ünlü menajer, organizatör ve prodüktör Erkan özerman, 60 yıldır yaptığı kusursuz organizasyonlar arasında en dikkat çekeni olan Best Model’i bu yıl 30’uncu kez düzenliyor. Bugüne kadar 140 mankeni moda, dizi ve sinema sektörüne kazandıran ve en önemli projelerde yer almalarına katkı sağlayan Best Model Yarışması bu yıl Paris Théâtre du Gymnase Marie Bell’de 600 seçkin davetlinin katılımıyla gerçekleşiyor. Bugün üne kavuşmuş olan birçok genç ve yetenekli isme şöhretin kapılarını aralayan ilklerin yaratıcısı duayen isim Erkan özerman, 30. Best Model’e özel, yaşantısından ve anılarından kesitlere de yer vererek Best Model of The World’un Paris’te gerçekleşecek final gecesinin detaylarını ve yaşam felsefesini Klass’a anlattı.
“Ben bugüne kadar 30 yıllık Best Model, 60 yıllık da menajerlik, organizatörlük, prodüktörlük hayatımda hiç kimseden yardım almadım. çünkü o zaman onların istediklerini yapmak zorunda kalırsın ve bu kadar başarılı olamazsın. Benim Türkiye’de üzerinde en çok durduğum nokta bu gibi olayların vakıflara para kazandırmasıdır. Best Model Yarışmalarının gelirini bugüne kadar özellikle Türk Kalp Vakfı, Türk Böbrek Vakfı, AİDS Vakfı, eğitim vakıfları ve okullara aktardık. çünkü bu iş benim özel zevkim, mesleğim değil. Ama bu sayede birçok gencin önü açıldı.”
“İnsanlar mankenliği güzellikle karıştırıyor. İdeal mankende olması gereken fiziğe 30 sene içinde sahip olan en iyi isim Güzide Duran’dır. Güzellik yarışmasında göğüs 90, bel 60, kalça 90 olduğunda sürahi gibi kadınlar dünya güzeli oluyorlar. Şayet bir kızın göğüsleri 90 olursa Best Model’ e gelmesin direk kaybeder, kalça 90 oldu mu elbise giydiremezsin. Yani biz basketboluz, güzellik yarışması futbol. Bu kadar farklıyız. Best Model için ‘güzellik yarışması değil’ demekten bıktım.”
“Bütün dünyadan bana dediler ki her şey güzel ama modelliğin dünyada yarışması olmadı bu da olmaz. Herhalde bu meraklı bir adam 3-5 sene sonra zaten bırakır dediler. Ve neticede ben 5-6-9 derken 10’uncu seneye geldiğim zaman bir de baktım ki dünyada yetmiş tane kopyam var. En kötü kopyalarım da Türkiye’de.”
Erkan Bey, birçok genç ve yetenekli isme şöhret yolunu açtığınız ‘Best Model’i bu sene 30. kez düzenliyorsunuz. öncelikle 30. Best Model’de bizleri neler bekliyor?
Ben eğer bir işi 30 sene başarıyla götürmüşsem bunu zirveye taşımam lazım dedim ve bu yüzden bu sene Best Model’in finalini Paris’te yapmaya karar verdim. çünkü Paris dünyadaki modanın başkenti… Bunun zor ama doğru bir seçim olduğunu biliyorum. O nedenle çalışmalara ocak ayında başladım. İlk olarak Hotel Intercontinental Opera ile görüşme yaptım. çünkü benim için dünyanın en güzel salonuna sahip. Ama benim orayı tercih etme nedenimin başında 600 senelik Osmanlı İmparatorluğu tarihinde ülkenin sınırları dışına çıkan tek padişah olan Abdül Aziz Han geliyor. çünkü dünyadaki ilk expo şerefine ulaşan isim o. Fransızlar kendisini herkesin bulunduğu Eyfel Kulesi’nin açılışına davet ediyorlar. Zaten davet edilen 14 tane kral var ve sadece bir tanesi sultan. Sultan Abdülaziz Han da davete gidiyor ve gittiği zaman Hotel Intercontinental Opera’da kalıyor. Otelin kahvesi ve lokantası çok büyük. Cafe de la Paix yani sulh kahvesi, Osmanlı İmparatorluğunda padişaha karşı gelmek için entelektüel gençlerin toplandığı kahve. Sultan Aziz Han geldiği için 3. Napolyon oradaki gençleri kahveye gelmesinler diye Fransa dışına gönderiyor. Ve bunlardan birisi de Namık Kemal imiş. Bu otelin bizim tarihimizde yeri var ve benim için çok önemli. Fakat düzenleyeceğimiz gece için 20 bin Euro, iki gün prova için de 30 bin Euro istediler. Toplamda 50 bin Euro yapıyor. Bütçe çok yükseldi. Normalde o ülkenin hükümeti kendi promosyonu için her şeyi göze alır. Türkiye’de bu anlamda çeşitli organizasyonlara çok büyük ödemeler yapıyor. Ama orayı çok istememe rağmen maddi imkanların kısıtlı oluşundan dolayı gerçekleşemedi.
