Mustafa Kefeli ve İbrahim Kefeli tarafından 1976 yılında kurulan Bisse’nin bugün CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olan Onur Kefeli genç, dinamik, liderlik vasfına sahip, işine aşık ve sektöründe öne çıkan başarılı bir iş adamı. Erkek hazır giyimin önde gelen perakende zincirlerinden biri olan Bisse, bugün deri monttan aksesuara kadar mağazalarında çok geniş ürün yelpazesiyle kusursuz bir hizmet veriyor. Yüksek kaliteyi en uygun fiyata satmak istediklerini söyleyen Onur Kefeli gelecek planlarından bahsederken “Bisse’yi 5 yıl sonra dünyada saygı duyulan bir marka haline getireceğiz” diyor. üniversite yıllarında da çok aktif bir kişiliğe sahip olduğunu söyleyen Onur Kefeli “Babama o zaman beni çok çalıştırdığı için kızıyordum ama şu anda ona her gün dua ediyorum. Eğer bugün yurt dışına açılabilmişsem, işimin başındaysam bu onun eseridir.” diyerek babasının açtığı yoldan onun izinden emin adımlarla gittiğini vurguluyor. Markalaşma, motivasyon ve girişimcilik ruhuna önem veren Bisse CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Onur Kefeli ile başarı hikayesini, yurt dışı mağazalaşma süreçlerini, çalışma prensiplerini, gençlere önerilerini ve gelecek hedeflerini Klass okurları için konuştuk.
Onur Bey, sizin başarılı kariyerinize geçmeden önce bize Bisse’nin kuruluş hikâyesini sizin gözünüzden dinleyebilirmiyiz?
Bisse, Mustafa Kefeli ve İbrahim Kefeli tarafından 1976 yılında kuruldu. Herşey bir dikiş makinesi ve özel tasarımla başladı. 1993 yılında ilk mağazamız açıldı. 2006 yılında dış giyime giriş yaptık. Her zaman belli bir kitleye hitap eden, kaliteliyi öne alan bir firma olduk. A plus, B plus ve indirim dönemlerinde B segmentine hitap ettik. Mustafa Kefeli henüz 11-12 yaşındayken İstanbul’a gelerek “Sanatkâr olacağım” diyor. Dedem muhallebici olmasını önerince muhallebicide işe giriyor. Müşteri, muhallebinin yanında bir de ekmek isteyince, işi bırakıyor ve sonrasında tekstil işine giriyor. İşe aldığımız gençlerle konuşunca karamsar olduklarını görüyorum. O zaman onlara bizden önceki nesilden bahsederek o zaman hiçbir imkânları olmadığı halde bu işe giriştiklerini söylüyorum. Bugün her türlü teknolojiye sahip insanların karamsar olmasını garip karşılıyorum.
Peki, siz genç bir yönetici olarak genç nesilden neler bekliyorsunuz?
Gençlerin heyecanlı olmaları görmek istediğim en önemli şey. Bunun yanında her bireyin mutlaka üniversiteyi bitirmelerini istiyorum. En önemlisi de İngilizce ve beraberinde diğer yabancı dillere de hakim olmaları.
Siz üniversite yıllarında nasıl bir öğrenciydiniz? Bize biraz kendinizden başarı hikayenizden bahseder misiniz?
İstanbul Bilgi üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Yükseköğrenimi tamamladıktan sonra İngilizce eğitim için kısa süreli yurt dışında yaşadım. Profesyonel iş hayatıma Bisse’de başladım. Şirketin birçok alanında çalışarak deneyimler kazandım. Markalaşma, büyüme, kârlılık, strateji gibi konularda proje yöneticiliği yaptım. 2019’den beri Bisse Group Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığını ve Bisse Mağazacılık A.Ş.’nin CEO’luk görevini yürütmekteyim. Evli ve iki çocuk babasıyım. üniversite yıllarımla ilgili pişmanlıklarım olduğu gibi pişman olmadığım şeyler de var. üniversite yıllarımda çok aktif ve iş hayatının içinde olan birisiydim. Babama o zaman beni çok çalıştırdığı için kızıyordum ama şu anda ona her gün dua ediyorum. Eğer bugün yurt dışına açılabilmişsem, işimin başındaysam bu onun eseridir.
