Hiçbir Ağrı Kalıcı Değildir

Hiçbir Ağrı Kalıcı Değildir Hiçbir Ağrı Kalıcı Değildir

Op. Dr. Kerem Bıkmaz, omurga sağlığının en önemli noktalarını Klass’a anlattı...

Inca İstanbul Nörocerrahi ve Ağrı Merkezi’nin Kurucusu Op. Dr. Kerem Bıkmaz, Amerika’da aldığı eğitimlerin ardından ağrı konusunda uzmanlaşarak “Hiçbir ağrı kalıcı değildir” sloganıyla binlerce hastayı sağlığına kavuşturdu. Dünyaca ünlü Türk beyin cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil ile çalışma fırsatı bulan ve multimodel interdisipliner yaklaşım olarak adlandırdığı tedavi yöntemi ve ağrı bilimi konusundaki uzmanlığı ile omurga ve bel ağrılarını gidererek kişileri yeniden mutlu ve sağlıklı yaşamlarına kavuşturan Op. Dr. Kerem Bıkmaz ile beyin cerrahı olma hikayesini, İstanbul Nörocerrahi ve Ağrı Merkezi’nde uyguladığı tedavi yöntemlerini, Amerika’da aldığı argoloji eğitiminin önemini ve yakın zamanda kurmuş olduğu Ağrısız Yaşam Akademisi’ni Klass okurları için konuştuk

 

“Daima en iyi olmayı hedefledim. üst ihtisasımı yapmak için Gazi Yaşargil’in yanına Amerika’ya gittim. Kendisiyle tanışmak mesleki açıdan benim için çok büyük bir şanstı. Ondan çok şey öğrendim. Gazi Hoca bütün dünyadaki beyin cerrahları tarafından yüzyılın beyin cerrahı unvanına sahip bir doktordur.”

 

“Bugün “Mr”lar çok fazla geliştiği için maalesef hastalarımızı çok fazla muayene etmez olduk. Hastaya dokunarak iyi bir şekilde tanı koymak ve en basit tedaviyle başlamak lazım. Kronik ağrıların getirdiği en büyük sıkıntı fiziksel etkilerinin dışında sosyal ve psikolojik etkilenmelerdir.”

 

 

Kerem Bey, kurucusu olduğunuz Inca İstanbul Nörocerrahi ve Ağrı Merkezi’nde başarılı tedavi yöntemlerinizle binlerce hastanızın ağrısını gidererek sağlıklarına kavuşmalarını sağladınız. Tıp eğitimizin ardından beyin cerrahisine yönelmenizde hangi sebepler etkili oldu?

Tıp Eğitimi aldığım yıllarımda beşinci sınıfta anestezi rotasyonunda ortopedi ameliyatına girdiğimde ameliyat esnasında kanı görür görmez bayılmıştım. Tıp fakültesinde okurken beyin cerrahı olmayı bir tarafa bırakın cerrah olmayı bile düşünmüyordum. Tıpta Uzmanlık Sınavı’na girmeden önce Bolu’ya atandım. Bolu’da devlet hastanesinde çalışıyordum. O dönem her gün yaralı onlarca hasta geliyordu. Altı senede tıp fakültesinde öğrenemediklerimi orada tuttuğum nöbetlerde öğrendim. Gücümüz yettiğince hastaya kendimiz müdahale ediyor, ciddi durumlarda branş hekimlerini çağırıyorduk. Branş hekimlerini çağırdığımız esnada Beyin Cerrahı Serdar Bey geldiğinde müthiş bir saygıyla herkes onu karşılardı. Ben kendisine gösterilen bu saygıdan oldukça etkilenirdim. Bir gün üzerine televizyon devrilmesi sonucu yaralanan 6 yaşında bir kız çocuğu şuuru kapalı bir vaziyette kliğimize geldi. Beynin altında beyni ciddi oranda sıkıştıran bir kanama tespit ettik. Gecenin bir yarısı apar topar ameliyata alındı ve aynı kız ertesi gün akşam saatlerinde kahkahalar atıp oynamaya başladı. Tıpta hiçbir branş yok ki böyle anlık bir dokunuşla insanın giden hayatını tekrar geri getirebilsin. Bu olaydan sonra beyin cerrahı olmaya karar verdim. Daha sonrasında Prof. Dr. Gazi Yaşargil ile çalışma fırsatım oldu. Daima en iyi olmayı hedefledim. üst ihtisasımı yapmak için Gazi Yaşargil’in yanına Amerika’ya gittim. Kendisiyle tanışmak mesleki açıdan benim için çok büyük bir şanstı. Ondan çok şey öğrendim. Gazi Hoca bütün dünyadaki beyin cerrahları tarafından yüzyılın beyin cerrahı unvanına sahip bir doktordur.

