Murat Bey, çok yönlü kişiliğinizle farklı sektördeki girişimlerinizi yönetiyorsunuz. Bu kadar değişik ve farklı sektörde yer almanızın sebebi nedir?
Birçok sektörde bulunmamızın sebebi aslında yumurtaları aynı sepete koymamak için yapılan ticari bir strateji olarak görülebilir. Türkiye gibi gelişme trendinde olan ülkeler, anlık ve kısa süreli ekonomik resesyonların fazlaca yaşandığı ülkelerdir. Bu şoklar ekonominin genelini etkilediği gibi sektörel etkilere de sahip olabiliyor. Bu çerçevede farklı sektörlerde iş alanları açarak aslında gelebilecek şoklara karşı riski dağıtmış oluyoruz. Birbirinden bağımsız farklı sektörlerde faaliyet göstermenin uzun dönemde karlı bir yatırım olduğunu da gördüm. Özellikle bir sektörde meydana gelen anlık krizlerde, faaliyet gösterdiğiniz diğer sektördeki işleriniz sizi sübvanse ediyor. Örneğin; pandemi döneminde restoranlarımız kapandığı zaman bizim diğer işlerimiz ile süreci problemsiz atlattık. Ama farklı bir boyutu da biraz zihnen hareketli bir yanımın olmasından kaynaklı. Tek bir iş ile uğraşmak beni çok yorar. Ben dinlenme zamanlarımı bile çalışarak geçiren bir yapıya sahibim. Sadece ticari hayatımda değil sosyal hayatımda da aynı anda birçok iş ile meşgul olmayı seviyorum. Öyle ki ben asla tek bir kitap okumam, aynı anda, iki veya üç kitabı birden okurum. Mobilya, otomotiv, gıda, turizm, yazılım gibi birçok iş alanında faal olmamızın temelinde hem piyasa koşulları hem de kişisel özelliğim var diyebiliriz.
“YAPTIĞIMIZ İLK OYUN OLAN ‘BACK STREETS’ İLE İLK ETAPTA DÜNYA GENELİNDE 2 MİLYON İNDİRME SAYISINI HEDEFLİYORUZ”
Son girişimlerinizden birisi de bilişim ve oyun sektörü üzerine. Bu sektöre yatırım yapmaya nasıl karar verdiniz?
Hayatın hemen hemen her alanında bilişim teknolojileri ile içli dışlı bir ilişki içinde olmak zorundayız. Artık insanlar sabah uyanmak için dahi çalan bir saate ihtiyaç duyuyorlar. Günlük hayatın her anında bilişim sektörü tarafından kullanılan bir kolaylığı tercih ediyoruz. Bilişimin hayatımıza kattığı diğer önemli bir etki ise; artık dinlenme saatlerimizi de dijital dünyanın sundukları ile yapıyoruz. Akşamları sosyal medya hesaplarımızda veya telefonda oyun oynarken geçiriyoruz. Özellikle insanlar gün içinde çok ciddi anlamda dijital oyun oynuyor. Yemek molalarında, akşam dizi seyrederken, hatta yatakta uyumaya çalışırken bile oyun oynuyorlar. Türkiye dijital oyun oynama sıralamasında Avrupa’da en önde gelen ülkeler arasında. Ama maalesef bizler oyun yazılımı konusunda birkaç yıldır atılım yapabildik. Oyun sektöründeki karlılığın fazla olması, son üç yıl içinde Türkiye’de birkaç tane önemli oyun markasının milyar dolarlar ile satılması bizim de dikkatlerimizi bu sektöre çekti. Kurduğumuz yeni firmamız “Axell Studio” ile Türkiye’nin görmediği, üstün kaliteli, kullanıcı odaklı, harika oyunlar yapmayı planlıyoruz. Yaptığımız ilk oyun olan ‘Back Streets’ ile dünya genelinde ilk etapta 2 milyon indirme sayısını hedefliyoruz. Ardından yazılım aşamalarına başladığımız yeni oyunlarımızı da yayınlayacağız.
“AXEL ACADEMY İLE TÜRKİYE’NİN İLK OYUN AKADEMİSİNİ AÇIYORUZ”
Siz bir de oyun kursları açıyorsunuz. Ondan da bahseder misiniz?
