Şirin Group Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Eda Erdoğan, iş kadını kimliğinin yanı sıra başarılı bir ressam. Küçük yaşlardan itibaren resme olan ilgisini ve merakını aldığı profesyonel eğitimlerle pekiştiren Erdoğan, kendisi gibi ressam olan arkadaşları Gökçe çiftçioğlu ve Olga özden ile birlikte farklı tekniklerde çalışmalara imza atıyor. üç başarılı ressamın eserleri kurdukları EGO Art Atölyesi’nde meydana getiriliyor ve sanatçılar eserlerini Eylül ayında düzenleyecekleri sergide sanatseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. Eserlerinde üç farklı sanatçının ruhunu birlikte yansıttıklarını belirten Eda Erdoğan resme nasıl başladığını, EGO Art bünyesinde yaptıkları çalışmaları ve özel yaşamına dair bilinmeyenleri Klass okurları için anlattı.
“Ressam arkadaşlarım Gökçe çiftçioğlu ve Olga özden ile birlikte resim yapmaktan büyük keyif alıyorduk. Zamanla o kadar çok resim birikti ki koyacak yer bulamaz olduk ve üç arkadaş EGO Art Atölyesi’ni kurduk.”
“Bütün eserlerimizde üç farklı ressamın ruhunu yansıtıyoruz. Resimlerimizi yaparken bizler o kadar çok heyecanlanıyoruz, o kadar güzel şeyler hissediyoruz ki eminim aynı duyguyu sergimize gelen sanatseverler de hissedecekler.”
“Bu hayatta en değer verdiğim şey ailemdir. Benim için önce çocuklarım, sonra annem ve babam, daha sonra da kardeşlerim ve yeğenlerim gelir. Canımdan birine bir şey olduğunda dost bildiklerimi yanımda görmek isterim.”
“Modayı çok yakından takip etmiyorum. Kendime yakışan, gözüme hoş gelen kıyafetleri gardırobuma ekliyorum. Ama tercih ettiğim bir kıyafet ve renkler bir bakıyorum seneye moda olmuş. Bu açıdan sanırım modayı biraz önden takip ediyorum. :)”
Eda Hanım, Şirin Group Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak iş dünyasındaki başarınızın yanı sıra resme olan yeteneğiniz ve merakınız sayesinde büyük beğeni toplayan eserlere imza atıyorsunuz. Peki, resme merakınız ne zaman ve nasıl başladı?
Küçük yaşlardan beri resme merakım vardı. çizgi film izlerken dahi elime kalem kağıt alır karakterleri resmederdim. Oturduğum yerde önümdeki kağıda anlamsız şekiller karalamak yerine etrafımda gördüğüm objeleri çizerdim. Bir gün Azeri bir ressamın sergisini ziyaret ettim ve sanatçının eserlerinden çok etkilendim. Kendisine resme olan ilgimi anlattım ve bu konuda ders almak istediğimi söyledim. Ancak çok yoğun bir şekilde çalıştığını ve ders vermek için zamanı olmadığını dile getirdi. Bunun üzerine ben de “Hâlbuki ben profesyonel birinden ders alarak kendimi geliştirmeyi çok istiyordum” dedim. O da bendeki hevesi görmüş olacak ki elime bir kalemle bir parça kağıt verdi ve etrafımda gördüklerimi gelişigüzel çizmemi istedi. Bu sayede resim konusundaki yeteneğimi test etti. Odanın içerisindeki birkaç objeyi çizmeye başladığımda Azeri sanatçı “Tamam bu kadar yeterli. Anlaşılan o ki beni çok uğraştırmayacaksın. Haftaya Pazartesi atölyeme gel. Ben resim yaparken sana da öğretirim” dedi. Böylece amatör olarak başladığım resme profesyonel bir şekilde devam etme şansını elde ettim.
Peki, Azeri ressamın ders vermeyi kabul etmesinde sizce ne etkili oldu?