Babanızdan aldığınız en büyük nasihat nedir?
“Yiğit odur ki hem çalışıp hem ye, ahmak odur ki dünya için gam ye.” Babam bana her zaman çok çalışmayı öğretti. Biz bu serüvende hiç yerimizde durmadık. Sürekli seyahat halinde ve bir koşturma içerisinde olduk. Şu an işe olan aşkım beni hayatta tutuyor.
Yurt dışında kaç şubeniz var ve ileride kaç şubeye ulaşmayı hedefliyorsunuz?
Yurt dışında şu anda 7 şubemiz var, yakın zamanda 21 şube daha açıyoruz. En büyük yatırımı ise Dubai’ye yapıyoruz. Dubai’de dört mağaza ile başlangıç yapmayı düşünüyoruz. Daha sonrasında Kazakistan, Azerbaycan, İsviçre, İngiltere ve Kanada ile devam edeceğiz. Dubai’de dünya markaları arasında yer alan çok özel ve farklı bir mağaza yapıyoruz. çizimler bitti, dekor işlemlerine başlanıyor. ürünlerimizde ise klasik çizgimizi bozmayacağız.
Potansiyel çalışma arkadaşlarınızdan iddialı olmalarını beklediğinizi biliyoruz. Bunun gerekçesi nedir?
Aykırı olmak ve sürekli muhalefet olmak her zaman iyi bir şey olmuyor ancak fikirleri beyan etmek benim en çok tercih ettiğim şey. Bir çalışanın, işe yeni girmiş bir kişinin patronuna hep “Evet” demesi bizim çok onayladığımız bir durum değil. çalışanlarımızdan her zaman açık sözlü olmalarını, hata yapmaları durumunda özür dilemelerini ve bunu kabul etmelerini bekliyoruz.
İş hayatına yeni girecek gençlere ne gibi önerileriniz var?
Kendimle ilgili bir küçük anekdot vermek isterim burda. Bisse’ye başlamadan önce küçük bir sermaye aldım babamdan. Bu sermaye ile bardakta mısır işine girdim. İlk çöküşümü orada yaşadım. Personelimin maaşını bile ödeyemedim. Arkadaşlarla inat ettik. Yeni bir başlangıç yapmaya karar verdik. Bu kez bir gıda zincirinin bayiliğini aldık. Orada daha büyük bir çöküş yaşadıktan sonra baba mesleğine geri döndüm. Dibi görerek, zorluklardan geçerek buraya geldim. Mağaza personel ilanı açtığımızda çok az kişi başvururken mağaza müdürlüğü ilanına çok sayıda başvuru alıyoruz. Adaylar direkt müdür olmak istiyor. Daha önce yaptığı işlere baktığımızda böyle bir altyapısı olmadığını görüyoruz. Aynı sorunla ben de iş hayatına başladım. “Baba ben patron olmak istiyorum” dediğimde babam beni en alta yerleştirdi. Bisse’de her alanda yıllarca çalıştıktan sonra Genel Müdürlüğe terfi etmem 2019 yılında oldu. Genel müdürlüğe kadar 8 sene boyunca farklı departmanlarda görev aldım.
Bir insan yeteneğini fark etme yolunda neler yapmalı? Siz mülakatlarda ne gibi teknikler uyguluyorsunuz?
