Defalarca Guinness Rekorlar Kitabına girmiş değerli spor adamı Namık Ekin ile manevi kızım dediği egzersiz uzmanı ve psikolojik performans danışmanı Yelda Başaran, Reina saldırısı sonrası gerçekleştirmeye karar verdikleri bir sosyal farkındalık projesi olan rekor denemesi ve pek yakında başlayacak televizyon programları için bir araya geldiler. 18 Şubat Cumartesi saat 13:00 15:00 saatleri arasında dünyaca ünlü 16 Guinness rekorlarının sahibi tek Türk sporcu unvanına sahip olan ünlü rekortmen Namık Ekin, Ortaköy’de boğaz köprüsünün en iyi görülen yerinde bir vinç ile 45 Metre yükseğe kaldırılıp, şehitler tepesine doğru paraşütle atlayıp 18 metrede paraşütünü tamamen açmış olacak ve bu zorlu rekor denemesinde kendisine Yelda Başaran psikolojik danışmanlık verecek. Daha önce kendi kırdığı rekorları bir kez daha egale etmeye hazırlanan Namık Ekin ile Yelda Başaran’ı bir araya getiren diğer projeleri ise bir televizyon programı. Birlikte ekran başındaki izleyicilere psikolojik ve fizyolojik danışmanlık yapacak ikiliden Yelda Başaran izleyenleri psikolojik olarak hazırlarken Namık Ekin ise fizyolojilerini düzeltecek. TV ekranlarında adeta ‘Egzersiz Düeti’ yapacak olan Namık Ekin ve Yelda Başaran bir araya geliş hikayelerini ve projelerini Klass’a anlattılar.
Namık Ekin: İlk rekorumda 62 metreden atlayıp suya çarpmaya 20 metre kala açmıştım paraşütümü. Daha sonra Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden 58 metre yükseklikten atladım ve yere 24 metre kala açtım paraşütümü. Şimdi ise 45 metreden atlayıp paraşütümü 18 metre kala açmayı düşünüyorum. Yani dünyada bu kadar alçak mesafede paraşüt açan hiç kimse yok. Bu rekorları kırmış ve Türkiye’ye getirmiş olacağız. Daha evvel Boğaziçi Köprüsü’nden atladığım rekorumda Guinness, rekorumu kırdığım halde çok tehlikeli bulduğu için kaydetmedi ve rekor kitabına sokmadı.”
Yelda Başaran: “Durmak yok yola devam diyoruz aslında, çünkü bu ülkede sanat ve spor durduğu zaman birçok şey bitiyor; bu bir sosyal farkındalık projesi. Bu aynı zamanda hocamla birlikte bizim misyonumuz. Ben bu projeyi o yüzden de uçan misyoner olarak adlandırıyorum. Yani, uçan misyoner atlayarak zıplayarak kişilere farkındalık sağlamaya çalışıyor.”
Yelda Başaran: “Sağlıklı yaşamak da askeri bir disiplin ister. Biz televizyon programımızda 20 dakikada insanlara evlerinde neler yapabilirler bunu da anlatabileceğiz. 20 dakikada evdeki eşyalarla nasıl hareket edeceklerini ya da kendi vücutlarını kullanarak neler yapabileceklerini göstereceğiz. çünkü en iyi makine insanın kendi vücudu.”
Namık Bey 18 Şubat’ta çok farklı bir projeyi gerçekleştireceksiniz. Nedir bu proje? Detaylarından bahseder misiniz?
N.E.: Aslında 15 Temmuz şehitlerini anmak için yapıyoruz bunu. Ayrıca bu projeyle birlikte bir sosyal farkındalık da yaratmayı planlıyoruz. Bir vinç bizi 45 metreye kaldıracak ve ben 45 metre yükseklikten paraşütle atlayacağım. Ama suya çarpmadan paraşütümü açmam lazım. Bu bir Guinness rekoru denemesi olacak. Yaşlı bir sporcunun en alçaktan atlayıp en alçakta paraşüt açma konusunda dünya çapında bir rekor denemesi olacak. Ve o arada kameralar Boğazı’mızı köprümüzü gösterecek; Sultanahmet, Topkapı Sarayı ve Reina’nın olduğu tarafı gösterecek ve bu şekilde şehitlerimizi anmak istiyoruz. Ama bu arada da Türk sporcusunun neler yapabileceğini dünyaya göstermek istiyoruz.
Bu ciddi bir Guinness rekoru denemesi olacak o zaman? Daha önceki rekorunuz ne kadar?