Azeri ressam sanırım benim perspektif konusundaki yeteneğimi gördü. çünkü resimde perspektif algısını oturtmak bir hayli zaman alıyor. Daha önce profesyonel ders almamama rağmen bu yeteneğe sahip olmam sanatçının bana ders vermesinde etkili oldu. Yaklaşık dört yıl boyunca Azeri sanatçıdan özel ders aldım. Bu süre zarfında yaz tatillerinde ise yazlıkta kendi kendime çalışmalarıma devam ettim. Ardından yakın bir arkadaşım olan Rus bir ressamdan ders almaya başladım. Birlikte atölyede çalışarak fikir alışverişinde bulunduk. Başka bir ressam arkadaşımızı da atölyemize davet ettik ve çalışmalarımıza hep birlikte devam ettik.
“EGO ART ATöLYESİ’NİN İSMİ ADLARIMIZIN BAŞ HARFLERİNDEN OLUŞUYOR”
Peki, amatör olarak başladığınız resimle ilgili çalışmalarınızı profesyonel bir boyuta taşıdıktan sonra eserlerinizi geniş kitlelere ulaştırmaya nasıl karar verdiniz?
Ressam arkadaşlarım Gökçe çiftçioğlu ve Olga özden ile birlikte resim yapmaktan büyük keyif alıyorduk. Yaptığımız resimleri gören herkes çok beğeniyordu. Sürekli “Eserlerinizi ne zaman sergilemeyi düşünüyorsunuz?" diye soruyorlardı. çoğu kişi resimlerimizi satın almak istiyordu. Ancak tablolarımızı satmaya kıyamıyorduk. Her çalışmamıza yeni bir fikirle ve heyecanla başlıyorduk ve çok güzel resimler ortaya çıkıyordu. Zamanla o kadar çok resim birikti ki koyacak yer bulamaz olduk ve üç arkadaş EGO Art Atölyesi’ni kurduk. EGO Art Atölyesi’nin ismi adlarımızın baş harflerinden oluşuyor.
çalışmalarınızda alışılagelmiş tekniklerin dışına çıktığınızı görüyoruz. Yaptığınız tabloların diğer sanatçıların eserlerinden farkı nedir?
Eserlerimiz sadece bir kişinin elinden çıkmıyor. Tablolarımızda resmedeceğimiz objeye, objeye eşlik edecek desenlere, resmin hikayesine ressam arkadaşlarım ile birlikte karar veriyoruz. Bu açıdan bütün tablolarımızda üç kişinin emeği var. Bu da çalışmalarımıza zenginlik katıyor. örneğin; Rus ressam arkadaşımız sayesinde gayrimüslim birinin tasavvufa olan yaklaşımını ve onun gözüyle farklı bir nefes ile beraber Allaha olan inancın aslında insanlar üzerindeki o inanılmaz hissiyatını eserlerimizde görebilirsiniz. Her tabloda yansıttığımız hikayeyi adeta yaşıyoruz. Bunların yanı sıra hattatlarla çalışmaya başladık. Bu alanda ileriye dönük gerçekleştirmek istediğimiz çok güzel projelerimiz var. Onları da en kısa zamanda sanatseverlerle buluşturmayı planlıyoruz. Bizim tablolarımızdan herhangi bir eseri duvarlarına astıklarında emin olun karşısına geçip içine dalıp manevi bir huzur ve mutluluk duyacaklarına inanıyorum…
“BüTüN ESERLERİMİZDE üç FARKLI RESSAMIN RUHUNU YANSITIYORUZ”
Bir eser genellikle bir sanatçının elinden çıkar. Ancak sizin tablolarınızda üç farklı ressamın imzası var. Bu sanat dünyasında pek de karşılaşılan bir durum değil. Bu da eserlerinizin değerini bir kat daha artıyor diyebilir miyiz?
