KALABALIKLAR İÇİNDE YALNIZ KALMAK

KALABALIKLAR İÇİNDE YALNIZ KALMAK KALABALIKLAR İÇİNDE YALNIZ KALMAK

Şöyle şahane bir sofra düşünün. Nefis lezzetler iştahınızı kabartıyor.Tabağınıza hepsinden biraz alarak tadına bakmak en iyisi gibi geliyor.Nefsiniz tadına bakmadıklarınızda aklınızın kalacağını fısıldıyor…

 

Birbirine karışan lezzetler midenizi bozuyor, şişiriyor, gece uyutmuyor.Aslında doymadığınızı, tatminsiz bir açlık yaşadığınızı fark ediyorsunuz.Pişman oluyorsunuz. Kızıyorsunuz. Bir daha aç gözlülük yapmam diyorsunuz.Aradan zaman geçiyor… O da ne? Karşınızda yine şahane yiyecekler! Kendinize verdiğiniz sözleri, yaşadığınız rahatsızlığı unutuveriyorsunuz.Aynı aç gözlülükle, her yiyeceğin tadına bakmaktan alamıyorsunuz kendinizi…Sonuç; mide fesatlığı, şişkinlik, berbat bir beslenme... Pişmanlık! İşte çok kadınlı olmak isteyen erkeklerin durumu da aynen öyle bana göre.Onlar aslında hep açlar! En acısı bu çarkın hep böyle döneceğini sanmaları…Hayatlarına aldıkları kadınlar hep onu sevsin, anlasın, övsün, onaylasın istiyorlar. Oysa; Erkek-Dişi her ruhun doğal istekleri özde birbirinden farklı yaratılmamıştır.Sevilmek-Anlaşılmak-Değer verilmek-Onaylanmak isteği her canlı için temel haktır.Obez ruhlu erkekler bu hakları sadece kendileri için görürler. Neden acaba??Bilinç altına kaydettikleri, çocukluk ve ergenlikte oluşturdukları şemalar olabilir mi??Şemaları oluşturan kara kutularının içinde gizli saklı hangi duyguları var acaba!?Bu duyguların etkisi altında kalan akılları ile mi yönetiyorlar hayatlarını?Kendileri ile yüzleşmek yerine kendilerini kandırmaya devam etmek daha mı kolay?Yoksa erkeğin doğası monogamiye uygun değildir palavrasına mı sığınıyorlar?? Her ne ise neticede mutsuzluğa, çok kadın arasında yalnız kalmaya mahkumdurlar!!

 

 

 

 

 

İNSAN!!

 

 

 

İnsan değerlidir... çünkü; değerinin kaynağı Yüce Yaratan'dır.

 

Yaratan'ın sevgisinden var edilmiş her insan “biriciktir”…

 

üzerinde rahatça dolaştığımız yeryüzü, ona emanet edilmiştir.

 

Ne yazık ki emanetine ihanet etmekte, karanlık geleceğe yürümektedir.

 

Yaşadığımız dünyanın haline şöyle bir baktığımızda görülüyor ki; 

 

İnsanlık maddi dünyanın ağırlığı karşısında durmakta zorlanıyor.

 

Umudu yok ediliyor, kendi varlığının ağırlığını bile taşıyamaz durumda.

 

Ortak miraslarına-rızkına-insani haklarına arsızca müdahale ediliyor.

 

özgürlüğü alınıyor... Merak ettiklerinin cevabını alamıyor… Sorgulayamıyor.

 

Bütün bunlar ve daha fazlası insanın öfkesini kabartıyor, ümidini azaltıyor.

 

Yaşamdaki belirsizliğin etkisi, özgür iradesini doğru harekete geçiremiyor.

 

çünkü özgür irade; yaşananlardan, toplumdan bağımsız hareket edemiyor.

 

Kalıplardan, baskılardan, derin yaralardan etkileniyor, sağlıklı düşünemiyor.

 

Hayatı canlı ve anlamlı tutan öğretilerden, özündeki güzellikten uzaklaşıyor.

 

İşte beni en çok telaşlandıran da bu. İnsanın varoluş amacından sapması!!

 

Sadece bireysel çıkarları için tüm değer yargılarını yok sayar hale gelmesi.

 

Günümüzde ne yazık ki, insan insanın huzuru değil, kurdu olmaktadır.

 

Bence çözüm: Yeni bir bakış açısıyla kendimize ve hayata bakmamızla başlar.

 

Hepimiz biriciğiz. Hepimiz eksikliğiz. Hepimiz birbirimize muhtacız.

 

Yalnızlığımızı, sevincimizi, kederimizi paylaşanımız yoksa nasıl yaşayabiliriz ki!

 

Enerjimizi; sevmeyi öğrenmeye, birbirimizdeki güzellikleri keşfetmeye,

 

ön yargılardan kurtulup, gönül gözüyle bakmaya yoğunlaştıralım.

 

Mevlâna’nın dediği gibi küsmek ve darılmak için bahane aramak yerine 

 

Sevmek ve sevilmek için çare arayalım. Yüce Sevgili'nin insandan istediği budur.

 

Daha fazla geç kalmadan, yeryüzü bütün ağırlığını çıkarmadan gerçeği görelim artık.