“BUGüNE KADAR 140 TANE MANKEN çIKARTMIŞIM VE BENİM HAKİKİ MESLEĞİMİ HERKES UNUTTU BANA ‘ARTİST FABRİKATöRü’ DİYORLAR ”
Siz organizasyonlarınızı yaparken devlet ya da sponsor desteği almıyor musunuz?
Ben bugüne kadar 30 yıllık Best Model, 60 yıllık da menajerlik, organizatörlük, prodüktörlük hayatımda devletten özel bir yardım almadım. Resmi otoriteler benim yaptığımdan istifade etseler bu büyük organizasyon turizm ve kültür bakanlığının çalışmalarına çok büyük katkı sağlar Mesela Paris’teki Belçika Büyükelçiliği bu yarışma süresince yapılacak aktivitelerde arzu ettiğiniz takdirde gerekli desteği verebiliyoruz diyorlar. “Başka ülkelerden de bizim mankenlerimize Paris kapılarını açıyorsunuz. Size ne yapabiliriz?” diye soruyorlar. Yarışmada ortalama 46 ülkenin modeli yarışacak. 80 ülke arasında maalesef eleme yaptık. Bu olayın sahibinin bir Türk prodüksiyonu ve Türk markası olduğunu biliyorlar. Arzu ederlerse Kültür Bakanlığına yaptıklarımı bir brifing tarzında anlatırım. Paris’teki büyükelçimiz de isterse büyük bir iş yapıldığını onlara da anlatırım. çok büyük destek olan şahsi dostlarım yakınlarım var. Bu güne dek onlar kendileri arzu ettiler ve katıldılar. 30 yıllık Best Model yarışmalarının birçoğunda seyirciler standardın üstünde büyük paralar ödeyerek koltuk satın aldılar. Fakat bunların hiçbiri benim şahsıma olmadı. çünkü benim Türkiye’de üzerinde en çok durduğum nokta bu gibi olayların vakıflara para kazandırmasıdır; ben bunun için uğraştım. Geçenlerde Türk Kalp Vakfı’nın Onursal Başkanı’yla bir toplantıda karşılaştık ve oradaki dostlara “Erkan Bey bize milyon dolar kazandırdı” dedi. Aynı şekilde başka bir konserde Türk Hava Kurumu’na 1 milyon doların üstünde para topladım. çünkü hava şehitlerine ev yapılacaktı. Best Modellerin gelirini bugüne kadar özellikle Türk Kalp Vakfı, Türk Böbrek Vakfı, AİDS Vakfı, eğitim vakıflarına ve okullara aktardık. çünkü bu iş benim özel zevkim, mesleğim değil. Bilet satışları vakıflara kaynak oldu. Ama bu sayede birçok gencin önü açıldı ve meslek sahibi oldular. 140 tane manken çıkartmışım ve benim hakiki mesleğimi herkes unuttu bana ‘Artist Fabrikatörü’ diyorlar.
Siz Türkiye’de Best Model dışında da 60 yılda birçok ilke imza atmış bir isimsiniz. Peki, 30 yıl evvel bir mankenlik yarışması düzenlemek fikri nasıl oluştu?