N.E.: Daha önceki rekorda 62 metreden atlayıp suya çarpmaya 20 metre kala açmıştım paraşütümü. Daha sonra Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden 58 metreden atladım 24 metre kala açmıştım paraşütümü. Şimdi burada 45 metreden atlayıp 18 metreden açmayı düşünüyorum. Yani dünya genelinde bu kadar alçak mesafede paraşüt açan hiç kimse yok. Bu rekorları kırmış olacağız ve Türkiye’ye getirmiş olacağız. Boğaziçi’nden atladığım rekorumda Guinness, rekorumu kırdığım halde çok tehlikeli bulduğu için kaydetmedi ve rekor kitabına sokmadı.
O rekorunuzu tehlikeli bulmuşlar bunu nasıl kabul ettireceksiniz? Sizi koruyacak can güvenliğinizi sağlayacak birileri olmayacak mı?
N.E.: Dünyada yukarlardan atlayıp 20 metre de paraşüt açan kimse yok. İzleyicileri korkutan bir denemeydi. Bu ancak sat komandolarının, iyi askerlerin yapabileceği bir şey. Ben de bu tip şeyleri seviyorum. 16 tane Guinness rekoru kırdım ve bunlarla engellilere, omurilik felçlilerine yardım etmeyi düşünüyordum. Bu seferde hem bir sosyal farkındalık yaratmayı hem de şehitlerimizi anmak istiyorum. Biz bu yola çıktığımız zaman yanımızda haber ajansları da olacak. Tüm İstanbul’u fotoğraflayıp görüntüleyecekler ve daha sonra beni gösterecekler. Ben çıkarken de düşene kadar yukarıdan ve aşağıdan her yerden çekiyor olacaklar. DAK-SAR(Deniz Arama Kurtarma) da benim deniz emniyetimi sağlıyor olacak. Suya düşünce paraşüt ve halatlar üstüme dolanmasın diye… Ama o işleri biz yıllardır yaptığımız için denizde bir tehlike yok. Bütün mesele atladıktan sonra suya çarpmadan paraşütü açabilmek.
“BEN BU PROJEYİ UçAN MİSYONER OLARAK ADLANDIRIYORUM”
Yelda Hanım, sizden bir araya gelme hikayenizi dinleyebilir miyiz?
Yelda Başaran: Ben Namık Bey’in 13 yaşımdan beri öğrencisiyim. Yani Namık Ekin onaylı bir egzersiz uzmanıyım. Kendisi sayesinde bizler bu işe başladık, bunu bir vefa borcu olarak görüyorum. Bu yaptığım işi sahiplenmeyi hem de onun manevi kızı olarak da yanında olmak istiyorum. Ayrıca hocamın psikolojik performans danışmanıyım. Gerçi onun buna çok fazla ihtiyacı yok. O bir duayen ama yine de yanında olmak benim için gerçekten çok güzel.
Durmak yok yola devam diyoruz aslında, çünkü bu ülkede sanat ve spor durduğu zaman birçok şey bitiyor; ve bu bir sosyal farkındalık projesi. Bu aynı zamanda hocamla birlikte bizim misyonumuz. Ben bu projeyi o yüzden de uçan misyoner olarak adlandırıyorum. Yani, uçan misyoner atlayarak zıplayarak kişilere farkındalık sağlamaya çalışıyor. Namık Hocam 74 yaşında ve bence gençlere örnek. Kendisinin “İmkansızlık yoktur” diye bir kitabı da var. Hiçbir şey imkansız değildir, bunu gösteriyor. Aslında baktığınızda biz Türk milleti olarak da yaşadığımız bu olaylarda sabrımız ve mücadele gücümüzle bir Guinness rekoruna girecek kadar sağlam bir duruş sergiledik. Sabrediyoruz, inanıyoruz çünkü inancımız çok yüksek. Askeri bir disiplinle çalışıyoruz. İnşallah çok yakında da bir televizyon programı yapacağız ve orada da birçok şeyi göstereceğiz. Biz hocamla birlikte televizyonda egzersiz düeti yapacağız ve bu programı izleyip de zayıflamayan kalmayacak.
“EGZERSİZİ NEREDE YAPTIĞIN DEĞİL KİMİNLE YAPTIĞIN, SüRESİ DEĞİL KALİTELİSİ çOK öNEMLİ”
Egzersiz düeti nedir?
Y.B.: İki kişinin nasıl egzersiz yapacağını anlatacağız. çünkü insanlar çok sıkılıyorlar ve personal training’e gidiyorlar “Hocanın elektriğini almadım, şu olmadı bu olmadı…” diyorlar ama hocamın söylediği çok güzel bir söz var “Egzersizi nerede yaptığın değil kiminle yaptığın çok önemli.”
