Kendi kendinize mücadele etmekten yorgun düştüyseniz ve artık “Benim problemim ne? Bana yardımcı ol” diyorsanız yaşam koçluğu aradığınız şey olabilir. İşte tam da bu noktada kişilere büyük destek sağlayan başarılı yaşam koçu Aldeberan özdoğan “Farkındalık benim için ilk esas” diyor. Motta’sı “Sen değişirsen dünya değişir” olan mutlu bir evlilik yürüten üç çocuk annesi yaşam koçu Aldeberan özdoğan, “İkili ilişkilerde kişilerin kendilerinde olan problemleri görememelerinden yola çıkarak önce kişinin kendini anlamasını sağlamaya çalışıyorum. Bunu da farkındalıkla yapmaya çalışıyorum” diyor. Uzmanlığını aile, ilişkiler, sosyal ilişkiler, sosyal çevre ve ikili ilişkiler üzerine yapan yaşam koçu Aldeberan özdoğan ile yaşam koçluğuna nasıl başladığını, kişilere nasıl farkındalık kazandırdığını ilişkilerde yaşanan temel sorunları ve çözüm yöntemlerini Klass okurları için konuştuk.
“Ben sloganım olan “Sen değişirsen dünya değişir” sözünden yola çıkıyorum. İkili ilişkilerde kişilerin kendilerinde olan problemleri görememelerini algılayarak önce kişinin kendini anlamasını sağlamaya çalışıyorum. Bunu da farkındalıkla yapmaya çalışıyorum. Kişi önce kendinin farkına varırsa zaten otomatik olarak ilişkisi de düzelmeye başlayacaktır.”
“İnsanlar daha çok sevgisizlik, anlayışsızlık, sadakatsizlik, iş stresi, yetememe duygusu yaşıyor. Kazançların özellikle Türkiye’de yüksek olmaması sebebiyle stres bazlı yetememe duygusu var. özellikle erkeklerde gelişen bir duygu bu. çalışan erkekler ailemi geçindiremeyeceğim düşüncesiyle gelecek endişesiyle bu şekilde strese girdiklerinde otomatik olarak arayışlara giriyorlar. Ve bu arayışlar sonucunda da zaten büyük problemler ortaya çıkıyor.”
Aldeberan Hanım, yaşam koçluğu serüveniniz ne zaman ve nasıl başladı?
Yola ilk başta kendimden çıktım. Serüvenim önce kendimi bulmamla başladı. Eğitimimi Yeditepe üniversitesi İngilizce Siyasal Bilgiler Bölümü’nde tamamladım ama birkaç alanda farklı çalışmalarım oldu. Tercümanlıktan ihracata kadar farklı sektörlerde çalıştım. Daha sonradan evlilik dönemim ve belirli süreçlerin ardından televizyonla tanıştım. tvEm’de‘Söyle İçinde Kalmasın’ adlı bir program yaptım. Programa bebeklerimin dünyaya gelmesiyle birlikte ara verdim. Sonrada devam etmek istemedim. Bunun için de insanlara faydalı olabilecek, kendime kendi dünyamın da fark ettiği, içinde olduğu bir dünya yaratmak istedim. İnsan ilişkilerim çocukluğumdan beri çok iyiydi. önce kendi değişimimle insanları değiştirebileceğimi, bazı sorunlara parmak basabileceğimi düşünerek bir eğitim almaya karar verdim. ICC Sertifikalı bir yaşam koçluğu sertifikası aldım. Daha çok aile, ilişkiler, sosyal ilişkiler, sosyal çevre ve ikili ilişkilerde uzmanlaşmaya karar verdim ve bunun üzerine çalışmalarım ve seminerlerim oldu.
KİŞİLER İKİLİ İLİŞKİLERDE “BENİ ANLAMIYOR, BENİ DİNLEMİYOR, BENİ FARK ETMİYOR” GİBİ PROBLEMLERLE BOŞANMA DURUMUNA KADAR GELEBİLİYORLAR.
İkili ilişkiler ve aile ilişkileri şu anda insanların en çok sorun yaşadığı alanlar. Sizin burada insanlara nasıl bir katkınız oluyor?