Ben zaten Türkiye’de yapılmayan birçok şeyi yaptım. İlk müzik editörü benim, gece kulübü yapıp da hiç sahneye çıkmamış gençlere fırsat tanıyıp insanları sahneye çıkarıp star olmalarını büyük bir mutlulukla izledim. Ankara’da 1968 senesinde Anahtarlı Altın Kulüp’te genç bir arkadaşım olan Selim Afşar’ın eşini çıkardım; o Esin Afşar oldu. Ankara Radyosu’nun stajyeri genç ve güzel bir hanım vardı, Gönül Yazar orkestrasıyla şarkı söylüyordu; onu çıkardım o da Emel Sayın oldu. Orkestranın başka bir solisti de Şenay’dı. Her gece sahneye çıkan Şenay çok sevildi ve beğenildi. Şenay’ı orkestrayla, daha sonra evleneceği Şerif Yüzbaşıoğlu ile bütün gece çalıştırdım. (Şerif Yüzbaşıoğlu müzik dünyamızın çok önemli bir kişisiydi) Şenay, beş tane dünya yarışmasında Türkiye’yi temsil etti. Taksim Meydanı’ nda şarkı söyleyen ‘Hayat Bayram Olsun’ diyen ilk kadın şarkıcıdır. Bunların hepsi o kulüpten çıktılar. Gece kulüp tarzını değiştirip kabare tarzında olan Kav’da Ayla Algan çıktı. O devirde gece kulübünde çalışmayan Ruhi Su’yu ikna ettim, kulüpte çıkarttım. Gece kulübünde ömür boyu sahneye çıkmayan tangolar kraliçesi Zehra Eren de bir ay program yaptı. ( Tabi başıma gelmeyen kalmadı.:) Zehra Eren tangolar kraliçesi kocasıyla da kontratı var ömür boyu sahneye çıkmayacağım dedi ama bir ay çıktı. O bir ay zarfında her gece karşısında Zeki Müren, Ajda Pekkan, Neriman Köksal oturuyordu. Ankara Sosyetesi gece kulübünü her gece tıklım tıklım doldurdu. Zeki Müren’in hayattaki en büyük platonik aşkıdır. Kendisinin Zehra Eren için yazdığı bir şiiri en son çıkan Zeki Müren albümünde ben okudum. Orada Murat Bardakçı tambur çalarak bana eşlik etti ve ben Zeki Müren’in şiirini okudum;
Ziynettir dostluğun Zeki Müren’e,
Ellerinde vefa gönlünde vefa,
Helaldir Bu sevgi seni bilene,
Rabbim yaratmıştır ancak bir defa,
Andıkça taparım Zehra Eren’e…
Yukarıdan aşağıya okunduğunda akrostiş şiir ortaya çıkıyor. Aynı albümde bir de Engin Altan Düzyatan Zeki Müren’in bir şiirini okudu. Ama bütün kritikler bana ve Murat’a övgüyle teşekkür edip bizi göklere çıkardılar. Basından gelen bu açıklamalara ben de şu cevabı verdim; genç sanatçı Zeki Müren’in şiirini çok güzel okumuş ama ben onun rolünü çaldım. Ben Zeki Müren’i oynadım. Tabi sen Zeki Müren’i oynarsan karşındakinin rolünü çalarsın…:)
“İDEAL MANKENDE OLMASI GEREKEN FİZİĞE 30 SENE İçİNDE SAHİP OLAN EN İYİ İSİM GüZİDE DURAN’DIR”
Geçmişte ve günümüzde şu an hala ekranlarda Erkan özerman’ın kapılarını açıp da yoluna devam eden birçok kişi var. Onlardan da biraz bahseder misiniz?