Gençlerin yapacağı stajlar çok önemli. En çok dikkat ettiğimiz kriterlerden bir tanesi de odur. Bir kişi üniversite yılları içerisinde kendisine keşfettiği yetenekleri stajlarla pekiştiriyor. İşe alımlarda öncelikle bir ön değerlendirme yapıyoruz. Kişiler bu ön değerlendirmeden geçmeleri durumunda mülakat aşamasına geliyorlar. Burada yaklaşık 10-12 sayfalık bir teste tabi tutuluyorlar. Bu kapsamda firma kültürü testi ve psikolojik testlerin yanında kişiye hayalleri ile ilgili bir soru soruyoruz. İmkanları zorlayan, hayallerinin peşinden giden, projeler üreten ve yeni fikirlerle gelen kişilerle çalışmaya sıcak bakıyorum.
Sizce iyi bir yönetici nasıl olur?
İyi bir lider olmak gerekir. çalışanlarınıza çok çalıştığınızı gösterip saygılarını kazanmanız lazım. Babam bir gün beni yanına çağırıp “Ekibin sana nasıl hitap ediyor” diye sordu. Ben de “Bey” diye cevapladım. Babam bana ogün bişey demedi. Başka bir toplantıda koordinatörümle bir konuyu tartışırken bana yaşı benden büyük olmasına rağmen “abi” diye hitap etti. Bunu duyan babam herkes toplantı odasını terk ettikten sonra “Oğlum sen şimdi oldun” dedi. Bunun üzerine genel müdürlüğe terfi edildim. Ekibiniz sizin çalıştığınızı ve onlarla birlikte yol yürüdüğünü görürse onlar senden daha fazla çalışacaktır. İyi bir yönetici olmanın yolu iyi bir lider olmaktan geçer. Rahatlamak isteyen bir kişi değilim. çalışmaktan zevk alan bir kişiyim.
Bir marka yaratmak mı, yoksa var olan bir markayı ayakta tutmak mı daha zordur?
Bence var olan markayı ayakta tutmak daha zordur. Var olan bir markanın başına geçtiğinizde size bir çıta veriliyor. Bu çıtayı aşağı düşürmemeniz ve yukarı çıkarmanız bekleniyor. Bu da insanı çok daha fazla zorluyor. Eski dünya ile yeni dünya aynı değil. Şartlar sürekli değişiyor. Bundan dolayı ayakta durmak gerçekten zor. Şu an herşeyden daha fazla önem verdiğimiz alan teknoloji. Toplam bütçemizin yüzde 30’u reklamken yüzde 40’ı teknoloji ve yatırımlar. Dünya teknolojiye doğru büyük bir hızla gidiyor. Tekstil sektörü de bundan payını aldı. Amazon Amerika’da personelsiz bir mağaza yaptı. Uygulamayı indiriyorsunuz, mağazaya geldiğinizde bu uygulama ile kapıları açıyorsunuz. İçeride sepetinize ürün koydukça uygulama aracılığı ile hesabınızdan ücret alınıyor. Personel denetleme sistemlerini arttıran yatırımlar yapıldı. Yüz tanıma sistemi ile personelin nerede ne kadar vakit geçirdiği görülebiliyor. Her şeyi raporlayan yazılımlar yapıldı. Bunları yapmazsanız dünyaya ayak uyduramıyorsunuz. Müşterilerimiz mağazamızda ortalama 45 dakika vakit geçiriyor. Bu süreyi 1,5 saate çıkartmayı hedefliyoruz. Bunun için VIP odalı mağazalar yapıyoruz. Butik bir marka olduğumuz ve fiyat aralığımız da diğer markalardan farklı olduğu için müşteriyi mutlu edecek unsurlarla mağazada tutmaya çalışıyoruz.
Mağazanızdaki fiyat kalite ilişkisinden de bahsedebilir misiniz?
Fiyatları aşağı çekmek aynı zamanda kaliteyi aşağı çekmek demektir. Bugün 50 liraya da 1500 liraya da gömlek satmak mümkün. En yüksek kaliteyi en uygun fiyata satmak için çabalıyoruz. Dünyadaki ve Türkiye’deki rakiplerimize baktığımız zaman en iyi kaliteyi en uygun fiyata verdiğimizi düşünüyorum.