Kesinlikle evet. Bütün eserlerimizde üç farklı ressamın ruhunu yansıtıyoruz. Resimlerimizi yaparken bizler o kadar çok heyecanlanıyoruz, o kadar güzel şeyler hissediyoruz ki eminim aynı duyguyu sergimize gelen sanatseverler de hissedecekler. Bazen yoğun iş temposunda, bazen bir takım sıkıntılar içinde kalıp bunalınca olunca ara veriyorum. O arada yaptığımız eserlerimize bakıyor içine dalıyor ve adeta bambaşka manevi alemlere yolculuğa çıkıyorum. Tablolarıma baktıkça farklı duygulara kapılıyorum. Her şeyin ne kadar boş olduğunu canımızı sıkan şeylerin aslında hiçbir manası olmadığını,
önemli olan değerlerin bir kez daha farkına varıp tefekkül etmeme yardımcı oluyorlar…
Peki, tarzınızı nasıl yorumluyorsunuz? Eserlerinizde nelerden ilham alıyorsunuz?
Tasavvufi boyutta çalışmalara imza atıyoruz. Her dinde bir yaratıcıya inanılır. İslamiyet’te de, Musevilik’te de, Hıristiyanlık’ta da Allah a olan inanç hayatın her alanına yansır. Biz de tablolarımızda Allah’ın isimlerinden yola çıkarak tasavvufi anlayışı yansıtmaya çalışıyoruz. Cisimlerin görüntüsünden çok anlamları, derinliklerinde yatan ifadeler çalışmalarımızda bizlere ilham kaynağı oluyor. örneğin; bir nar resmi yaptığımızda eserimizde bolluğu, bereketi işliyoruz. Dolayısıyla tablolarımızı alacak kişiler sadece bir resim almakla kalmayacaklar. Ayrıca derin anlamaları olan bir eser de almış olacaklar ve eserin ruhunu onlar da hissedebilecekler.
İlk etapta kaç adet eserinizi sergilemeyi planlıyorsunuz? Serginizi ne zaman sanatseverlerle buluşturmayı düşünüyorsunuz?
Bütün tablolarımızı ebadına, konusuna, içerdiği objelere göre kaydediyoruz. Bu kayıtlara göre bugüne kadar 25 adet tablo hazır. Ancak hedefimiz bu sayıyı 40’a çıkarmak. Bütün tablolarımızı titizlikle oluşturuyoruz. Tablolarımızda üç kadının ruhunu yansıtıyoruz. Bu ruhu Eylül ayında gerçekleştireceğimiz sergimizle sanatseverlerle buluşturacağız.
“EN BüYüK DESTEKçİM BABAM VE AİLEMDİR”
Başarılı bir ressam olmanızın yanı sıra iş kadını kimliğine de sahipsiniz. Bütün bu vasıfların hakkını layıkıyla veren birisisiniz. Şüphesiz sevdikleriniz her zaman başarılarınızla gurur duyuyorlar. Peki, en büyük destekçiniz kimdir?
Benim en büyük destekçim ve örnek aldığım kişi babamdır.. Kendisi hem başarılı bir iş adamı hem de başarılı ve merhametli bir babadır. Onunla zaman geçirmekten ve geçmişte yaşadığı hayata dair ders niteliğindeki sohbetlerinden büyük haz duyuyorum.. Hayatım boyunca yılmadan başarılı bir şekilde yolumda ilerlememi babam Sıddık Erdoğan’a borçluyum. Babam her konuda destekleriyle arkamda oldu.
Babamla aramda çok sağlam bir bağ vardır. Onu çok seviyorum. Allah ona uzun ömür versin. Az önce de belirttiğim gibi bana her konuda destek olur. Ben de onun uğuruyumdur. Doğduğum zaman babam yeni iş kuruyormuş. Büyüdüğüm zaman bana “Sen bizim uğurumuz” oldun demişti.
Eda Hanım, aynı zamanda iki çocuk annesisiniz. çocuklarınızı yetiştirirken nelere dikkat ediyorsunuz?