Bir televizyon programında spiker adama “Beyefendi kaç karınız var?” diye sordu. Adam da “Kanunen olması gerektiği gibi 1 tane karım var” dedi. Spiker “Peki kaç tane çocuğunuz var” dedi? “78 tane” diye cevap verdi. “Peki çocuklarınızın adını biliyor musunuz?” dedi. “Hayır ama görünce bu benim diyorum” dedi. Ben de 140 tane mankenimin adını nasıl hatırlıyım. Ama görünce bu benim diyorum.:) Ama bu 30. Yılda bir anket yapıldı 30 erkek ve 30 kız olmak üzere en iyileri belirlediler. Erkeklerde; Berke Hürcan, Burak Hakkı, Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ, Tolgahan Sayışman, çağatay Ulusoy, Burak özçivit, Gökhan Keser, Alper Arslanoğlu, Yusuf çim, Emre Kızılırmak, Hasan Yalnızoğlu, Birkan Sokullu, Furkan Palalı, Burak çelik, Yılmaz Kunt, Berk Atan, Onur Seyit Yaran, Cengiz Coşkun, Ekin Mert Daymaz, Berk Oktay, Alp Kırşan, Erkan Meriç, Mert öcal, Mehmet Akif Alakurt, Serkan çayoğlu, Gürbey İleri, Can Nergiz, İlhan Şen, Mert Kılıç.
Kadınlarda; Sibel Tan, Maide Erçelebi, Esin Moralıoğlu, Deniz Pulaş, Ebru ürün, Sema Şimşek, Güzide Duran, Deniz Akkaya, Şenay Akay, Esra Eron, Sinemis Candemir, Ebru Güzel, Hande Subaşı, Selma Ergeç, Irmak Atuk, Aslı Melisa Pamuk, Leyla Lydia Tuğutlu, Tuğba Melis Türk, Tuğçe Sarıkaya, Gizem Kayalı, Hatice Şendil, Ece Gürsel, Ece Filiz, Tuğçe Güder, Simge Tertemiz, Fatoş Seğmen, Ece Sükan, Begüm Kütük, Sanem Kuyucuoğlu, Begüm özbek. İnsanlar mankenliği güzellikle karıştırıyor. İdeal mankende olması gereken fiziğe 30 sene içinde sahip olan en iyi isim Güzide Duran’dır. Güzellik yarışmasında göğüs 90, bel 60, kalça 90 olduğunda sürahi gibi kadınlar dünya güzeli oluyorlar. Şayet bir kızın göğüsleri 90 olursa Best Model’e gelmesin, direkt kaybeder, kalça 90 oldu mu elbise giydiremezsin. Yani biz basketboluz, güzellik yarışması futbol. Bu kadar farklıyız. Best Model yarışması için ‘güzellik yarışması değil’ demekten bıktım. Ve şimdi bana yeni isim buldular ‘Best Model Güzelleri’ diye. Bir gün bir röportajımda dedim ki “Best Model’in güzeli demek yanlış bir şey. çünkü bir şeyin güzeli varsa çirkini de var.” Şimdi Best Model çirkin dediğiniz zaman var mı öyle bir şey? Bazı şeyleri anlatmakta çok zorlandım. Deniz Akkaya ve Kenan İmirzalıoğlu’nun yarışmayı kazanmaları bizi zirveye çıkardı. Daha sonra vefalı kızım manken Şenay Akay da o çıtayı yükseltti.
“SARAY KADAR GüZEL OTELDE YAPMAK İSTEDİM AMA MADDEN ALTINDAN KALKAMADIM”
Peki, yine Best Model’ın 30.yıl final gecesine geri dönersek… Nerede ve nasıl bir organizasyon bizleri bekliyor?