Ben sloganım olan “Sen değişirsen dünya değişir” sözünden yola çıkıyorum. İnsanların birbirleriyle iletişimlerinde problem oluşuyor, birbirlerini anlayamıyorlar. Aslında herkesin iletişim kurabilecek bir noktası var. Ama maalesef insanlar bunu göremiyorlar. Kişiler ikili ilişkilerde özellikle “beni anlamıyor, beni dinlemiyor, beni fark etmiyor…” gibi problemlerle boşanma durumuna kadar gelebiliyorlar. Ben ise ikili ilişkilerde kişilerin kendilerinde olan problemleri görememelerinden yola çıkarak önce kişinin kendini anlamasını sağlamaya çalışıyorum. Bunu da farkındalıkla yapmaya çalışıyorum. Kişi önce kendinin farkına varırsa zaten otomatik olarak ilişkisi de düzelmeye başlayacaktır. Kişinin kendisini ele alarak nelerin farkında olmadığını ve neleri değiştirebileceğini ona anlatmaya çalışıyorum. Fakat bunu önce kendisinin farkında olarak yapmasını sağlıyorum. Bu da terapilerle, karşılıklı ikili görüşmelerle başlıyor. Eğer kişi kendi sorunlarının farkına kendi varırsa zaten nasıl çözüleceğini de otomatik olarak fark edecektir. Ama maalesef kişiler problemlerini kendilerinde göremiyorlar. Burada sorun başlıyor. Daha çok neyin problem olduğunu göstermeye çalışıyorum. Göremediği noktalarda da kendisinin görebileceği bir alan yaratmaya çalışıyorum ve bu alanın üzerine giderek onu çözmeye çalışıyoruz. Herkesin de mutlaka anlaşabileceği noktası vardır. Kişileri değiştirmeye çalışmıyoruz, değişime önce kendimizden başlıyoruz. Kişi kendisi değişirse her şey değişebilir. Eğer kişi kendisinin farkına varıp kendini değiştirirse; kendindeki yanlışların farkına varıp nelerin problem olduğunu görebilirse otomatik olarak sadece ikili ilişkileri değil anne-çocuk ilişkisi de aile akraba ilişkisi de şirket ya da liderlik ilişkisi de düzene girecektir. İnsanlar akademik olarak bir yerlere gelmiş fakat ilişkilerinde başarılı olamamış olabiliyorlar.
“ “BENİM PROBLEMİM NE? BANA YARDIMCI OL” DİYEN İNSANLA çALIŞMAK BENİM PRENSİBİM”
Peki, kişileri ikili ilişkilerde teker teker mi alıyorsunuz yoksa birlikte mi alıyorsunuz?
Biz aslında hatayı sorgulamıyoruz. öncelikle benim amacım bunu isteyen insanla çalışmak. Yani kendisinin göremediği şeyleri ve “Benim problemim ne? Bana yardımcı ol” diyen insanla çalışmak benim prensibim. Bunun için bana gelenlere yardımcı oluyorum. Eğer kişi kendinde bir problem arıyorsa ve bunu bulamayıp bana geliyorsa ben kişiyle birebir çalışıyorum. çünkü karşındaki insanı değiştirmek mümkün değil. O yüzden kişinin kendisiyle birebir çalışıp kendisinin farkında olmasını, kendisini değiştirmesini sağlıyoruz. Bizim tek amacımız bu.
“İNSANLAR DAHA çOK SEVGİSİZLİK, ANLAYIŞSIZLIK, SADAKATSİZLİK, YETEMEME DUYGUSU, İŞ STRESİ YAŞIYOR”
Peki, ikili ilişkilerdeki en büyük problem nedir size göre?
İkili ilişkilerde çevre, iş problemleri, duygusal problemler gibi çokça problemlerle karşılaşıyoruz. Sevgi maalesef çok az paylaşılır durumda. İnsanların hayat mücadelesi veriyor olma noktasında, ayakta kalmak için çabaladıkları noktada maalesef yetersizlikler oluşuyor. Bunlar en başta stresi beraberinde getiriyor. Kişiler kendini yetersiz gördüğü anda bunu çevresine yansıtmaya başlıyor. Ve bu yüzden bugün hem ülkemizde hem de dünya genelinde ikili ilişkilerde ciddi problemler yaşanıyor. İnsanlar daha çok sevgisizlik, anlayışsızlık, sadakatsizlik, yetememe duygusu, iş stresi yaşıyor. Maalesef ülkemizde kazançlar çok yüksek olmadığı için kişiler ekonomik anlamda yetersizlik duygusu yaşıyorlar.