Biz birbirimize çok bağlı bir aileyiz ve bu durum çevremizdeki insanların büyük takdirini topluyor.. Onları yetiştiriken annemi ve babamı örnek alıyorum. çok korumacı bir anneyimdir. Kızım Dilara 21, oğlum ömer Faruk ise 16 yaşında. Kızım özyeğin üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuyor. Oğlum da lise üçüncü sınıf öğrencisi. Onların her zaman yanında olmaya özen gösteriyorum.
“çOCUKLARIMIN HEM ANNESİ HEM DE BABASIYIM”
çocuklarınızla aranızda nasıl bir iletişim söz konusu? çocuklarınızın size ve hayata bakışı nasıldır?
çocuklarımın hem annesi hem de babası olduğum için onlara bazen anne şefkatiyle, bazen de baba otoritesiyle yaklaşıyorum. Evet onlar benim çocuklarımda olsa en yakın arkadaşlarım. Biz birlikte vakit geçirmekten çok hoşlanıyoruz. Onların fikirleri ve düşünceleri benim için çok önemli. Kızım ve oğlum çok akıllı ve mantıklılardır bazen bazı konularda onlardan da fikir aldığım oluyor. çekirdek aile olarak karar alma durumlarında muhakkak her konuyu masaya yatırıp istişare ederek ortak karar almaya çalışırız.
Peki, iş hayatında nasıl bir Eda Erdoğan var? İş dünyasındaki profilinizden de kısaca bahseder misiniz?
İş hayatımda sert bir mizacım vardır. çünkü iş dünyasında biraz öyle olmak gerekiyor. Beni iş hayatında tanıyanlar sosyal yaşantımda gördüklerinde “Biz seni böyle bilmiyorduk" diyorlar. çünkü iş ve sosyal hayatımda insanlara davranışım farklıdır. Yeni tanıştığım insanlarla başlangıçta arama mesafe koyarım. Onlara hemen kendimi açmam. Kişileri yakından tanımaya çalışırken daha sonra hayal kırıklığına uğramamak için başlangıçta kötü yönlerini göz önünde bulundururum. Canım dedikleriniz bir süre sonra sizi üzebiliyor. Bu dünyada hayat ne yazık ki menfaatler üzerine kurulmuş. Halbuki bir iyilik karşılıksız yapılmalı. çünkü ben hep öyle gördüm.
Maddiyattan çok maneviyata değer veren bir yapınız var. Peki, sizin için bu hayatta en değerli şey nedir?
Bu hayatta en değer verdiğim şey ailemdir. Benim için önce çocuklarım, annem ve babam, kardeşlerim ve yeğenlerim gelir. Hatta yeğenlerimi de çocuklarımla bir görürüm. Canımdan birine bir şey olduğunda dost bildiklerimi yanımda görmek isterim. Kendim de özellikle arkadaşlarımın iyi günlerinden daha ziyade kötü günlerinde yanında olmaya çalışırım. Bence Dostluk bunu gerektirir. İnsan olarak tabiki kırgınlıklarım oluyor ama kinci bir insan değilimdir. Sanırım bu özelliğim babamdan geçmiş.
Aile olarak Allah’ın bize sunduğu imkanları ihtiyaç sahipleriyle paylaşmaya çok özen gösteririz. Bu yüzden sosyal sorumluluk faaliyetlerinde elimizden geldiğince bulunmaya ve desteklemeye çalışıyoruz. İnsanı insan yapan değerlerin başında geldiğine inanıyoruz.
“TERCİH ETTİĞİM BİR KIYAFET VE RENKLER BİR DE BAKIYORUM SENEYE MODA OLMUŞ”
Biraz da modadan konuşalım… Tercih ettiğiniz kıyafetlerle özenli bir şıklık sergiliyorsunuz. Peki, modayla aranız nasıldır?