Saray kadar güzel otelde yapmak istedim ama madden altından kalkamadım. Ve yine Fransa’nın en güzel tiyatrosu 8 katlı Théâtre du Gymnase Marie Bell fevkalade bir tiyatroda yapmaya karar verdik. Tiyatro salonu kurucusu olan dünyaca ünlü sanatçı Marie Bell’in adını taşıyor. Zaten artistin adıyla tanınıyordu. Artist ölürken başkasına sattı. Sattığı o beyle oturduk konuştuk: “Benim çok hoşuma gidiyor sizi seyretmek aynı benim jestlerimi kullanıyorsunuz, aynı benim konuştuğum gibi kimseyi konuşturmuyorsunuz. Aynı kendime benzeyen birini buldum. Ama bu tiyatro 600 kişilik sakın daha fazlasını davet etmeyin. Sizinle burada yeni tanışıyorum ama düşünmeden kontratı imzalıyorum çünkü bu tiyatroma verilmiş büyük bir şereftir. Bütün Fransız sosyetesiyle samimisin. Bu gibi gecelerde üstelik bilet satmayı kabul etmemişsin sadece davet ediyorsun. Fransa’da ne kadar çok talep olacağını göze alıyor musun?” dedi. “Daha bunu düşünmedim” dedim. “Biz kapıya büyük bir koruma alalım davetiyesi olmayanları almayalım ve hadise çıkartanlara da mani olalım. çünkü insanlar içeriye girmek isteyecekler.” dedi. Bende kendisine canlı olarak yayını vereceğimi, kapıya ekran koyarsak etraftan insanlar saldırmak yerine ekrandan seyredebileceklerini belirttim. 30. Best Model of The World için dünya çapında bir televizyon şirketiyle ön görüşme yapıyorum.
Théâtre du Gymnase Marie Bell’in sahibi Marie Bell, Türklerin de anımsadığı bir isim. Onun da hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Marie Bell, Fransızların öyle bir tiyatro artisti ki bu tiyatronun sahibi devlet ricallerinin en çok tanıdığı muazzam bir kadın. Bu hanımın sevgilisi Türk’tü. Marie Bell zamanında İstanbul’da Saray Sineması’nda -şimdi maalesef oralar alışveriş merkezi oldu- tiyatroda sahneye çıktı. Bütün gazeteler, magazin dünyası havaalanına gitti ve onu ünlü Türk iş adamıyla görüntülemek için. çünkü o meşhur Türk Marie Bell’i karşılamak için havaalanına gelecekti. Uçağın kapısı açıldığında Marie Bell ünlü Türk’ün kolunda merdivenlerden indi. Herkes fotoğraflarını çekmek için harekete geçti “Marie Bell Hanımı siz havaalanında karşılamayacak mıydınız?” dediler. Adam da “evet karşılamaya Paris’e gittim” dedi. O bey meşhur Hacı Bekir Lokumları’nın üçüncü kuşak temsilcisi Ali Muhiddin Hacı Bekir çok zarif bir adamdı. Dünyaca ünlü yıldız Josephine Baker Saray Sineması’na geldiğinde kendisine 1000 liralık bir saat hediye etmiş ve İstanbul çalkalanmıştı. Tabi bunlar çok geçmiş hikayeler.
Yaşamınız içinde birçok önemli anı barındırıyor. Sizi en çok etkileyenlerden örnekler verebilir misiniz?
Şunu hiç unutmayın; ne oldum dememeli… çok dikkat etmeli. Zirvede olan bir insanın alnına, kaderine güzel şeyler yazılmamış olursa çok daha zor bir yaşam onu bekliyor demektir. çünkü zirveden indikten sonra hayatı perişan olarak noktalamak çok zor bir şey. İşte ben 60 senelik meslek hayatımda sanatçılarda bunu gördüm. Bir gün Zeki Müren’in Kadıköy’deki gazinosunda Alya Algan’la Olimpia’dan dönmüştük ve orada program yapıyorduk. Ben kulisten bahçeye girmek için gittiğimde gazinonun kapıcıları kapıdan içeri girmek isteyen bir kadını atmaya çalışıyorlardı. “Kadın sarhoş, götürün bunu” diyorlardı. Dönüp baktığım zaman dondum kaldım. çünkü o Cahide Sonku’ydu. Ayakkabısının üstündeki taşları bile pırlanta olan kadın, Cahide Sonku’ydu... Hemen tanıdım ve gittim içeriye aldım. O günden sonra hem Türkiye’de hem dünyada zirveyi yaşayıp da onu kaybetmiş olanlarla, sokakta kalanlarla, yetimhaneye veya hayır kurumuna yardım eder gibi ilgilenmeyi kendime görev edindim.
Anılar çok güzel, özel ve dokunaklı… Ama biz yine gündemimizde olan 30. Best Model yarışmasına değinelim. Bu yarışma için kendi cebinizden ciddi bir harcama yapacaksınız. Peki siz kişisel olarak bu yarışmaya nasıl hazırlanıyorsunuz?
