MUTSUZLUK VİRÜSÜ AFFULENZA

MUTSUZLUK VİRÜSÜ AFFULENZA MUTSUZLUK VİRÜSÜ AFFULENZA

Ülkeler arası “mutluluk haritası” araştırması yapıldığını biliyor muydunuz?155 ülkede binlerce insanla yapılan görüşmelerden sonra harita çıkarılmış. Biz 103. sıradayız. Nerdeyse mutsuzlukta dibe vurma noktasına gelmişiz!!..

üzerinde yaşadığımız gezegende maddi-manevi ağır yükler altındayız…Zenginlik-para belli ellerde kümelenmiş durumda… Adaletsiz bir dağılım var. En gelişmiş ülkelerde bile aynı. Manevi değerlerimizden hızla uzaklaşıyoruz. Yaşam koçları, kişisel gelişim kitapları, psikologlar arasında koşturuyoruz. Bilgilere sarılıyoruz, kararlar alıyoruz ne yazık ki yeterince uygulayamıyoruz. Herkes mutlu olmak istiyor… Ancak mutluluğun içini bir türlü dolduramıyor... 

Mutsuzluk artık bulaşıcı bir virüs haline geldi… Adı da var; AFFULENZA!!... Tüketim toplumunun olumsuz etkileriyle ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalık. Daha çok isteme-daha çok harcama-daha çok kazanma bağımlılığı! 

çoğunluk, yaşadığı hayattan tatmin olmadan bilinçsiz bir mutluluk arayışında… Kişinin duyguları doldurulamadığı için israf ve borç batağından kurtulamıyor... Sahip olduklarını görmeyen, başkalarında olanlardan etkilenen tatminsiz bir ruh hali. Ne yazık ki; tüketim toplumunun kölesi olduk. Aşklar bile!! ne çabuk tükeniyor... Aşkın, sevginin, saygının adı var! Hoyratça harcamadığımız ne kaldı Allah aşkına? İnsan en başta kendisine yazık ediyor, kendi kendini tüketiyor ve farkında değil. Gerçek şu ki; mutluluğu bize bir başkası veya maddi imkanlar sağlayamıyor... Mutluluk; bizim içimiz de... özümüze dönmekte, oradaki güzelliği fark etmekte... İçinizi değerli kılmadıkça ne yaparsanız yapın, içiniz dışınızı istemeyecektir... Dünya hayatı; insanın kendini tanıması, insan gibi yaşamayı öğrenmesi için bir ödüldür… Sevgiyi gerçek anlamda öğrenemeyen, nefsini terbiye etmeyen insan asla mutlu olamaz.

Gerçek mutluluk; özümüze kattığımız değerleri yaşadıkça kalıcı olur ve artar... Varoluş amacımızdan, insani değerlerden uzaklaştığımız için mutsuzuz! Hayata ve kendimize doğru yerden bakabilirsek mutsuz olmamız için neden kalmaz.

 

 

“SADELEŞEREK öZGüRLEŞMENİN” PAHA BİçİLEMEZ HUZURU! 

 

Kapitalizmin getirdiği tüketim odaklı sistemin dışına çıkabilme gayretindeyim… Bebek adımlarla ilerlemeye başlamıştım, şimdiler de daha bir tempolu yürüyorum. :))

Düşünüyorum da gerçekte “İNSANIN İHTİYACI DEĞİL, İSTEKLERİ BİTMİYOR”

 

Fiziksel ve ruhsal olarak ne kadar çok gereksiz ağırlık taşıdığımın farkına vardım… üzerimdeki her türlü ağırlıktan kurtulmaya karar verdiğimden beri iyi hissediyorum… Bodrum'a taşınırken giysilerimin, eşyalarımın, aksesuarlarımın çoğunu dağıttım…

Küçük bir evde oturmamıştım... Başlarda zorlandım… Şimdiler de oh be!! diyorum...

Artık ihtiyacım olmayan her şeyden uzak durmaya ciddi olarak özen gösteriyorum…

Hemen karar verip almıyorum, düşünüyorum gerçekten gerekli mi diye…

Modernliğin şekillendirdiği, sadece dış değerlere odaklı yaşayan insanlar olduk…

Evin, araban, telefonun, giysilerin, popülerliğin, maddi imkanlarınla varsın sanki!

Bu denli maddeye yönelik bir yaşam anlayışı beni ciddi şekilde rahatsız etmeye başladı...

Minimalist yaşam felsefesine odaklandım… Tüketime zorlayan her şeye uzağım…

Az ve çok arasındaki denge, çağın gereksiz kalabalığından kurtarıyor beni…

Sadece fiziksel değil ruhsal olarak da gereksiz ağırlık taşımak istemiyorum artık…

Enerjimi tüketen -iyi hissettirmeyen, sevgisiz- bencil insanlara mesafeliyim...

Kendime, ruhumun-vicdanımın huzuruna odaklı, sade bir yaşama geçmeye çalışıyorum…

Biliyorum ki; maddi-manevi hiçbir şey sonsuza kadar bizimle kalmayacak...

Sevgililer-eşler gün gelir bir nedenle giderler… çocuklarımız kendi hayatlarını kurarlar...

Demem o ki; ne varsa biz de var dostum! Yaşamınızın merkezine kendinizi koymalısınız...

İmkanlarınız dahilinde sade bir hayatınız olsun... Azı karar çoğu zarar derler atalarımız... 

Almanın değil, vermenin, ihtiyacı olanla paylaşmanın hazzı hiçbir şeyde yok emin olun...

İsrafı bırakıp etrafımıza bakabilirsek her canlı için yapabileceğimiz bir şeyler bulabiliriz…

Maddi-manevi, gönülden yaptığımız paylaşımlarla kendi cennetimizi yaratmak elimizde…

Unutmayın; NE VERİRSEN ELİNLE, O GİDER SENİNLE… SONSUZA KADAR!