N.E.: Bizler metabolizmayı egzersizle ve sporla hızlandırmayı bilmiyoruz. Egzersiz yaptıktan sonra bazal metabolizmayı harekete geçirmemiz gerekiyor. Bazal metabolizma harekete geçince yağ keseciklerinden yağları söker ve enerji olarak kullanırsak başarılı bir çalışma yapmış oluruz. Ama tabii bunu yaparken antrenmanın şiddeti ve süresi değişiyor. Ve bunlar yapıldığı zaman kas kitlesi büyümeden; evde televizyon seyrederken ve hatta uyurken bile herkesten daha fazla kalori yakıyorsun. Biz buna lipolitik aktivite diyoruz. Amerika’da uzun yıllardır hocalık yaptığım için bu durumu afterburner olarak adlandırıyorduk. Vücutta antrenman fizyolojisinde şöyle bir şey var, eğer güzel ve bilimsel bir antrenman yaptıysan 20 dakika bile olsa o antrenman sayesinde eve gidip oturup televizyon seyrederken ve hatta uyurken bile herkesten fazla kalori yakarsın. Yani doğru bir antrenman ile istirahat metabolizmasını hızlandırmış oluyorsun. Tabii bunu her antrenör yapamıyor ve biliyorsunuz birçok şey kandırmalı oluyor. Ben bu konuda Yelda’yı çok takdir ediyorum. Bunların hep bilimsel taraflarını okuyup inceleyip devamlı bana sorular soruyor. Egzersizin süresi değil kalitelisi önemlidir.
“HER ZAMAN SABAH SPORU DAHA FAYDALI”
Egzersizin kalitelisi nasıl olmalı?
N.E. : ‘High intensity interval training’ diye bir şey var. O uzun yıllardır yapılıyor ama Türkiye’ye geç geldi. Böyle uzun süre 2-3 saat çalışacağına birden çok hızlı çalışıp kalp frekansını harekete geçirip 140-160 tempoda çalıştırırsan ve kısa sürede dinlenip tekrar yaparsan 20 dakikalık bir çalışma afterburner (sonradan yanma) olayını hızlandırıyor. Metabolizma hızlandıktan sonra yağ kesecikleri açılıyor ve hormon sensitive lipase yani hormona duyarlı yağlar devreye giriyor ve yağ keseciklerinden yağlar çözülüyor. Biz de o sporu yaptığımız sırada bu yağları yakıyoruz. Bunu yapmak için en uygun zaman ise sabah 07:00 ile 09:00 arası. Bir de hesaplamışlar bayanların en çok olimpiyat ve dünya rekoru kırdığı saatler sabah 07:00 ile 10:00 arasında olmuş. Her zaman sabah sporu daha faydalı. Biz bütün gün yoruluyoruz ya kas glikojen deposu boşaltmaya başlıyor. Sıvı dengesi dehidrasyon olmaya başlıyor ve su kaybı oluyor. Akşama doğru da iyice günün yorgunluğu basıyor. Ama erkeklerin olimpiyat rekorlarına baktığımızda genelde 16:00-18:00 arasında olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla kadın-erkek arasındaki bioritim farklı olduğu gibi kişiler arasında da değişkenlik gösterebiliyor. Yani herkese aynı antrenman olmuyor. Birisinin metabolizması yavaş, birinin ki daha çok kalori yakıyor, biri ağırlık antrenmanı sevmiyor v.s. Kişiye uygun kaliteli güzel bir antrenman yaparsanız 20 dakika içinde harika sonuçlar alabilirsiniz.
“TELEVİZYON PROGRAMIMIZDA 20 DAKİKADA İNSANLARA EVLERİNDE NELER YAPABİLİRLER BUNU ANLATABİLECEĞİZ”
O zaman sizin televizyon programı yaptığınız zaman 20 dakikalık bir program yetecek insanlara değil mi?
Y.B.: Biz televizyon programımızda 20 dakikada insanlara evlerinde neler yapabilirler bunu anlatabileceğiz. 20 dakikada evdeki eşyalarla nasıl hareket edeceklerini ya da kendi vücutlarını kullanarak neler yapabileceklerini göstereceğiz. çünkü en iyi makine insanın kendi vücudu. Programda hocam işin fizyolojik kısmında olacak ben ise psikolojik kısmında görev alacağım. çünkü motivasyon çok önemli.