Modayı çok yakından takip etmiyorum. Kendime yakışan, gözüme hoş gelen kıyafetleri gardırobuma ekliyorum. Benim için önemli olan bütünüyle tepeden tırnağa göze estetik görünmesi. Ancak çoğu insan vücut tipine uymayan kıyafetleri giyerek resmen moda uğruna kendisini katlediyor. Bence önemli olan moda değil; hoş bir görüntü sergileyebilmektir. Bunun dışında tasarladığım kıyafetler, kullandığım renkler bir de bakıyorum seneye moda olmuş. Bu açıdan sanırım modayı biraz önden takip ediyorum. :) örneğin; bir dönem insanlar siyahla laciverti birlikte kullanmaya pek sıcak bakmıyordu. Ancak o zamanlar ben bu iki rengi birlikte çok sık kullanırdım. Son birkaç senedir de siyahla laciverti bir arada çok fazla görüyorum.
Kıyafet seçimlerinizde en çok hangi renkleri tercih ediyorsunuz?
Moda tercihlerimde siyahı, pembeyi, yeşili ve moru çok kullanırım. Aslında bütün renkleri sevdiğim için hemen hemen her rengi tercih ederim. Kıyafetlerimde renklerin uyumunu seviyorum. Ressam olduğum için renkleri tanıyorum. Bazı renkler bir araya geldiğinde negatif bir enerji yaratır. Bazı renkler ise alakasız gibi gözükse de bir araya geldiğinde insana huzur verir.
Ve sadece renkleri üzerimde değil dekorasyonda da kullanmayı seviyorum. Benim için uyum çok önemlidir. Hiçbirşeyi geçiştirmeyi sevmem. Bence insanların her türlü gereksinimleri keyifli bir hale getirmesi kendi elinde. İlla ki bunun için pahalı sofralar olmasına gerek yok. Ufacık bir detay özenmişlik dahi kafi gelebilir. İnsanın kendini sevmesi ve asıl kendine önem gösterip değer vermesi çok önemli. Siz kendinize değer verirseniz karşınızdaki insanlarda size değer verir. Her şey aslında kendimizde bitiyor.
“MOR VE YEŞİL BİRLİKTE KULLANILDIĞINDA HUZUR VERİCİ BİR ETKİ YARATIR”
Peki, hangi renkler bir araya geldiğinde insana huzur verir?
Mor ve tonlamaları, yeşil ve tonları birlikte kullanıldığında huzur verici bir etki yaratır. Bunu bildiğim için bu iki rengi evimde de çok kullandım. Renklerin uyumunu tabiatta da görmek mümkün. Allah dünyayı öyle güzel bir uyumla yaratmış ki toprağın kahverengisiyle çimenlerin yeşili ve üzerine o masmavi gökyüzünü yaratmış. Bakıp ta yaradanın sanatına hayran kalmamak mümkünmü. Uyum, ahenk arıyorsa insan şayet, biraz kafasını kaldırıp yüce Allahın nasıl bir uyum içersinde yarattığına bakıp hem tevekkül edip seyretmeli.hiç bir şey boşa yaratılmamıştır buna renkler de dahil :)
Dümdüz bir görüntüden hiç hoşlanmam. Bir gün bir arkadaşımın evine gitmiştim. Evin duvarlarından mobilyalarına kadar her şey bembeyazdı. Başlangıçta bu durum hoşuma gitmişti. Kendimi bulutların üstünde gibi hissettim. Ancak bir süre sonra tek renk beni çok rahatsız etti. Her yerin bembeyaz olması gözümü çok yordu. Terlemeye başladım, rengim soldu. Bunun üzerine arkadaşıma “Kendimi kabirdeymişim, kefen giymişim gibi hissediyorum” dedim ve daha fazla dayanamayıp yanımda getirdiğim rengarenk şalımı koltuğun üzerine attım. Şal bile ortamın havasını bir anda değiştirdi. O an bir kez daha anladım ki renk hayatın her yerinde çok önemli. Bu açıdan renkler hayatımın olmazsa olmazıdır.