İçim Ana-Baba Günü

İçim Ana-Baba Günü İçim Ana-Baba Günü

Karmakarışık duygular eşliğinde dans ediyor düşüncelerim.Yaşamın cilvesi mi desem, kalbimde ayrı yeri olan sevdiklerimle, cami avlularında karşılaşıp özlemle kucaklaşır oldum. Yeni hayatlarına yolcu ettiğimiz sevdiklerimiz bizi bir araya getirdi…

Hayat bu... Sürprizleri biter mi? Ummadığımız anda üzüntüyle mutluluğu, geçmişte paylaştıklarımızla, şimdinin muhasebesini bir arada yaşatıyor. Böyle zamanlarda varoluşumuzun anlamını bir kez daha sorguluyorum..!. Sonsuzluğa uğurlanma sırası geldiğinde ardımızda bırakacaklarımızı ve bizimle gidecekleri, geç olmadan değerlendirebilmemizi diliyorum…

Sevgili Attila özdemiroğlu'nun son röportajlarından birinde, "Yaşamın en muhteşem hediyesi ölümdür" dediğini hatırlıyorum.

Sözlerinin derinliğindeki anlam, onun için ne ifade ediyordu bilemiyorum. Bana göre; ömrümüzü nasıl yaşadığımıza bağlı ölümün getirecekleri. Dünya yaşamını tamamlayıp yeni bir yolculuğa çıktığımızda; Ektiğimiz sevgi ve iyilik tohumlarının dışında bir şeyin değeri kalmıyor…

Nefsimizi ne derecede terbiye ettiğimiz, dokunduğumuz hayatlardaki izler, seçimlerimizin sonuçları, ruhumuzu huzura kavuşturuyor veya ateşlere atıyor..!

 

Yaşama "güzel bir insan olarak" veda edebilmek en büyük arzum… Dostlarımın varlığı, paylaştığımız “Doğru Yaşam Bilgilerimiz” en kıymetli rehberim...

Vazgeçemediğim kitaplarımla da baş başa kalmayı çok seviyorum.. Hayatın anlamını hatırlatmak adına, bazılarını köşemde paylaşmak istedim…

Paulo Coelho'nun SİMYACI'sındaki çoban SANTIAGO'nun öyküsünü, Richard Bach tarafından 1972’de yazılan MARTI, JONATHAN LIVINSGSTON'un, Yaşamımıza yön verecek bilgelikteki serüvenini, şimdilerde yeniden okuyorum...

Size de özellikle tavsiye ediyorum değerli  okurlar..!!..

 

AFFET...!!...

Kendimi bildiğim andan itibaren yaşadığım her ilişkiyi düşünüyorum...

Ailemi, çocuklarımı, dostlarımı, hayatıma giren her canlıyı…

Yüreğime aldığım, baş tacı ettiğim çok sevdiklerimi…

Haksız yere suçlayanları, yüreğimi acıtanları, vefasızları…

İhmal ettiklerimi, istemeden de olsa üzdüklerimi, pişmanlıklarımı…

Tek tek her birini düşünüyorum. Yaşayanları ve sonsuzluğa gidenleri…

Sadece onlar ve ben varım düşüncelerimde...

Her biri ile konuşuyorum yüreğimde. Olumsuz ne yaşandıysa siliyorum...

Hatalarım için onlardan, bizi “Sevgisinden Var Eden”den bağışlanmak diliyorum.

Kendimi de, onları da affediyorum... Tüm kalbimle helalleşiyorum…

Artık birbirimizin hayatında olsak da, ayrı yollarda yürüsek de fark etmiyor…

 

Biliyorum ki: Yaşam enerjimiz olan güneş, dargınların yüzüne gülmez…

Affetmeyi başardığımda, sevgi enerjisi ile doluyorum, güçleniyorum…

Onların da nerede olurlarsa olsunlar hissedebileceklerine inanıyorum...

ömrümüzü başkalarını eleştirerek, suçlayarak geçiremeyiz.

Hangimiz sütten çıkmış ak kaşığız..?..

Mutluluğumuzun da, başarımızın da, tökezlemelerimizin de sorumlusu biziz…

Hiç bir ilişki başladığı gibi gitmiyor… Hayat değişiyor… İnsan değişiyor...

Kendimizi suçlayarak da ömrümüzü geçiremeyiz...

Affetmeyi öğrenmeden yaşamak, rumuzu kör kuyulara hapsetmek gibidir…

Oysa güneşi gördüğümüz her sabahın ayrı bir güzelliği ve öğretecekleri var…

Bırakalım ruhumuz özgürce tatsın bu güzellikleri… çok geç olmadan...

"Kim bilir önümüzde daha kaç kiraz mevsimi var" diyor ya şarkıda... Kim bilir...!.!.