N.E.: Sporda neye öncelik vereceğine iyi karar vermek lazım. Kadın gayet güzeldir ama 35 yaşına gelince osteoporoz tehlikesiyle karşı karşıyadır. Mineraller ve kalsiyum eksilmeye başlayınca ve menopoza yaklaşınca kadınlarda kemik erimesi başlıyor. Yani hedefiniz vücudu toparlamaksa ona göre egzersizler yapmalısınız. Ama hedef önce bir kadının metabolizmasını düzeltmesi olmalı. Yani kalp, solunum ve dolaşım sisteminin düzelmesi lazım. Bayan öğrenciler gelir “Hocam basenlerim çıktı, buralarım sarktı, şuraları nasıl incelteceğiz” diye. Biz program verirken hiç öğrenciye söylemeyiz önce kalp, dolaşım ve solunum sistemlerini iyi eden egzersizler veririz.
Y. B. : Ben önce psikoloji sonra fizyoloji diyorum.
N. E. : çok doğru, psikoloji olmadan olmuyor. İnsanın kendini ruhen hazırlaması lazım. O olmadığı zaman zaten çabuk pes ediyorlar.
Spor yaparken hızlı bir şekilde yağ yaktıran sırlar var mı sizde? Pratik bilgiler…
N.E.: Bir kere egzersizi yaparken yağ mı yakacağız, karbonhidrat mı yakacağız planımız neyse onu yaparız. Eğer yüksek şiddetli egzersizler yapılırsa 20 dakika boyunca etkin sonuçlar alınabiliyor. Bu 20 dakika içinde 1’er dakikalık aralar vermek mutlaka gerekiyor. Tabii böylesi bir spor için öncelikle doktorunuzdan onay almanız gerekiyor. öbür türlü yürüyüş bandına çıkıp yürümeye başladığı zaman insanlar, yürümeye alışık olduğu için hepimizin kasları yürümeden vücut reaksiyon vermiyor. Dolayısıyla vücuda reaksiyon aldıracak üçlü bir sistem var. Bunlardan birincisi hareket, ikincisi hareket ile yağlara ve kaslara doğru uyarı yapmak ve bu uyarı sonrasında yağ ve kasların doğru cevap vermesi… Bu sistemi doğru ayarladığınız zaman gayet güzel ilerleyebilirsiniz.
Y. B. : Spor öncesi Türk kahvesi doğal yağ yakıcı oluyor.
Spordan kaç saat önce Türk Kahvesi içmek gerekiyor?
N.E.: Spordan 20-30 Dakika evvel kahve içtiğinizde beyin uyarılır, hormonları faaliyete geçirir ve uyanık olursunuz. Ama kafeini kaçırırsanız çarpıntı yapmaya başlıyor ve yıkmaya başlıyor. Hücre penceresi diye bir şey var. Antrenmanda hücre penceresi açılır iyice ve bu pencere antrenmandan bir buçuk ya da 2 saat sonra kapanmaya başlar. Bu arada açıkken ne kadar glikojen, karbonhidrat, protein içine sokarsanız hücre o kadar iyi doluyor ve pencere kapanmaya başlıyor. Bundan sonra yediğimiz ancak vücudun protein fonksiyonlarını yapabilmesi için yeterli oluyor. Mesela diyelim ki bugün çok güzel çalıştınız ve antrenman biter bitmez karbonhidrat ve proteini beraber aldınız. Bu esnada hücre penceresi açık ya mümkün olduğu kadar çok doluyor ve çabuk doluyor. Enerji depolarını ne kadar çabuk erken doldurursanız ertesi güne o kadar dolu enerjiyle ve zinde çıkıyorsunuz. Antrenman öncesi, antrenman sırası ve sonrasında sıvı proteinler tüketmekte fayda vardır. çünkü sıvı proteinler 19 dakikada kana geçiyor ve işlem yapıyor. Yani midede beklemiyor. çocuklar proteinleri vücuda alırlar ya sıvı proteini antrenmandan önce ya da sonunda alabilirler.
Namık Ekin’in adını defalarca duyduk ve başarılarına tanık olduk ama bir de sizi sizden dinlemek istersek bize neler anlatırsınız?
N.E.: Ocak 1943 doğumluyum. Spora 6 yaşında başladım. Judo’da 8 dan, karatede 4 dan, Aikido da siyah kemer, tekvando da kırmızı siyah kuşağım var. Tai boksunda da master derecem var. En yüksek kademede kondisyon antrenörüyüm. Biz Nato çerçevesinde Türkiye’de birinci sınıf sat komandolarını yetiştirirken 63 senesinde o mezun olan Türk hocalarımızla Amerikalılar tekrar ikinci sınıfı yetiştirdiler. O ikinci sınıfta 244 kişi girdik kursa ve 24 kişi bitirebildi. O kursun birincisiyim. Yine O kursta iki tane kara komandosu bitirebildi, bir tane jandarma komandosu, 21 deniz astsubayı bitirdi.