Oyun sektöründe Türkiye’de olmayan bir girişim ile oyun kursları açıyoruz. Bu kurslarda insanları oyun yazılım sektörüne yönlendirerek hem ülkemizin yazılım alanındaki atılımlarına katkı sağlamayı hem de sektördeki yetişmiş eleman açığını kapatmayı düşünüyoruz. Açacağımız “Axell Academy” ile gençlerimizi oyun yazılımcısı yaparak dünya pazarında önemli bir ülke olmayı amaçlıyoruz.
Lokomotif markanız Asortie’nin yeri sizde ayrıdır. Aslında çocuğunuz gibi büyüttünüz ve bugün global bir marka haline getirdiniz. Asortie’deki başarıyı nasıl sağladınız?
Asortie Mobilya’nın yeri bende gerçekten çok farklı. Sıfırdan kurduk ve bebek gibi gece gündüz çalışarak büyüttük. Asortie Mobilya’yı dünyada bilinen bir marka olmasını sağlamak için yaklaşık 80 farklı ülkeye ticari seyahatler yaptık. Uçaktan inip, başka uçağa koşarak yetişebildiğimiz birçok tatlı anılarımız var. 2 kez Atatürk havalimanında doğum günü kutladığımı hatırlıyorum. Biz Asortie Mobilya markasını düşünürken, aklımızda bir dünya markası olarak konumlandırmıştık zaten. Şu an Asortie markamızı 5 ülkede kendi mağazalarımızla, yaklaşık 56 ülkeye yaptığımız ihracatlarımızla, 92 ülkedeki marka tescillerimizle büyütmeye devam ediyoruz. Asortie Mobilya markamızdaki yol gösteren ve bizim büyümemizin ana kaynağı olan sektörün duayeni Gafur Yılmaz abimizin payı çok büyük. Onun engin sektör tecrübesi bizim yollarımızı kısalttı ve hedeflerimize ulaşmamızı daha da hızlandırdı.
“EN ÇOK NEFRET ETTİĞİM CÜMLE “ÇOK YOĞUNUM” CÜMLESİDİR”
Sosyal hayatınızda da çok yönlü bir insan olduğunuzu söyleyebiliriz. Birçok sporu yapmanızın yanı sıra sık sık gurme seyahatlere çıkıyorsunuz. Dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Benim en çok nefret ettiğim cümle “çok yoğunum” cümlesidir. Aslında hayat bize çok fazla zaman veriyor ama bizler o zamanı etkin kullanamıyoruz ve zamanla da hayat bize yük olmaya başlıyor. Zamanı etkin ve dengeli kullanırsanız her şeye zamanınız oluyor.
Ben insanlarla birlikte olmayı, onlarla konuşmayı, yeni fikirler öğrenmeyi çok seviyorum. Onun için sofram ve odam asla boş olmaz. Bu bana mutluluk veriyor. Bunun yanında sabahları mutlaka en geç 06.00’ da kalkarım ve spor yaparım. Spor salonlarındaki klasik egzersizler yanında, doğa yürüyüşleri, bisiklet, yüzme, pilates, koşu gibi birçok sporu yaparım. Sporda da genelde dostlarımla birlikte olmak isterim. Çünkü hayat sevdiklerinle güzelleşiyor. İş gereği çok fazla seyahat ettiğim için açıkçası özellikle gezi programları yapmama çok gerek kalmıyor. Ama gittiğim yerlerde kendimi iş hayatından soyutlayıp, yeni yerler gezmeyi yeni lezzetler keşfetmeyi çok önemsiyorum. Bunları yaşarken de gittiğim her yerden mutlaka yeni arkadaşlıklar ediniyorum. Şu an dünyanın birçok ülkesinde ben gittiğimde beni karşılıksız misafir edecek samimi dostlarım var. Aslında insanın en büyük varlığı da bu olsa gerek. Bazen İstanbul’da sıkıldığımda lezzet turlarına gittiğim doğrudur. Özellikle Doğu ve Güney Doğu illerine çok sık giderek oradaki lezzetlerden kendimi mahrum bırakmıyorum. J
Peki spor yapmak mı yöresel lezzetler tatmak mı sizin için daha zevkli?
Aslında biri zehir biri panzehir gibi düşünürsek ikisi de gerekli ama laf aramızda ben en çok yöresel yemekleri seviyorum. Türkiye’min her bölgesindeki değişik lezzetleri tatmak harika bir zevk, ama onları vücutta etkisiz hale getirmek için yapılan spor da biraz o lezzetleri fazlaca kaçırmanın cezası gibi oluyor.