İnşallah maddi anlamda çok kaybetmem diyorum. çünkü Türkiye’de 300-400 bin lira değerinde bir otelin sahibi dostum olduğu için ve reklamı da olsun diye Best Model’e açıyordu. Fakat Fransa’da ne otel ne de tiyatronun hiçbir şeyinde hiç kimsenin en ufak bir katkısı olmuyor. Onları halledebilmek için ben tek başıma elimden geleni yapıyorum.
Bir tek şanssızlığım 15 Ekim Türkiye, 11 Aralık’ta ise dünya yarışmalarının arasında olmayacak bir olay girdi işin içine. Paris’te ciddi iki kalp ameliyatı geçirmem gerekiyor. Biri kalp kapakçığı değişmesi biri bypass… Ben o ameliyatı olduğum takdirde 1-1,5 ay çalışamayacak durumda olacağım. özel bir klinikte dinlenmem icap ediyormuş Her şeyi hazırlamış olmama rağmen acaba bir şey aksayacak mı diye hep endişe içindeyim. ülkeler belli, Türkiye’nin 1700 başvuru arasından aday sayısını 16’ya düşürdük. Hepsi belli. Giyecekleri, kalacakları yer, yiyecekleri her şey belli ve hazır. 2-3 ay evvelden hazırladım. Ama yarışmanın Türkiye ayağının yapılacağı Kıbrıs’taki Rocks Hotel’in sahibi Ertan Bey; “Erkancığım her şey hazır olsun ama insanlar seni orada görmezlerse o yarışma olmaz” dedi. “Niye?” dedim. “Orkestra şefi olmadan orkestra çalmaz” dedi. Keşke 6 ay evvel ameliyat olabilseydim. çünkü insanın başına ne geliyorsa kalp ve beyinden geliyor. Şimdi çok rahatım, alnıma ne yazılmışsa onu yaşayacağım diyecek kadar rahatım. Bu sorunu atlattıktan sonra her şey normal seyrinde akacak. Paris İnstitut Mutualiste Montsouris Hastanesi’nde çok iyi bir bakım var ve çok özenli bir şekilde tetkiklerim yapılıyor. Ben sizinle konuşurken de bu tetkikler devam ediyor. İnşallah başarılı bir şekilde ameliyatlarım olur ve inşallah bıraktığım yerden işlerime devam ederim.
“BEN DüNYAYA SEVMEK İçİN GELDİM, SEVİLİRSEM NE ALA BİR SEVİ İçİN...”
Yaşamını bir sanat edasıyla yaşayan özel bir isimsiniz. Peki bunca deneyimin sahibi bir duayen olarak hayata bakış açınız, yaşam felsefeniz nedir?
1970’e kadar kendimce bulduğum, felsefem dediğim, şiir dediğim, edebiyat dediğim birçok şeyler var. Fakat gel gör ki 1970 senesinde UNESCO Yunus Emre’yi dünyanın ilk hümanist şairi seçti. Ve bunun üzerine onun kitapları çıktı. Mukadder Sezgin Fransızca derleme yaptı, İngilizcesini de Talat Halman yaptı. Fakat ben de bu arada kültür bakanlığının müsteşarıyla Paris’te çok güzel işler yaptım. Paris’te Türkiye Turizm Bakanlığı’ndan bir kuruş almadan orada en çok çalışan memurdan bile daha fazla çalışan tek insan diyorlar benim için. Onlar emekli olup gidiyorlar ama Erkan özerman hala çalışıyor diyorlar. Ve bana “Erkancığım benim senden bir ricam var. Acaba Yunus Emre şiirlerini şarkı olarak yapsak dünya da bunu müzik olarak dinlese” dedi. “Olur ama kimi düşünüyorsunuz” dedim. “Mesela Ajda Pekkan senin artistin, İstanbul Gelişim senin müzisyenlerin” dedi. “Şayet bu görevi ben yapacaksam sakın kimse karışmasın ama söylediğiniz sanatçıyla ben bunu yapamam” dedim. “Ama senin sanatçın” dedi. Ajda’nın okuması Yunus Emre’nin şiirlerine uymayabilir. “Aşkın aldı beni