 

“EN BüYüK öZELLİĞİMİZ AĞRILARA YAKLAŞIMIMIZDA YATIYOR”

Kurucusu olduğunuz Inca İstanbul Nörocerrahi Ağrı Merkezi’nde hastalarınızı nasıl bir yaklaşım ve anlayışla tedavi ediyorsunuz?

Kliniğimizin adına Inca koyarken tarihteki ilk beyin ameliyatını gerçekleştiren İnka Medeniyeti’nden esinlendim. Inca İstanbul Nörocerrahi Ağrı Merkezi’nin en büyük özelliği ağrılara yaklaşımında yatıyor. Ben buna multimodel interdisipliner yaklaşım diyorum. Farklı disiplinlerin bir hastayı hep beraber değerlendirip kişiselleştirilmiş bir tedaviyle tedavi etmesi. Inca’yı 10 yıl önce kurduk ve 10 yıldır da bir muadilimiz yok. Kliniğimizi büyütmeye ve tanınırlığını artırmaya çalışıyoruz. Bu süreç içerisinde birçok ilke imza attık. Türkiye’deki en büyük ihtiyaç hastaya en uygun tedavi yöntemini uygulayan Inca gibi merkezlerdir. Omurga rahatsızlıkları konusunda kendi kendime mutlu hasta kriterleri geliştirdim. Omurga sorunlarında en önemli konu hastaya dokunmaktır. Bugün “Mr”lar çok fazla geliştiği için maalesef hastalarımızı çok fazla muayene etmez olduk. Hastaya dokunarak iyi bir şekilde tanı koymak ve en basit tedaviyle başlamak lazım. Kronik ağrıların getirdiği en büyük sıkıntı fiziksel etkilerinin dışında sosyal ve psikolojik etkilenmeler. Sosyal ve psikolojik etkilenmeler kişilerin ağrı eşiğini düşürüyor. Hastayı tedavinin her aşamasında doğru bilgilendirmek çok önemli. Ameliyat ettiğimiz hastaların hiçbirine belinin bir daha ağrımayacağını garanti edemeyiz. Bel fıtığını ameliyat ettiğimizde hastanın ağrısını dindirmek ve siniri kurtarmak için ameliyat ediyoruz. Bugün bel ağrılarının en yaygın sebebi zorlanmaya bağlı adele ve eklem ağrıları. Ameliyat olduktan 6 ay sonra kişi ani hareketler yaparsa yeniden adele spazmı ya da faset kilitlenmesi ile birtakım ağrılar duyabilir. Doktorlar bu ihtimalleri göz ardı ederek hastaya bu garantileri veriyor. Bel ağrılarının toplumda görülme oranı yüzde doksanın üstünde. Her insan hayatının her döneminde en az bir atak yaşıyor. Yaşanan her atak bir sonraki atağın habercisi oluyor. Benim Inca’yı kurma sebeplerimden bir tanesi buydu.

 

Devamı ve daha fazlası Klass Magazin Temmuz sayısında...