorsak onun sonucunu yaşarız. Ancak, aldatıldığını bilerek evliliğini sürdürme düşüncesi olanlara da şunu tavsiye edebilirim. Kiminle aldatıldığımıza baktığımızda, aslında eşimizin bizde neyi eksik bulduğunu görebiliriz.”
Dilek Hanım, “Türk Medeni Cezaevi” adlı kitabınızda evlilik kurumunu mercek altına alıyorsunuz. öncelikle bu kitabı kaleme almaya nasıl karar verdiniz?
Canlarıyla, çocuklarıyla, mallarıyla, mülkleriyle, işleriyle, tehdit edilen eşlere şahit oldukça, evlilik cüzdanına para cüzdanı gibi bakan eşleri tanıdıkça, büyük baskılar yapıp büyük yalanlar dinleyen eşleri gördükçe, sıklıkla duygusal şiddete başvuran eşleri dinledikçe, mutlu ve birbirine bağlı bir ailede büyümüş olmama rağmen, evlilik kurumunun yapısından ve mantığından endişe ettim. üvey bireylerin yaşadıklarını, miras konusundaki haksızlıkları, kayınvalide problemlerini saymıyorum bile... Hangi evli tanıdığımla, evliliğini konuşsam iştahlandırıcı şeyler anlatmadılar. Ve neredeyse, mutlu evlilikleri sadece sosyal medyada görür hale geldim... Tüm bu sebeplerle, milyonlarca insanın, tüm karmaşasına ve zorluklarına rağmen, içerisinde bulunmayı tercih ettikleri evlilik kurumunu araştırmaya karar verdim. İnsan, cinsiyet, din, tarih, toplum, örf adet, bir evliliği etkileyecek ne varsa araştırmaya başladım. Araştırdıkça, okudukça, öğrendikçe gördüm ki; evlilik doğru insanlar bir araya geldiğinde keyifli, gelmediğinde de cezaevine dönüşen bir kurum. Ben de zaman ayırarak öğrendiğim bilgileri duygularımla birleştirip, gücüm yettiğince çok insanla buluşturmaya karar verdiğim Türk Medeni Cezaevi kitabımı yazdım.
“EVLİLİK CüZDANIYLA PARTNERLERİNİ SATIN ALACAKLARINI DüŞüNENLER EVLENMEMELİ”
İnsanlar neden evlenmeli ya da neden evlenmemeli?
Bilinçli seçim yapabilenler evlenmeli. Birbirlerini değiştireceklerini, yöneteceklerini, evlilik cüzdanıyla partnerlerini satın alacaklarını düşünenler evlenmemeli.
Kitabınızda evlilik kurumuna dair Türk toplumunda kalıplaşmış, adet ve gelenek haline gelmiş kuralları eleştiriyorsunuz. Bize biraz bu eleştirdiğiniz toplumsal adetlerden bahsedebilir misiniz?
Ben evlilik kurumunu değil, insanların evliliği getirdiği hali eleştiriyorum. örf, adet, gelenekler elbette kuşaktan kuşağa iletilen kültürel alışkanlıklarımız, hep de var olsunlar, fakat biraz esneyerek. Bu kadar kutsal, anlamlı, değerli bir kurumun çağa direndiği için hırpalandığını düşünüyorum. Mesela, kız isteme merasimi. Erkek tarafı kız tarafının evine gidiyor ve ailenin genelde babası “Allah’ın emri peygamberin kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz” diyor. Kız tarafında da yine muhtemelen baba, gençler birbirini sevmiş, verdik gitti diyor. Ben de diyorum ki; neyi veriyoruz ve kime? Bir kilo elma mı bu, bir can, bir hayat... Neden erkeğin bilinç altına aldığı kız olarak yer ettiriyoruz ki kızımızı? İlla bir merasim konuşması yapılacaksa, bu “Allah’ın emri peygamberin kavli ile çocuklarımız yollarını evlilik ile birleştirmeye karar vermişler, bizlere de aileleri olarak yanlarında olmak düşer” denilebilir diyorum. Düğün günü yapılan gelin alma ritüelinde de kendisine verilen kızı almaya giden erkek, kapı açılsın diye, sandıktan kalkılsın diye bahşiş verip, gelinin yanına girdi diye yüz görümlüğünü takıyor, erkek hep bir ödeme halinde diyorum. Bir de kızı verirken beline, bekaretinin kanıtı, namusunun bundan böyle kocasının sorumluluğunda olduğunu ifade eden kırmızı kurdeleyi bağlıyorlar, bağlamasınlar diyorum. Bir insan ve bir kadın olarak bunun gibi ağırıma giden birçok durumdan bahsediyorum...”
Devamı ve daha fazlası Klass Magazin Ağustos sayısında..