benden” dediği zaman Yunus Emre yerine başka şeyler de anımsatabilir. Hiç şarkı söylememiş birini tercih etmemiz gerekiyor. Daha evvel peşinen tanınmış bir ses veya yorumcunun dışında bir çalışma yapmalıyız. Bize Fransızca, İngilizce ve başka dillerde de bunu okuyabilecek ve şan olarak değil şanı bilen fakat dizör olarak yani şiir okur gibi veya trubadur (halk ozanı) gibi şarkıcı lazım dedim. Gittim aradım taradım hiç şarkıcılık yapmamış bir tiyatro sanatçısını getirip şarkıcı olarak lanse ettim; o kişi Ayla Algan`dı. “Aman Erkan boşver şarkı söylemekle ne işim var, hem benim tiyatrodan arta kalan bir vaktim yok” dedi. “Seni Yunus Emre şiirleri için düşünüyoruz. Fransızca ve İngilizce de yapacağız. Hatta sen Yunanca bildiğin için Yunanca da yapacağız” dedim. Dünyaya 33’lük plak olarak çıkacak ve Türkiye için değil dünyaya sunulacak. Ben Ayla Algan’ı resmen ikna ettim. O da zaman içinde bu işi başarıyla yapacağına inandı. çalışmalara başladık. 3-4 ay zaten turnedeydik. Hamile olarak eve geldi. Ve neticede doğan çocuğun adını SEVİ koydular. çok sevdiler çok mutlu oldular. Benim felsefem kendi bulduğum bir şey değil. Ama Fransız edebiyatını bitirdiğim için Montaigne’nin söylediği bir şey var; “Siz mantığınızla, kafanızla bir yere gelip de benim söylediklerimi anlayıp sunarsanız artık o sizin malınız olur” diyor. Ben de onun söylediklerini çok sevdiğim için dolayısıyla Yunus Emre’nin felsefesini kendime aldım. Ben dünyaya sevmek için geldim, sevilirsem ne ala bir sevi için... Ben önce sevmekten yanayım. Mevlâna da çok büyük biri. 8 defa tövbe etsen de yine gel diyor. Umutsuz bırakmıyor insanı. “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” diyor. Bizim Avrupalılardan farkımız onların okuduğu edebiyatı felsefenin hepsini biliyoruz. Artı olarak bizimkileri biliyoruz. Bu bir zenginliktir. Ama bunun farkına varmayıp da ‘bizimkiler daha büyük, ötekiler yok’ dediğin zaman tek kollu kalırsın. “İlla dünyanın kabul ettikleri var, Bizimkiler yok” dersen yine tek kollu kalırsın. En büyük zenginlik bütün bunları alıp özümseyebilmek. Türklerin müziği türküdür. Şimdi biz caz seviyoruz, şanson dinliyoruz, ozanları dinliyoruz, klasiği dinliyoruz. Hiçbir dünya ülkesi 5-6 değişik türde müzikle bir araya gelmiyor ki. Herkes kendi memleketinin müzik tarzını dinliyor. Bizde 6-7 tane müzik var. Kendi zenginliğinden haberi olmayan insanlara bundan 30 sene evvel dedim ki “Türkiye dünya modasında bir değer sahibi olmak istiyorsa dünya markası üretmeli. Siz Türkiye’de taşeron, fason yapıyorsunuz. Yabancıların elbisesini burada 100 liraya dikiyorsunuz, onlar Paris’te 1000 liraya satıyor. Şimdi ben sizin marka olmanız için bir yarışma çıkarıyorum; Model yarışması…” Bütün dünyadan bana dediler ki her şey güzel ama modelliğin dünyada yarışması olmadı bu da olmaz. Herhalde bu meraklı bir adam 3-5 sene sonra zaten bırakır dediler. Ve neticede ben 5-6-9 derken 10’uncu seneye geldiğim zaman bir de baktım ki dünyada yetmiş tane kopyam var. En kötü kopyalarım da Türkiye’de.