“BİSİKLET BENİM FAKLI BİR TUTKUM. FEDERASYONA KAYITLI PROFESYONEL BİR BİSİKLETÇİYİM”
Aynı zamanda siz profesyonel denecek anlamda iyi bir bisikletçisiniz. Bisiklet merakınız nasıl başladı?
Bisiklet benim faklı bir tutkum. Federasyona kayıtlı profesyonel bir bisikletçiyim. Bisiklet merakım her erkek çocuk gibi aslında 5-6 yaşlarında başladı. Çocukken bile bisiklet ile uzaklara gittiğim için babamdan çok fırça yemişimdir. Özellikle üniversite yıllarında bisiklete olan tutkum çok arttı ve sık sık uzun yolculuklara çıkar oldum. Şimdi de 3 farklı bisikletim var. Biri gündelik, diğeri yarış bisikleti ve bir diğeri de doğada kullanılmak üzere olan dağ bisikleti. Bende öyle bir tutku oldu ki yarış bisikletimi almak için İtalya’ya gitmiştim mesela.
Bisikletin çok farklı bir özelliği var. Öyle ki çevirdiğiniz her pedal, sizin tüm stresinizi arkanızda bırakıyor. Ben herkese bisiklet kullanmayı tavsiye ediyorum. Özellikle sosyal medyadan iletişime geçtiğimiz amatör bisiklet grupları ile de gezilere çıkıyoruz ve çok güzel arkadaşlıklar kuruyoruz. Kısmet olursa bu yaz bisiklet ile İstanbul’dan başlayıp, Kapadokya’ya kadar bir tur organize ediyoruz.
“BU YIL MARMARA ÜNİVERSİTESİ İNOVASYON VE GİRİŞİMCİLİK EKONOMİSİ ALANINDA YÜKSEK LİSANSA BAŞLADIM”
Tüm bu vasıflarınıza yakın zamanda öğrenciliği de eklediniz. Eğitim sizin için ucu bucağı olmayan bir okyanus diyebilir miyiz?
Ben Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden birincilik ile mezun oldum ve öğretmen olarak atandım. Daha sonra saygı duyduğum bu ulvi mesleğin aslında benim karakterime uymadığına karar verdim. Ticaret yapmayı ve piyasanın içinde olmayı çok istiyordum. Daha sonra Erciyes Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne kaydoldum. Bu fakülteyi dönem üçüncüsü olarak iyi bir derece ile bitirdim. Sermaye Piyasası ve Borsa alanında yüksek lisans yaptım. Daha sonra da ticarete başladım. Ticari hayatımda özellikle inovasyon eksenli yatırımlar yaptığımdan bu işe akademik bir boyut kazandırmak için bu yıl Marmara Üniversitesi İnovasyon ve Girişimcilik Ekonomisi alanında yüksek lisansa başladım. Kısmetse yüksek lisans sonrası özellikle Bölgesel İnovasyon alanında doktora yapmak istiyorum.
“YAŞAMDAKİ EN ÖNEMLİ GAYEM, HATIRLANDIĞIM ZAMAN İNSANLARIN YÜZÜNDE TEBESSÜM OLUŞTURABİLMEK VE ‘ÇOK İYİ BİR İNSANDI’ DEDİRTEBİLMEKTİR”
Peki Murat Erat’ın sosyal yaşamındaki bir sonraki hedefi nedir ve neden bu hedefi seçti?
Ben hayattan beklentilerimi çok şükür karşıladım. Çünkü o fazlası ile cömert bu konuda. Bundan sonraki hedefim benim mutlu olmam ve etrafımdaki insanları mutlu etmem. Şu an yeni yatırımlar yapmaktaki en büyük amacım, yeni istihdamlar sağlamak ve insanlara dokunabilmek, toplumsal yaşama katkı sağlayabilmek. Son yıllarda özellikle ihtiyaç sahibi insanlara elimden geldiğinde faydalı olmayı amaçlıyorum. Özellikle öğrenim gören gençlerimize elimden geldiğinde burs imkânları oluşturup onlara bir nebze de olsa katkı sağlamaya çalışıyorum. İnsanların yanında sokak hayvanları ve doğa içinde birçok sosyal sorumluluk projesini ya kendim yapıyorum ya da çevremdeki insanlara yapmaları için vesile oluyorum. Yaşamdaki en önemli gayem, hatırlandığım zaman insanların yüzünde tebessüm oluşturabilmek ve “çok iyi bir insandı” dedirtebilmektir.