Köklü bir erkek giyim markası olarak Türk erkeğinin modaya olan ilgisini ve tarzını Bisse’nin gözünden nasıl özetlersiniz?
Türk erkeği çok klasik. Kadınlar bu konuda daha seçici ve daha heyecanlı. Kadın markalarının bundan dolayı işi daha zor. Renk ve moda seçeneklerini daha fazla takip etmek zorundalar. Sadakat daha az. Erkek giyiminde sadakat daha fazla. Bir kişi bir markaya geliyorsa o markadan çıkmıyor. Hiçbir kadın markası Türkiye’de bir buçuk saatlik bir süre müşteriyi mağazada tutamaz. Erkek markaları bunu başarabiliyor.
Peki, tasarım ekibiniz nasıl çalışıyor?
Tasarım ekibimiz pazarlama ekibine entegre bir şekilde çalışıyor. Pazarlama ekibi veriler sunuyor. Onlara verilen donelere göre tasarımlar başlıyor. Tasarımın başında Mustafa Bey var. Bütün gömlekler onun elinden çıkıyor. O satış bölümüne bakmadan kendi özgün tarzını koruyor. Gömlek dışındaki bütün ürünlerde tasarımcılar etkili. Gömlekte biz şu anda sadece desende 420 desene çıktık. Renkleriyle beraber 1600 ayrı renk gömlek yapıyoruz. Bunların her birini de Mustafa Bey kendisi tasarlıyor. Türk erkeğini siyah ve lacivertin dışındaki renklere alıştırmak biraz zaman alacak. Bir insanı hemen o kalıba sokamıyorsunuz. Bir modanın ülkemize geliş zamanı 4 seneyi bulabiliyor. Pembe pantolonu 2008 fuarında gördüğümüzde Türkiye’de satamayacağımızı söyledik ama 2012’de erkekler tarafından giyilmeye başlandı. Bisse’deki ürün çeşitliliği hiçbir firmada yok diyebilirim. Bir erkek deri monttan aksesuara kadar her şeyi bizde bulabilir. Yeşilden pembeye kadar her türlü rengi sunuyoruz.
Türk modasını ve Türk erkeğinin giyim tarzını 10 yıl sonra nerede görüyorsunuz?
10 yıl sonraki modayı şu anda tespit edemeyiz ama modanın daima tekerrür etme özelliği vardır. Daha önce rafa kaldırdığımız bazı şeyler tekrar önümüze çıkacaktır diye düşünüyorum. İşe başladığım ilk günden bu yana şirkette her zaman ihracatın önemini vurguladım. Hedefim Bisse’yi 5 yıl sonra dünyada saygı duyulan bir marka haline getirmek. ürünlerimizin yurt dışında olması çok önemli. Bugün Amerika’nın dünyada büyük bir güç olmasının sebebi ordusunun veya coğrafyasının büyüklüğü değil elindeki markaların büyüklüğüdür.
Bisse olarak kadın giyim sektörüne girmeye sıcak bakıyor musunuz?
İki senedir bununla ilgili çalışmalar yürütüyoruz. Kadın ve erkek giyimini aynı mağaza içerisine sokmayı doğru bulmuyoruz çünkü alt yapımız buna uygun değil. Geniş mağazalarda hizmet versek bu mümkün olabilirdi ama bizim gibi butik anlayışla sadece erkek giyimi yapan markalarda bir anda kadın kıyafete girmenin bedelini birçok marka ağır bir şekilde ödedi. Mağazalarımız 100 ila 200 metrekare arası. Personel altyapımız da daha çok erkek personellerden oluşuyor. Kadına entregre olabilmemiz için bütün altyapımızın, metrekarelerimizin ve dekorumuza kadar her şeyimizi değiştirmemiz lazım. Bundan dolayı şu anda bu çok mümkün görünmüyor. Belki bir başka marka adıyla, altına “By Bisse” imzasını atarak böyle bir şey yapabiliriz ama bu henüz önceliklerimiz arasında yok.