özellikle erkeklerde gelişen bir duygu bu. çalışan erkekler ailemi geçindiremeyeceğim düşüncesiyle ve gelecek endişesiyle bu şekilde strese girdiklerinde otomatik olarak arayışlara giriyorlar. Ve bu arayışlar sonucunda da zaten büyük problemler ortaya çıkıyor. Eşlerin bu noktada birbirlerine anlayışlı olma noktasında da sıkıntı var. Taraflardan biri diğerinin bunu neden yaptığını çözemediği için strese girip tamamen kopma noktasına geliyorlar. Amacım o noktada anlayışı sağlayabilmek. Kişinin yaptığı yanlış tavırları, karşı tarafa nasıl davranması gerektiğini ve o anda bunu çözebileceklerini anlamalarını sağlamaya çalışıyorum. çünkü herkesin bir anlayış noktası var. üç çeşit insan tipi var; işitsel insan, görsel insan ve dokunsal insan. İşitsel insan ikili ilişkilerde daha çok “Beni anlamıyor! Beni dinlemiyor!” tipi insandır. Bu insanla iletişim kurmak daha işitsel anlamda yani onunla oturup konuşarak mümkündür. Görsel insanın ise görselliğe hitap ederek konuşabilmesi lazım. Mesela; Can Tanrıyar’ın “Pofidik terlikleriyle geziyor, kendine dikkat etmiyor, bakımlı değil” dediği gibi. Bu tip durumlarda önce kadının bakımı sağlayarak o erkeğin ilgisini çekmesi gerekiyor. İşitsel insanda daha çok bunların hepsinin olması lazım ama ağırlıklı olarak cevap verebilen bir kişilik olması lazım. Bir kadın ya da erkek konuşma eğilimli ise işitsel insanla iletişim kurabiliyordur. Bir kadın güzel giyinip kendine bakabiliyorsa görsel erkekle baş edebiliyordur. Bir de dokunsal insan tipi var. Dokunmadan, elektrik almadan veya hissettirmeden maalesef o kadınlar ve erkekler iletişim kuramıyorlar. Bu yüzden üç tip insan var ve biz bu üç tipi anlayabilmelerini sağlıyoruz.
Yani insanların aslında ikili ilişkilerde hangi özelliklere sahip olduğunu öncelikle bilmesi lazım değil mi?
Evet… Burada bir insanı aslında görsel mi, dokunsal mı, işitsel mi olduğunu çözerek ne şekilde davranabileceğini çözüyoruz. Buradan da yardımcı olarak devam ediyoruz.
Sizin evli olmanız da bu konuda bir avantaj değil mi?
Zaman diye herkesin yakındığı bir durum var. Ya da ben hiçbir şeye yetişemiyorum gibi bir şey var. Aslında böyle bir şey yok. Ben kendimden örnek vererek yola çıkıyorum. Benim üç çocuğum var hem çalışıyorum, hem eşimle ilgileniyorum, hem üç çocuğumun ayrı ayrı sorumluluğunu taşıyorum. Zamanı doğru değerlendirirseniz her zaman her şey için vakit vardır. Ama önemli olan zamanı doğru yönetebilmektir. O yüzden her şeye zaman bulunabilir diye düşünüyorum. Tabi ki kendi hayatımdan da yola çıkarak ben nasıl mutlu bir evliliği yürütebiliyorsam, nasıl toplum içine girdikleri zaman fark edilebilir üç çocuğu başarıyla yönetebiliyorsam bir yandan da kendime ne kadar iyi zaman ayırabiliyorsam ve bu şekilde yaşayabiliyorsam o zaman herkesin başarabileceği noktalar vardır.
“DEĞİŞİMLER UFAK UFAK ADIMLARLA BAŞLAR”
Size göre kişideki değişim nasıl ve ne şekilde başlar?
Zaman çok önemli. Değişimler küçük küçük adımlarla başlar. İnsanlar gerçekten bir şeyleri değiştirmek istiyorlarsa çok ufak değişimlerle bütüne gidebilirler. Bir anda bir şey beklemiyoruz, yavaş yavaş sonuca ulaşmaya çalışıyoruz. Ve farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. İnsanların göremediği, fark edemediği, başaramadığı noktaların sebeplerini bulmaya çalışıyoruz. Bunu da kişinin kendisinin fark ederek bulmasını sağlayıp o yönde neler yapabileceğimize bakarak, geri dönüşümden yola çıkarak ve zamanı doğru kullanarak bir yerlere varmaya çalışıyoruz. Yani insan istediği zaman her şeyi değiştirebilir. Biz danışanlarımıza tartışmaları kazanmaları yerine birbirlerini kazanmayı farkettirmeye çalışıyoruz.
Adres: Deluxia Palace, No.5 K.7 Daire.208
Batı Ataşehir-İstanbul
Web:www.aldeberanlife.com
Email:aldeberan@aldeberanlife.com
İnstagram:lifecoachaldeberan